;
Analiz Ekonomi Politika

Türkiye’de Bir Belediyeden İlk Gönüllü Karbon Azaltım Projesi ve Düşündürdükleri

Türkiye’de bir belediyenin gerçekleştirdiği ilk gönüllü karbon azaltım projesi olan “Bursa Hafif Raylı Sistem 2. Aşama Projesi”, doğrulama sürecinin ardından Doğrulanmış Karbon Standardı’na (VCS) göre sertifika almaya hak kazandı. Ulaştırma alanında da Türkiye’deki ilk olan proje kapsamında Temmuz 2015 – Haziran 2016 döneminde toplam 7.092 ton CO2e emisyon azaltımı kredisi sağlamış oldu. Proje, Türkiye’de yerel yönetimlerin karbon finansmanına erişimi açısından örnek teşkil edecek nitelikte. Buna karşın karbon finansmanı, Türkiye’nin iklim politikası ve Paris Anlaşması’nın piyasa mekanizmaları bağlamındaki uygulama kurallarının henüz belirlenmemiş olması sebebiyle ekonomik açıdan iklim değişikliği ile mücadele ve düşük karbon ekonomisine geçiş bağlamında etkili ve teşvik edici olmaktan hala uzakta. Buna ek olarak, projelerin azaltım potansiyelleri sanıldığı kadar yüksek olmayabilir. 

Bursa Hafif Raylı Sistem 2. Aşama Projesi Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından geliştirilen, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nca (EBRD) finansman sağlanan bir proje. Daha düşük karbonlu bir ulaşım tedbiri olması açısından hafif raylı sistemlerin alternatiflerine göre belirgin bir sera gazı emisyon azaltım potansiyeli mevcut. Bursa Büyükşehir Belediyesi de Türkiye’de bir ilke imza atarak bu projede sosyal ve çevresel getirilerin yanı sıra karbon finansmanının sağlayabileceği ek geliri hesaba katarak projenin uygulanmasından doğacak sera gazı emisyon azaltımını sertifikalandırma yolunu seçti. Bu seçim, Türkiye’de daha çok özel sektörün tercih ettiği gönüllü karbon emisyon azaltım projelerinde ilke defa bir kamu kurumunun da proje geliştirebileceğini göstermiş oldu. Gönüllü karbon emisyon azaltım sertifikaları Türkiye’de şimdiye dek özellikle yenilenebilir enerji projelerinde sıklıkla gündeme gelen ve yararlanılan bir teşvik imkanı. Ancak Bursa projesi, bunun yalnızca enerji sektörü ile sınırlı kalmadığının ispatı. Bursa projesinin önemine ve projenin Türkiye’de gönüllü karbon azaltım projelerine dair akla getirdiği bazı noktalara odaklanmak istiyorum.

Proje Özellikle Hangi Açılardan Önemli?

Bazı arkaplan bilgileri ile başlayalım. Bursa projesinde standart olarak VCS (Doğrulanmış Karbon Standardı) seçildi ve tescil işlemleri danışman ekibi tarafından yürütülerek 2013 yılı Aralık ayında tamamlandı. Temmuz 2015 – Haziran 2016 arasındaki ilk izleme döneminde sağlanan sera gazı emisyon azaltımı miktarı bağımsız kuruluşlarca denetlenerek doğrulandı. Buna göre, projede aynı dönemde yapılan azaltım miktarı 7.092 ton CO2e olarak kayıtlara geçti ve sertifikalandırıldı. Projenin detayları ve çalışma kapsamında hazırlanan raporlar ve doğrulama raporlarıysa proje geliştiricisinin de tercihi doğrultusunda kamuya açık şekilde paylaşılmakta. Bursa Hafif Raylı Sistem Projesi 2. Aşaması Projesi halihazırdaki sisteme iki yeni hat eklenmesinden ve yeni tren setleri alınmasından oluşmaktaydı. Toplam 8855 metrelik yeni hattın ve 8 durağın eklendiği sistem belediyenin sahibi olduğu Burulaş tarafından yürütülüyor. Bu detayların ardından projenin önemine değinmek isterim.

