;
Bilim

TÜDAV 20. Yıl Denizler Raporunu Yayımladı: Marmara İçin Acil Eylem Planı Şart!

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), kuruluşunun 20. yılında denizlerle ilgili ayrıntılı bir rapor yayımladı. Rapor, denizlerin korunması ve kirliliğin önlenmesi için uyarılarda bulunurken, Marmara için acil bir eylem planı çağrısı yapıyor.

 Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), kuruluşunun 20. yılında yeni bir rapor yayımladı. Rapor, denizler ve okyanusların, solunan oksijenin yarısını ürettiğini, küresel iklimin düzenlenmesinde büyük rol oynadığını, aynı zamanda deniz ulaşımı, deniz turizmi, sağlık ve balıkçılık gibi alanlarda ekonomik bir kaynak olduğunu hatırlatarak bütün bu işlevleri “mavi ekonomi” olarak tanımlıyor ve mavi büyümenin önemine dikkat çekiyor. Çalışmada, dünya ticaretinin %80’inin deniz yoluyla yapılıyor olması nedeniyle deniz ve okyanusların kirlendiğine dikkat çekilirken, aşırı ve bilinçsiz balıkçılığın da, özellikle ülkemiz için önem taşıyan mavi büyüme açısından önemli bir risk faktörü olduğuna vurgu yapılıyor.

“Karadeniz Akdenizleşiyor”

TÜDAV’ın 20. yıl raporu, üç büyük kıta arasında geçiş sağlayan ve iki büyük denizi birbirine bağlaması dolayısıyla bölgesel iklimi kontrol eden Türk Boğazlar Sistemi ve Marmara Denizi’ne özel bir yer ayırıyor. Türk Boğazlar Sistemi’nin dünyada başka bir örneği bulunmayan özgün bir sistem ve göçmen türler nedeniyle Akdeniz ile Karadeniz arasında biyolojik koridor niteliğinde olduğunun altını çizen raporda Marmara Denizi ile ilgili şu bilgilere yer veriliyor: “Marmara Denizi adeta ülkemizin yatak odasıdır, su canlıları için bir kuluçkalık, çevresindeki denizler için ise bir biyolojik koridor görevi yapar. Marmara Denizi, hem Akdeniz için hem de Karadeniz için bir anlamda genetik materyal havuzudur. Marmara Denizi için acil eylem planı gerekmektedir.”

Raporda Karadeniz de ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor: “Karadeniz denizciler ve balıkçılar için iş, aş kapısıdır ve kirlenip canlı türlerinin yok olması ekonomimizi ve bu denizi ve yakın denizlerin ekolojisini çabucak ve olumsuz etkileyeceğinden işte tam da bu nedenle korunması gerekir. Karadeniz Akdenizleşmekte. Son zamanlarda iklim değişikliğine bağlı olarak daha fazla Akdeniz kökenli türlerin Karadeniz’e girdiği tespit edilmiştir. Halen gözlenmekte olan bu olgu Karadeniz’in Akdenizleşmesi olarak değerlendirilmekte olup bu süreç gelecekte ekosistemi olumsuz etkileyebilecek bir gelişmedir.”

TÜDAV raporunda, Türkiye denizlerinin de dünya deniz ve okyanusları gibi kirlenme, iklim değişikliği, yabancı türler, aşırı ve yasa dışı balıkçılık konularında zorlu bir sınavla karşı karşıya olduğuna vurgu yaparken şu noktalara dikkat çekiliyor:

  • Denizler gıda kaynağı olmanın yanı sıra suyu, çevresinin güneşi, rüzgarı, dip çamuru ve kıyı kumuyla (Thalassoterapi) büyük bir sıhhat kaynağıdır. Milyonlarca yılda meydana gelen bu eşsiz tabiatın korunması ve temiz kalması gerekmektedir.
  • Aşırı ve bilinçsiz avcılığın yanı sıra çevresel felaketler nedeniyle balık stokları devamlı azalmaktadır. Hatta birçok tür yok olma tehlikesi altındadır. Dünya Okyanus ve denizlerinde avlanan balık miktarı 2007-2015 yılları arasında %32 azaldı. Türkiye’deki aşırı balık avcılığı ve balık kaynaklarının yönetilmesi zafiyetleri sonucu, deniz balıkçılığı ciddi bir krizle karşı karşıya kaldı.
  • Denizlerin akciğerleri olarak bilinen deniz çayırları son 30 yılda 2 metre kadar çekildi.
  • Ege ve Akdeniz’in aksine Karadeniz ve Marmara denizlerinde hiçbir koruma alanı bulunmuyor. Biyolojik Çeşitlilik sözleşmesine göre Türkiye’nin 2020 yılına kadar aralarında Akdeniz’in de bulunduğu tüm deniz alanlarının %10’unun deniz koruma alanı olarak ilan etmesi gerekiyor. Bu oran halen %5’tir.

