;
Analiz Ekonomi

Makrodan Mikroya: Karbon Fiyatlarını Ne Yukarı Çekiyor?

AB karbon fiyatlarının 2021 yılına kadar iki katına çıkması, Avrupa Komisyonu’nun birliğin mevcut emisyon hedeflerini Paris Anlaşması ile uyumlu hale getirmesi durumunda ise 2030 yılına kadar bu fiyatların dörde katlanıp ton başına 55 euroya yükselmesi bekleniyor. Peki bu yükseliş Türkiye için ne anlama geliyor? Karbon fiyatlarındaki yükseliş trendinin ardında ne yattığını ve bunun Türkiye açısından ne ifade ettiğini makrodan mikroya doğru okumak anlamlı olabilir.

Carbon Tracker’ın geçtiğimiz Nisan ayında yayımladığı “Carbon Clampdown: Closing the gap to a Paris compliant EU-ETS” adlı rapor, AB emisyonlarının uluslararası iklim hedefleri ile tutarlı bir yolda yer alması için, EUA olarak bilinen işlem gören karbon ödenekleri fiyatının en verimli kömür ve linyit santrallarını bile kârsız hale getirecek düzeye yükselmesi gerektiğini belirtiyordu. Rapora göre AB karbon fiyatları 2021 yılına kadar iki katına çıkacak, Avrupa Komisyonu’nun birliğin mevcut emisyon hedeflerini Paris Anlaşması ile uyumlu hale getirmesi durumunda ise 2030 yılına kadar bu fiyatların dörde katlanıp ton başına 55 euroya yükselmesi bekleniyor.

Raporun yazarlarından Mark Lewis, karbon fiyatlandırmasının, Paris Anlaşması’nın ısınmayı 2 derecenin altına düşürme hedefine ulaşmak için tek başına yeterli olmayacağını, ancak bu konuda hayati bir rolü olduğunu şu sözlerle belirtiyor: “İklim değişikliğinden kaçınmak istiyorsak, atmosferde depolayabileceğimiz sınırlı miktarda karbondioksite değer biçen karbon fiyatlarına önem vermeliyiz. Artan seragazı konsantrasyonları için bırakılan alan, nihai kıt kaynaktır ve buna göre fiyatlandırılması zorunludur”. Rapor, AB-Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) için Paris uyumlu bir tavan altında, karbon fiyatlarının, kömür ve linyit enerji santrallarını piyasadan çıkarmak ve emisyonları aynı doğrultuda tutmak için gereken sürdürülebilir bir sürede 45-55 €/tonluk bir ortalamaya ihtiyaç duyacağını gösteriyordu.

Karbon Fiyatları ve Türkiye

Karbon fiyatlarındaki yükseliş trendinin ardında ne yattığını ve bunun Türkiye açısından ne ifade ettiğini makrodan mikroya doğru okumak anlamlı olabilir. Paris Anlaşması sonrası dünya genelinde ekonomilerin dönüşmeye başladığı malum. Bu bağlamda yeni yasalar, mevzuatlar, tedbirler alınıyor. İklim değişikliği ile mücadelede temel hedef buna sebep olan seragazı salımlarını mutlak şekilde azaltmak.

Oldukça basit bir mantıkla, arz talep dengesi düşünüldüğünde, gittikçe kıtlaşacak olan seragazı salım hakkının fiyatının artacağı beklentisi oluşması sürpriz değil. Karbon fiyatlarına ve fiyat beklentilerine olan da aslında özetle bundan ibaret. İçinde bulunduğumuz günlerde fiyatların kendi çapında tarihi seviyelere (yaklaşık 17 Euro/ton) ulaşması, talep edenlerin arzda ileriye yönelik azalmalar olacağını beklemesi ile ilişkili.

AB genelinde ton başına karbon fiyatının 2021 itibarıyla ikiye, 2030’da ise yaklaşık dörde katlanacağı beklentisinin temelinde ne yatıyor? Avrupa Komisyonu’nun Paris Anlaşması hedefleri ile uyumlu azaltım hedefini birlik genelinde zorunlu kılacağı ve iklim değişikliği hedeflerini daha da iddialı hale getireceği beklentisi ve buna yönelik atılan adımlar karbon fiyatlarını yukarı taşıyan ana etkenlerden.

Konuyu ve İklim Haber’i yakından takip edenler hatırlayacaktır, karbon fiyatını ilgilendiren bir diğer önemli gelişme AB ETS Reformu’nun AB Konseyi tarafından 27 Şubat 2018’de resmen onaylanmasıyla yaşanmıştı. AB’deki karbon fiyatları bu gelişmenin ardından spot piyasalarda 10 Euro/ton CO2-e barajını geçerek son altı yılın zirvesinde bir fiyata ulaşmıştı. Bu gelişme öncesi fiyat tahminlerine bakıldığında beklentilerin gittikçe arttığı görülebilir (Şekil 1).