Projenin özel önemi ilkleri barındırmasında yatıyor. Türkiye’de 2005’ten bu yana uygulanan gönüllü karbon emisyon azaltım ve sertifikasyon projeleri şimdiye dek hep özel sektör aktörlerince geliştirildi. Bursa projesi ile beraber bir kamu aktörünün de karbon finansmanı olanaklarından yararlanabileceği, bu olanak sayesinde de daha düşük karbonlu politika tedbirlerini tercih edip uygulamaya koymasının kolaylaşabileceği görülüyor. Projenin diğer önemli boyutu ise ulaştırma sektöründe gerçekleştirilmiş olması. Bu, Türkiye için bir ilk. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın paylaştığı en son veriye göre yenilenebilir enerji dışında diğer proje tiplerinde gönüllü karbon emisyon azaltım projesi pek geliştirilmediği görülmekte (Şekil 1). (Ek bilgi: Türkiye’de gönülü karbon piyasalarına yönelik geliştirilen projelerin kayıt altına alınmasına ve bu projelerden elde edilen karbon sertifikalarının takibine ilişkin olarak hazırlanan Gönüllü Karbon Piyasası Proje Kayıt Tebliği 9 Ekim 2013’ten beri uygulamada. Tebliğe göre, Türkiye’de Gönüllü Karbon Piyasaları kapsamında karbon sertifikası elde eden proje sahiplerinin Bakanlığa kayıt olmaları ve projelerine ait proje tasarım belgesi, onaylama raporu ve doğrulama raporlarını projenin karbon sertifikasının elde edilmesini müteakip 30 gün içerisinde Bakanlığa iletmeleri gerekmekte. Kayıt sistemine dair paylaşılan en güncel veri ise Nisan 2014 verisi. Daha güncel veri için özel standartların veri tabanlarını tek tek kontrol etmek gerekiyor.)


Şekil 1. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 18.04.2014 verisine göre Türkiye’de gönüllü emisyon azaltım sertifikası alan ve kayıt edilen projelerin proje tipine göre dağılımı (Veri: ÇŞB, Grafik: Arif Cem Gündoğan)

“Zorunlu piyasalara göre işlem hacmi ve piyasa değeri zaten görece çok az olan gönüllü piyasalardaki karbon finansmanına erişim daha ziyade enerji projeleri ve özel sektör oyuncuları tasarrufunda olmuş. Türkiye’de kamu kurumlarının da bu finansmana erişmesi önünde herhangi bir engel yok; kamu/özel tüm aktörlerin enerji sektörü dışındaki tedbirleri ve bağlantılı karbon finansmanı olanaklarını değerlendirmemeleri bir eksiklik ve aslında bunu tersine çevirmek önünde de somut bir engel yok.”

Gönüllü piyasalara ilişkin yenilenebilir enerji proje tipi tercihin ardında bazı pratik sebepler var. Yenilenebilir enerji projeleri doğası itibariyle çok daha az karmaşık bir metodoloji uygulanmasına olanak tanıyor, yatırım getirisi daha hızlı ve görünür, karbon finansmanı açısından daha sürdürülebilir ve öngörülebilir bir gelir sağlıyor (bu noktaya ilerleyen paragraflarda bazı örneklerle değineceğim), ayrıca yenilenebilir projeleri geçtiğimiz yıllarda çeşitli destek mekanizmaları tarafından gerçekleştirilmeleri görece kolay projeler oldular. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verileri dışındaki bazı özel veri tabanlarına bakıldığında da durum az çok bu şekilde gözüküyor. Örneğin gönüllü piyasalara yönelik geliştirilen bir karbon emisyon azaltım standardı olan ve Bursa projesinde de tercih edilen VCS (Doğrulanmış Karbon Standardı) veri tabanındaki kamuya açık bilgiler Türkiye bazlı 111 proje içerisinde enerji dışındaki sektörlerde geliştirilen proje sayısının azlığını ortaya koyuyor (Şekil 2). Ulaşımın payı %1 ve bu da Bursa projesinden ibaret ve takdiri hak ediyor; diğer belediyelere örnek olacaktır.