Yabancı Türlerin Girişi Sorunlara Yol Açıyor

TÜDAV raporunda son yıllarda, iklim değişikliği ve besin ağındaki değişimlerle birlikte Akdeniz başta olmak üzere Türkiye denizlerinin birçok yabancı türün girdiği yaşam alanı haline geldiği konusuna da değiniliyor. Sadece Marmara denizine gelen 90 kadar yabancı tür bulunduğunu ifade eden çalışma, yabancı türlerin Süveyş kanalı yoluyla girenler başta olmak üzere, gemi balast suları, insan eliyle taşınma ve yapışma (fouling) gibi nedenlerle her geçen gün arttığı ortaya konuyor. Yeni ortama giren birçok zehirli balık ve denizanası gibi türlerin turizm ve balıkçılık gibi faaliyetleri olumsuz etkilediği, yenilmesi halinde halk sağlığı sorunlarına yol açabileceği belirtiliyor. Özellikle balon balığı başta olmak üzere zehirli balıklar için tedbirler alınması gerektiğinin altını çizen çalışma, zarara uğrayan küçük balıkçılara devlet desteği verilmesini öneriyor.

İklim Değişikliği ve Türkiye Denizleri

TÜDAV raporunda Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) açıkladığı verilere de yer veriliyor. Buna göre, geçen yüzyılda deniz seviyesi, ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklı, küresel ölçekte 10-20 cm. yükselirken, bu yüzyılda ise deniz seviyesinin 40-60 cm. daha yükselmesi bekleniyor. Ayrıca deniz suyu sıcaklığındaki artış Pasifik ve Hint Okyanusu’ndaki mercanların beyazlaşmasıyla toplu ölümlere yol açıyor. Örneğin Karayipler’de deniz suyu sıcaklığının 2 derece artması, yani su sıcaklığının 28-29 dereceden 30-31 dereceye yükselmesi, mercanların kitlesel ölümüne neden oluyor. Oysa mercanların ortadan kalkması sadece denizlerdeki biyoçeşitliliğin yıkımına yol açmıyor, ayrıca küresel ısınmadan birinci derece sorumlu olan karbondioksitin denizler tarafından emilimi de azalıyor. Bu tür süreçler uzmanlar tarafından sistemin küresel çöküşünün işareti olarak yorumlanıyor. En özlü ifadesiyle iklim değişimi sonucu deniz suyu sıcaklığının artışı hipoksiyaya (oksijen yetmezliği) ve denizlerdeki asitleşme ve denizel biyoçeşitlilik kaybına neden oluyor.

Denizlerimize %100 Arıtma Şart

Raporda Türkiye denizlerinin kronik kirlenme etkisi altında olduğu belirtilirken bu kirlenmede evsel atıklar veya kara kökenli kirlenmenin önemli bir rol oynadığı söyleniyor: “Arıtma sorunu aynı zamanda halk sağlığı için de tehdittir. Ayrıca, gri ve siyah suların denize boşaltılması, MARPOL 73/78 konusunda denetim eksiklikleri de denizlerimizin kirlenmesine neden olmaktadır. Özetle Türkiye kıyı ve denizleri yoğun evsel kirlenme baskısı altındadır ve modern biyolojik arıtma için yeni bir yaklaşım gerekmektedir. Kirlenme nedeniyle denizlerimizde, başta da Marmara Denizi’nde, azoik-ölü noktalar oluşmaya başlamıştır.”

Çalışma vahim bir gerçeğe daha dikkat çekiyor: Kötü plastik atık yönetiminin %83’ünden sorumlu 20 ülke arasında Türkiye de yer alıyor. Bilindiği gibi plastiklerin deniz suyunda çözünmesi yıllar alıyor. Çözünen zehirli kimyasallar besin zinciri yoluyla tekrar insana geçiyor. Üstelik bu plastik kökenli maddeleri yunuslar, balinalar ve deniz kuşları besin zannederek ağızlarına aldıklarında boğularak ölebiliyorlar.

Raporla ilgili daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.