Şekil-1

Şekil 1. Şubat 2018’de yapılan AB Emisyon Tahsisi (EUA) spot piyasa fiyat tahminleri, Euro/ton CO2-e, 2018-2030 (Veri: Carbon Pulse)

Yinelemek gerekir ki, dünya genelinde 46 ülke ve 26 bölge/şehirde karbon fiyatlandırma politikalarının uygulamada olduğu görülüyor. Bu uygulamalar ya ETS ya da karbon vergisi şeklindeki doğrudan karbon fiyatlandırma tedbirlerinden ibaret. Uygulandıkları alan itibarıyla küresel ekonominin (GSYH bazında) %60’ının kapsandığı belirtiliyor.

Dünya AB’den ibaret değil elbette. Dünya genelindeki piyasalarda karbonun ton başına fiyatları 2018’de 1 dolar ve 139 dolar arasında seyrediyor. Yüksek rakamlar sizi şaşırtmasın, dünya genelindeki seragazı emisyonların %75’i ton başına 10 doların altında fiyatların oluştuğu piyasalarda işlem görüyor. Bu rakamlar karbon fiyatının emisyondan caydırıcı olmasından ve düşük karbonlu teknolojilere yatırımı teşvik etmesi için yeterli rakamlardan oldukça uzaktalar. İklim değişikliği ile etkin mücadele için karbon fiyatlarının 2020 yılında ton başına en az 40-80 dolar aralığında, 2030 yılındaysa 50-100 dolar arasında olması gerekiyor.

Bilim insanları AB ETS gibi emisyon üst sınırı bulunan piyasa temelli bir iklim eylemi tedbirinin etkin olabilmesi için fiyat istikrarının ve oluşumunun sağlam politik irade ve ek temellerle desteklenmesi gerektiğini belirtiyor. Fiyatların önce yavaş, sonra belirgin şekilde hızlı artış kaydetmesi sistemde açıklar ve kurallarda gevşemeler getirebilir.

Türkiye için Ne Anlama Geliyor?

AB adaylık perspektifi devam eden Türkiye’nin yakın zamanda üye olmasının bir olanağı bulunmadığı için AB ETS’ye dahil olması için önünde epey zaman var. Bu durum rehavete kapılmaya yol açmamalı. AB’deki karbon fiyatları Türkiye ekonomisini şimdilik ilgilendirmez diye düşünenler iki açıdan yanılıyorlar. Birincisi, seragazı emisyonunun gerçek maliyetini ödemeye hazırlanmamanın bedeli daha sonraki zaman dilimlerinde çok daha yüksek olacak. İkincisi, ticaretin kurallarının değişmesi trendi, aynı birim malı daha düşük emisyonla üreteni daha rekabetçi ve kârlı kılacak. Yani bazı fırsatların da kaçırılması söz konusu.

Türkiye şimdiye dek izlediği iklim politikası ile sadece gönüllü piyasalarda sınırlı fırsatlardan yararlanabildi ve düşük karbon ekonomisine geçiş için ekonomi genelinde çok sınırlı bir kapasite geliştirdi. Türkiye’de 2005’ten bu yana uygulanan gönüllü karbon emisyon azaltım ve sertifikasyon projeleri çoğunlukla yenilenebilir enerji alanında oldu.

Türkiye’de toplamda 400’e varan karbon emisyon azaltım projesi olduğu tahmin ediliyor. Uzun zamandır yatay bir seyir izleyen bu sayının, karbon fiyatlarının artışıyla daha da artacağı söylenebilir. Paris Anlaşması kapsamındaki Sürdürülebilir Kalkınma Mekanizması’nın detayları 2020’ye dek netleştikçe iştahın artması sürpriz olmayacaktır.

Gönüllü piyasalardaki deneyim, zorunlu piyasalara hazırlık açısından kısmi bir yarar sağlıyor ancak yaklaşmakta olan dalgada güçlü kalabilmek için çok daha fazlasının yapılması şart. Karbon fiyatlarının artış seyrine devam edeceğini tahmin etmek artık güç değil. Fiyatların anlamlı seviyeye gereken zamanda ulaşıp ulaşamayacağı ve karbon fiyatının gerçek bir yarar sağlayıp sağlamadığı soruları bir yana, Türkiye’nin bu gidişat için hazırlanması gerekiyor.

Peki, Türkiye’nin potansiyelini tam olarak kullanabilmesi ve yüksek karbon fiyatlarına hazırlanması nasıl mümkün olacak? İklim politikası ve hedeflerinin güçlendirilmesi, etkili bir mutlak azaltım hedefi, buna yönelik tasarlanmış piyasa ve piyasa dışı tedbirler, tüm bunların yanında sağlam bir karbon fiyat tabanı ile Türkiye ekonomisinin dünyayı yakalaması, risklere karşı dayanıklılık geliştirmesi yapılması gerekenler listesinin üst sıralarında yer alıyor.