Şekil 2. VCS veri tabanında kamuya açık şekilde yer alan 111 Türkiye bazlı projenin sektörel dağılımı (26 Ocak 2018 itibari ile, Veri: VCS, Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Bursa projesinden hareketle bu saptamaların bize verdiği önemli mesajlar şunlar:

  1. Zorunlu piyasalara göre işlem hacmi ve piyasa değeri zaten görece çok az olan gönüllü piyasalardaki karbon finansmanına erişim daha ziyade enerji projeleri ve özel sektör oyuncuları tasarrufunda olmuş. Türkiye’de kamu kurumlarının da bu finansmana erişmesi önünde herhangi bir engel yok;
  2. Kamu/özel tüm aktörlerin enerji sektörü dışındaki tedbirleri ve bağlantılı karbon finansmanı olanaklarını değerlendirmemeleri bir eksiklik ve aslında bunu tersine çevirmek önünde de somut bir engel yok.

Türkiye’de düşük karbon ekonomisine giden yolun açılabilmesi adına bu iki noktanın kritik olduğunu aklımızda tutalım. Kapasite ve farkındalık ile çözüm hızla üretilebilir.

Azaltım ve karbon Finansmanına Dair “Temkinli” Olmak İçin Bazı “Somut” Sebepler

Bursa projesi kapsamındaki ilk doğrulama döneminde (Temmuz 2015 – Haziran 2016) onaylanan azaltım miktarı  7.092 ton CO2e olarak görülüyor. Burada durup bu rakamların ardına bakmakta Türkiye’nin gönüllü karbon piyasalarındaki yolculuğu ve iklim stratejisi açısından piyasa mekanizmalarının etkinliğini değerlendirmek adına fayda var. Bursa projesi henüz işlemeye başlamadan tahmini olarak bazı hesaplar -her projede olduğu üzere- yapılmış durumda. Bu hesaplarda, proje kapsamında 10 yıllık dönemdeki yıllık ortalama azaltım miktarının 14.794 ton CO2e olarak hesaplandığı görülüyor.  Yani gerçekleşen ve doğrulanan azaltım, tahmin edilen yıllık ortalama azaltım miktarının yalnızca %48’i kadar (Şekil 3).


Şekil 3. Bursa projesi 01/07/2015 – 30/06/2016 döneminde doğrulanmış azaltım ve tahmini ortalama yıllık azaltım arasındaki fark (Veri: VCS, RINA Services S.p.A., GTE; Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Proje dokümanlarındaki tahmini rakamlar ve gerçekleşen rakamlar arasındaki bu büyük fark her projede azaltım potansiyelinin teorik rakamların çok altında gerçekleşebileceğine dair bize bir uyarı mesajı yolluyor. Ancak bu rakamların biraz daha ötesine gidelim. Bursa projesi özelinde proje dokümanındaki 10 yıllık dönem için tahmini yıllık azaltım miktarı ortalamasına değil, yıllara göre tahminlere bakalım. Bu şekilde doğrulama dönemine dair daha doğru ve gerçekçi bir kıyaslama yapabilmek mümkün olsun (Şekil 4).


Şekil 4. Bursa projesi 01/07/2015 – 30/06/2016 döneminde doğrulanmış azaltım ve tahmini yıllık azaltım arasındaki fark (Veri: VCS, RINA Services S.p.A., GTE; Grafik: Arif Cem Gündoğan)

“İçinde bulunulan koşullar değişmedikçe (iklim değişikliği politikalarındaki iddia seviyesi artmadıkça), projelerin azaltım ve karbon finansman getirisi potansiyeli beklendiği kadar yüksek olmayacak.”

Bu grafikte de görebileceğimiz üzere gerçekleşen azaltım halen beklenenin altında (%60). Şimdilik projenin tam kapasitesine ulaşması bağlamında daha fazla zamana ihtiyaç duyulacağı ve gerçekleşen değerin tahmini değerleri yıllar içinde yakalayacağı; ve dahi geçebileceği iyimser varsayımını yapalım. Burada önemli olan bir diğer nokta, projeyi gerçekleştiren kurumun beklediği karbon finansman gelirinin de bu tahmini hesaplar üzerinden yapılıyor oluşu. Bu, aynı zamanda projelerin “ek değer” (additionality) boyutunu da belirleyici bir etkiye sahip. Yani aslında herhangi bir projenin karbon emisyon azaltım sertifikası alıp alamayacağına “ek değer” getirip getirmediği sorusunun yanıtı nihai yanıtı veriyor. Bu değerlendirmenin bir metodolojisi var, proje tipine göre de değişebilen bazı kriterler söz konusu. Bu proje özelinde bu kriterlerden bir tanesi de finansal anlamda karbon finansmanı gelirlerinin operasyonel ve bakım maliyetlerinin en az %10’una tekabül edip etmediğine ilişkin… Bursa projesi özelinde bu sorunun yanıtına bakıldığında tahmin edilen rakamların gerçekleşeni en azından şimdilik tutmayacağı beklenebilir (Şekil 5).


Şekil 5. Bursa projesinin “ek değer” (additionality) kriterini doğrulama dönemi için karşılama oranı (Veri: VCS, ECB, Ecosystem Marketplace; Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Bu grafiğin ardındaki -oldukça kaba- hesaba kısaca göz atalım (Tablo 1).

Tahmini (ortalama) yıllık azaltım miktarı (ton CO2e) 14.794 Doğrulama döneminde gerçekleşen yıllık azaltım miktarı (Temmuz 2015-Haziran 2016) 7.092
Beklenen ortalama VCU fiyatı (Euro/ton) 9 2018 ortalama VCU fiyatı (Euro/ton)** 2,08
VCU satışından beklenen yıllık gelir (Euro) 133.146 VCU satışından gerçekleşen azaltım üzerinden şu anda elde edilebilecek gelir (Euro) 14.751,36
VCU yıllık satış gelirinin toplam yıllık operasyon & bakım giderlerine* oranı (%) 10,24 Güncel rakamlar üzerinden VCU yıllık satış gelirinin toplam yıllık operasyon & bakım giderlerine oranı (%) 1,13

Tablo 1. Bursa projesinin %10 “ek değer” kriterine uyumunun proje dokümanındaki varsayımlar ve gerçekleşen rakamlar üzerinden değerlendirilmesi (Veri: VCS, ECB, Ecosystem Marketplace; Grafik: Arif Cem Gündoğan)
* Proje dokümanına göre toplam yıllık operasyon ve bakım giderleri (personel dahil) tahmini: 1.300.217,46 Euro. 
** 2016 yılında gönüllü piyasalarda VCS kredilerinin (VCU) ton başına ortalama işlem fiyatı 2.3 USD/tCO2e. Bu rakam proje tipine, ülkeye ve bağlama göre oldukça değişken ancak tahmini 9 Euro’dan her şekilde çok daha az. Kur dönüşümünde Avrupa Merkez Bankası 2016 yılı ortalama EUR/USD göz önüne alındı.

Tablonun ve grafiğin bize verdiği mesaj kabaca projenin beklendiği kadar karbon finansmanı geliri elde etmediği ve bu bağlamda “ek değer” kriterini yeterince karşılamadığı yönünde. Gönüllü karbon piyasalarında fiyatların varsayımlardan daha az gerçekleşmesinin yapısal sebepleri var. Dolayısı ile varsayımların gerçekleşeni tutmadığı ilk ve tek proje bu değil elbette.

Peki bu, Bursa projesi özelinde bir durum değilse, buradan çıkarılması gereken ders nedir? Tam olarak şu: İçinde bulunulan koşullar değişmedikçe (iklim değişikliği politikalarındaki iddia seviyesi artmadıkça), projelerin azaltım ve karbon finansman getirisi potansiyeli beklendiği kadar yüksek olmayacak.

Gönüllü Piyasa Deneyimi = Potansiyeli Etkin Kullanabilmek + Zorunlu Piyasalara Hazırlık

Yanlış anlaşılmasın. Tüm bu hesaplar ve hesap uyuşmazlıkları Bursa projesinin önemini ve teşkil ettiği iyi örneğin değerini azaltmıyor. Aksine, Türkiye’nin düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş için öncelikli tedbirlerden birisi olarak gördüğü piyasa mekanizmalarından birisine dair bizlere önemli dersler sunuyor. 2005’ten bu yana gönüllü karbon piyasası yolculuğundaki Türkiye’de şimdiye dek gerçekleştirilen uygulamaların ayrıntılı şekilde incelenmesi karbon finansmanı imkanlarının tam potansiyelde kullanılması ve zorunlu piyasalara hazırlık açısından oldukça elzem. Bu noktada zorunlu piyasalar ve gönüllü karbon piyasaları arasındaki karşılaştırmaya dikkat çekmek gerekir. Küresel zorunlu karbon piyasalarının toplam değerinin 2017 yılında 33.5 milyar Euro’ya ulaşırken (Kaynak: Point Carbon) gönüllü piyasaları değerinin yüz milyon dolarlar seviyesinde (Kaynak: Ecosystem Marketplace) seyrettiğini belirtmek şu anda sadece gönüllü piyasalarda faaliyet gösteren Türkiye’deki paydaşlar açısından fırsat penceresinin yakalanmasının neden önemli olduğunu açıkça ortaya koymakta. Türkiye’deki projeler üzerinden 2016 yılında sadece 2 milyon dolarlık işlem gerçekleştirildiğini düşünecek olursak iklim finansmanı imkanlarını değerlendirmek niyetinde olan bir ülkenin bu konudaki potansiyelini neden yeniden düşünmesi gerektiğini de görebiliriz. Tabii bu yazıda bahsedilen çekinceleri de göz önüne alarak…

Türkiye’nin Gönüllü Karbon Piyasalarındaki Yolculuğundan Kesitler

“2005 yılından bu yana, Türkiye’nin hemen her yerinde -en azından coğrafi dağılım açısından- gönüllü piyasalara dair hatırı sayılır bir deneyimin birikmeye başladığını görebiliriz.”

Türkiye’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sağladığı verilerin (en son 2014’te güncellenmiş) yanı sıra gönüllü piyasalarda işlem gören karbon sertifikasyon standartları olan ve Türkiye’deki neredeyse tüm projelerin birisini tercih ettiği VCS ve Gold Standard’ın veri tabanlarına (kamuya açık bilgilere) bakıldığında çeşitli aşamalardaki toplam 111 adet VCS ve 260 adet Gold Standard olmak üzere 371 gönüllü karbon emisyon azaltım projesi olduğu görülüyor. İki veri tabanından yalnızca Gold Standard’a bakıldığında (348 proje mevcut) Türkiye’nin hemen her ilinden projeye rastlamak mümkün (Şekil 6).

Şekil 6. GS veri tabanında kamuya açık bilgilerden derlenen 348 karbon emisyon azaltım projesinin illere göre dağılımı (Veri: GS veri tabanı, Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Haritaya bakılınca, 2005 yılından bu yana, Türkiye’nin hemen her yerinde -en azından coğrafi dağılım açısından- gönüllü piyasalara dair hatırı sayılır bir deneyimin birikmeye başladığını görebiliriz. Bu projelerin proje tipine göre kompozisyonu önceki paragraflardan farklı değil. Enerji dışındaki sektörlerde (örneğin imalat sanayi, ulaşım vb) gerçekleştirilen proje sayısı çok sınırlı. Bunun sebeplerinden birisinin özellikle enerji sektöründeki projelerin azaltım potansiyelinin (dolayısı ile karbon finansmanı sağlama potansiyelinin) görece daha yüksek olması olduğunu belirtmiştim. Örnek üzerinden gidelim. Örneğin Türkiye’deki projelerin yaklaşık %30’unda tercih edilen (Şekil 7) VCS standardı kapsamındaki projelerden azaltım potansiyeli en yüksek olanlarına odaklanalım (Şekil 8).


Şekil 7. Verisi kamuya açık Türkiye’deki 371 proje özelinde en çok tercih edilen iki standardın payları (Veri: VCS & Markit; Grafik: Arif Cem Gündoğan)


Şekil 8. VCS veri tabanında kamuya açık bilgiler ışığında Türkiye’de yıllık ortalama azaltım miktarı 100.000 ton CO2e ve üzeri olan VCS projeleri (26 Ocak 2018 itibari ile, Veri: VCS, Grafik: Arif Cem Gündoğan)

VCS veri tabanında kamuya açık bilgiler ışığında Türkiye’de yıllık ortalama azaltım miktarı 100.000 ton CO2e ve üzeri olan VCS projelerine bakıldığında neredeyse tüm projelerin hidroelektrik santralleri olduğu görülüyor. Bu projeler içerisinde HES olmayan tek proje Arçelik tarafından geliştirilen enerji verimli buzdolapları projesi ve azaltım potansiyeli açısından orta sıralarda yer almakta. Şimdi Arçelik projesi, enerji sektörü dışındaki sınırlı sayıdaki (Bursa projesi dahil) projeler arasında azaltım potansiyeli açısından bir mukayese yapalım (Şekil 9)


Şekil 9. Türkiye’deki enerji sektörü dışındaki VCS projelerinin tahmini yıllık emisyon azaltım miktarları (26 Ocak 2018 itibari ile, Veri: VCS, Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Bu şekilde Bursa ulaştırma projesinin ve Ereğli Demir Çelik tarafından geliştirilen atık ısı geri kazanımı projesinin yıllık azaltım potansiyellerinin dev boyutta bir enerji verimliliği projesine kıyasla (veya diğer enerji sektörü projeleri arasında) görece daha az olduğu görülebilir. Peki enerji sektörü dışındaki sektörler veya proje tipleri için bu bir dezavantaj mı? Kesinlikle hayır. Yatırım ve işletme miktarları çok daha az olan enerji verimliliği veya başka alanlardaki projeler görece daha az olan azaltım potansiyellerine rağmen çok anlamlı bir karbon finansmanı girdisi sağlayabilir. Öte yandan, düşük karbonlu ekonomiye geçişte enerji dışındaki sektörlerin potansiyelini kullanmaktan hala çok uzakta olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin gönüllü piyasalardaki yolculuğunda şimdiye dek özel sektör oyuncularının ve enerji sektörünün bu fırsatların farkında olduğunu görebiliyoruz. Ancak azaltım potansiyeli hesapları ve gerçekleşen değerler arasındaki farkları akıldan çıkarmamak gerekiyor. Son bir örnek olarak, VCS projelerinde yıllık azaltım potansiyeli açısından bir numarada duran Boyabat HES projesinde tahmini ve gerçekleşen değerlere bakalım (Şekil 10).


Şekil 10. 2012-2014 dönemi. (Veri: VCS & Doğan Holding 2015 Faaliyet Raporu; Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Bursa projesine benzer şekilde burada da evdeki hesabın çarşıya uymadığı görülebilir. Bu, gönüllü piyasalardaki fiyatların düşük seyri ile birleşince karbon finansmanı gelirlerine de elbet yansıyor. Temkinli olmak; bu tedbirlerin etkinliğini bu açılardan ele almak şart.

Gönüllü Piyasalar, Türkiye’yi Daha Düşük Karbonlu Bir Ekonomiye Geçiş İçin Teşvik Edebilecek İştahı ve İmkanı Yaratabiliyor mu?

“Sadece sınırlı düzeyde… Paris Anlaşması’na taraf olmadığımız; Avrupa Birliği üyelik perspektifini yitirdiğimiz takdirde zorunlu piyasalara erişimimiz söz konusu olmayacağından bu düşük potansiyeli ancak biraz olsun arttırabileceğiz.”

Sadece sınırlı bir düzeyde. Peki, potansiyeli tam olarak kullanabilmek nasıl mümkün olacak? Gönüllü piyasa deneyimini ve farkındalığını tüm sektörlere ve aktörlere yaygınlaştırmakla; daha da önemlisi Türkiye’deki ulusal iklim politikasını güçlendirmekle mümkün olacak. Paris Anlaşması’na taraf olmadığımız; Avrupa Birliği üyelik perspektifini yitirdiğimiz takdirde zorunlu piyasalara erişimimiz söz konusu olmayacağından bu düşük potansiyeli ancak biraz olsun arttırabileceğiz. Diğer yandan Paris Anlaşması’nın piyasa mekanizmalarına ilişkin kuralları netleştikçe, dünyadaki devlet dışı aktörlerin katkıları arttıkça ve diğer gönüllü piyasa girişimleri ile işlem gören azaltım sertifikalarının değeri artış kaydedebilecek; Türkiye’nin bu bağlamda erişebileceği karbon finansmanı miktarı da artabilecek. Bu nedenle hazırlıklı ancak temkinli olmakta fayda var.

Özetle, önemli mesajların yeniden altını çizmek gerekirse:

  1. Bursa projesi bir kamu kurumunun gerçekleştirdiği ilk gönüllü azaltım projesi olması bakımından çok değerli.
  2. Bursa projesi ulaştırma alanında Türkiye’deki ilk gönüllü azaltım projesi olması bakımından çok değerli.
  3. Gönüllü azaltım projelerinin “ek değer” kriterlerini aslında pek karşılamadığı görülebilir. Tahminler ve gerçekler uyuşmuyor.
  4. Bu uyuşmazlık sadece hesaplardan değil, dünyadaki ve ülkedeki iklim eyleminin zayıflığından, ayrıca belirsizliklerden de kaynaklanıyor.
  5. Paris Anlaşması kural kitabı netleştikçe piyasa mekanizmaları ve karbon piyasalarındaki etkinlik artabilir.
  6. Ülkeler iklim eylemi iddia seviyelerini arttırdıkça karbon finansmanı anlamlı düzeye taşınacak.
  7. AB ETS gibi zorunlu piyasalara hazırlık, yasal bağlayıcı iklim hedefleri ve mevzuatı uygulaması Türkiye’de anlamlı bir dönüşüm getirebilir.
  8. Yeterli şekilde güçlü bir fiyat sinyali gelmeden ve/veya yasal zorunluluk olmadan düşük karbon ekonomisine geçiş trenini yakalamak zor.
  9. Politik irade, mevzuat güçlü olmadan sadece piyasa mekanizmaları üzerinden anlamlı bir fiyat yaratabilmek ise imkansız gözüküyor.

Türkiye’nin gönüllü karbon piyasalardaki yolculuğu ve zorunlu piyasalara hazırlık süreci hakkında daha detaylı bir dosyada bunları daha ayrıntılı tartışacağım.

30 Ocak 2018 Güncellemesi:

Yazımın yayımlanmasının ardından Türkiye’nin gönüllü karbon piyasaları yolculuğunu ilk zamanlarından beri takip eden ve sektörün öncü firmalarından GTE’den Mehmet Kemal Demirkol bazı görüşlerini paylaştı. Ben de bir soru yönelttim ve yanıtını aldım. Bunları da paylaşmak isterim, perspektifi genişletmek adına:

Mehmet Kemal Demirkol: Mevcut durumda, birim fiyat bazında gönüllü sertifikalar zorunlu piyasanın üzerinde fiyata satılıyor. Hatta, zorunlu piyasada sertifikalandırılmış birçok proje, gönüllü piyasada müşteri bulmaya çalışıyor. Türkiye’de doğrudan Kamu’nun faydalandığı ilk proje Bursa Ulaştırma projesi oldu ama yakında Soma kentsel ısıtma projesi GS olarak sertifikasını almış olacak. Bunların dışında, çöp gazı projelerini unutmamak lazım. Bazı kentlerde sadece işletici firma gelir elde ederken, bazı kentlerde sertifikaların bir kısmı belediye veya iştiraklerinin sahipliğinde. Mevzuat olarak, sertifikalandırmada bir engel görünmese de, satış aşamasında mevzuat engelleri (ihale süreci vb) mevcut. Belediye bütçeleriyle karşılaştırıldığında, bahsettiğimiz büyüklükler bu projeleri “finansman” projesi olarak algılamak pek mümkün olmuyor tabi ki.

Arif Cem Gündoğan: State of Voluntary Carbon Markets 2017 raporuna göre Türkiye’de 2016’da tüm standartların ortalama satış fiyatı ton başına 1.1 USD; VCS için dünya geneli satış ortalaması 2.3 USD-3.9 USD olarak gerçekleşmiş. Proje tipine, ülkeye, sektöre, işlem hacmine, standarda göre değişiyor fiyatlar tabii (50 USD de olabilir satıcı isterse ve alıcı bulursa) ancak dikkate alınması gereken ortalama fiyatlar değil mi konu hakkında genel düşünürken? 20-30 işlemde fiyat ortalaması 15-20 USD olsa bile 200-250 işlemde fiyat ortalaması 2-3 USD civarında kalıyorsa ortalama düşüktür. Rapor da ondan bahsediyor. Raporun bulgularının aksine gönüllü piyasalarda tüm işlemlerin ortalaması fiyatların zorunlu piyasalardan yüksek oluyorsa bu durum işin mantığı ile ciddi çelişiyor; çelişmiyorsa da ya gönüllü piyasalarda satılabilecek kredi miktarı çok azaldı, yahut zorunlu piyasalarda inanılmaz fazla kredi geziyor, azaltım hedefleri zayıf, ve fiyat olması gerekenin çeyreği kadar bile güçlenmiyor demektir (ki bu tarz problemleri duyuyoruz aslında). Yanlış mı yorumluyorum?

Mehmet Kemal Demirkol: Şu anda Türkiye’den GS fiyatları konvansiyonel projeler için (hes, res vb) 0,8eur0-1,2 euro mertebelerinde. Özel projeler ve düşük miktarlarda birim fiyat daha yüksek. VCS için ise fiyatlar 0,3-0,4 USD mertebelerinde. Ortalama da 1,1 USD pek mümkün değil. GS için bile 1,1 USD yüksek bir ortalama, bunun yarı fiyatına satan Türk şirketleri biliyorum. Raporu yazanlar satıcı ve alıcılardan aldıkları anketlere göre fiyatı belirliyorlar, çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum rapordaki rakamların. TR için ortalama fiyat belirlerken GS için HES ve RES, VCS için ise HES fiyatlarını dikkate almak lazım. Zorunlu alıcıların , sertifika alması için fazla gerekçeleri kalmadı. Gönüllü piyasa fiyatlarının düşmesinin bir nedenide bazı ülkelerin (gönüllü) alıcıları CDM vb. kredisi almaları yönünde yönlendirmeleri. Bunun sonucu, özellikle küçük projelerin , tescil edilmiş olsa dahi, maliyetler vs. düşük fiyatlardan dolayı izleme &doğrulama yaptırmaması ve piyasadaki fazla sertifikaların , aşırı doygunluğun zaman içinde erimesi. Yeni doğrulama yapan (sertifika üreten) projelerin azalması sonucunda da sertifika arzının azalması ve piyasanın kendi içinde dengelenmesi gerçekleşiyor.

Arif Cem Gündoğan

İklim Haber'e kurulduğu günden 1 Mayıs 2018'e dek Kıdemli Analist olarak katkı sunmuş olan eski ekip üyemiz Arif Cem Gündoğan iklim değişikliği, iklim finansmanı ve düşük karbon ekonomisi üzerine özel sektörde danışman olarak çalışmaktadır (arşivdeki yazıları/analizleri kendi kişisel görüşleridir, çalıştığı kurumları kesinlikle bağlamamaktadır). Yaklaşık 10 yıl profesyonel çalışma tecrübesi bulunan Arif Cem, Çevre ve Kalkınma yüksek lisansını Jean Monnet bursiyeri olarak King’s College London’da tamamlamıştır.