;
Analiz Bilim Ekonomi Politika

IPCC Özel Raporu ve COP24: Hükümetlerin İklim İmtihanında Zorlu Süreç

IPCC, “1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu”nu bugün yayımladı. Önümüzde iklim değişikliği konusunda büyük önem taşıyan ve Aralık ayında gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP24) bulunuyor. Hem IPCC’nin raporu hem de COP24, hükümetlere bu yılki aşırı hava olaylarına dair kararlı eylemlerle güçlü bir yanıt verme fırsatı sunuyor.

Geçtiğimiz birkaç ayda dünyanın dört bir yanındaki insanlar, iklim değişikliğinin uyarı sinyallerini birinci elden deneyimledi. Ulusal hükümetler bu uyarı sinyallerini, hem bugün (08.10.2018) açıklanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPPC) raporunda, hem de bu yılın ilerleyen dönemlerinde gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (COP24) toplantısında göz önünde bulundurmaları gerekecek.

Kuzey Avrupa’daki kuraklık ve rekor sıcaklıklardan ABD’deki orman yangınlarına, Çin’deki sıcak hava dalgalarından ve kuraklıktan Güney Hindistan’ın geniş bölgelerini harap eden olağanüstü derecede güçlü musona kadar aşırı hava olayları, etkilerini dünyanın dört bir yanında gösteriyor.

Kuzey yarımkürede yaz kapanırken, kutup gözlemleri, Kuzey Kutbu deniz buzunun bu yıl çok az bir farkla rekor erimenin kapısından döndüğünü ortaya koydu. Deniz buzu boyutu 2008 ve 2010 ile birlikte altıncı en düşük seviyede kaldı. Deniz akıntıları ve rüzgar koşullarının yıldan yıla deniz buzu üzerinde büyük etkileri olabilir, ancak erime eğilimindeki artış açık seçik ortada.

University College London’dan Profesör Julienne Stroeve, “Son 10 yılda Kuzey Kutbu, kayıtların tutulmaya başlanmasından beri daha hızlı bir şekilde eriyor. 1970’lerin sonlarından bu yana yaz dönemlerinde denizin buz örtüsünün yarısından fazlasını kaybettik ve önümüzdeki birkaç 10 yıl boyunca yaz aylarında buzulsuz bir Arktik denizi beklemek gerçekçi hale geldi” diyor.

Özellikle, birkaç yılda oluşan kalın buzun azalmasına dair endişe duyuluyor. Stroeve, bu endişenin kaynağını “Daha eski buz, her yaz daha kolay eriyen ilk yıl buzu ile yer değiştiriyor” diye açıklıyor.

Bu yılın olağanüstü hava koşullarının tüm etkileri, doğrudan iklim değişikliği ile ilişkilendirilemez. Ancak bilim insanları, ısınan bir gezegenin arka planının aşırı sıcaklık, kuraklık ve sellere neden olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

IPCC Raporunda Neler Var?

Bugün (08.10.2018) yayınlanan IPCC’nin “1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu Politikacılar Özeti” hükümetler tarafından onaylandı. IPCC’nin değerlendirmesine göre küresel ısınmanın 1,5ºC’de sınırlandırılması için toplumun her alanında hızlı, geniş kapsamlı ve benzeri görülmemiş değişiklikler gerekiyor.

IPCC Başkanı Hoesung Lee, yaptığı açıklamada “6000’i aşkın bilimsel referans ve dünyanın her yerinden binlerce uzman ve hükümet yetkilisinin değerli katkılarını içeren bu önemli rapor, IPCC’nin kapsama alanın ne kadar geniş olduğunu ve önerdiği politikaların ne kadar geçerli olduğunu ortaya koyuyor” diyor. IPCC raporu, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 2015’te Paris Anlaşması’nın kabul edilmesinin ardından yaptığı davet üzerine, 40 ülkeden 91 yazar ve editör tarafından hazırlandı.

Hükümetler tarafından Güney Kore’de onaylanan 1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu’nda öne çıkan başlıklar şu şekilde sıralanabilir:

– İnsanlar, dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Kuzey buz denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı.

– Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek.

– 1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlenmesi anlamına geliyor.

– Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre %45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.

– Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor.

– Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.

Rapor yayımlandıktan sonra sorumluluğun, tavsiyelerin somut eyleme dönüştürülmesi adına politikacılara geçtiğini söyleyebiliriz. Küresel girişimler geçtiğimiz haftalarda bunu yapmayı hedefleyen adımlar attı bile: Geçen ay San Francisco’daki Küresel İklim Eylemi Zirvesi yerel yönetimleri ve çokuluslu şirketleri harekete geçmeleri için teşvik eden protestolara sahne oldu. İkinci Tek Gezegen Zirvesi’nde iklim finansmanında yeni gelişmelere tanık olduk. BM Genel Kurulu’nda Genel Sekreter António Guterres ise iklim değişikliğini “zamanımızın belirleyici meselesi” olarak niteleyerek dünya liderlerini bu konuda adım atmaya çağırdı.

İklim Değişikliği ile Doğan Fırsatlar

Kanıtlar, iklim değişikliğiyle mücadelenin, büyüyen ekonominin freni olmaktan ziyade ekonomik büyüme sağlayabileceğini gösteriyor. Kısa bir süre önce yayınlanan Yeni İklim Ekonomisi raporunda, 10 yıldan fazla bir süre içinde 65 milyondan fazla yeni düşük karbonlu istihdam yaratılabileceği ve hükümetlerin iklim değişikliği konusunda yürüttüğü eylemlerle her yıl hava kirliliğinden kaynaklanan 700 bin erken ölümün önlenebileceği belirtildi. Fosil yakıtları yakmak için verilen teşvikler konusunda reforma gidilerek 2030 yılına kadar hükümet gelirlerine 2,8 milyar dolar daha eklenebileceği de ifade edildi.

Çalışmaya imza atan Ekonomi ve İklim Küresel Komisyonu’nun Eşbaşkanı Nicholas Stern konuyla ilgili şunları söylüyor: “Mevcut ekonomik modeller hem güçlü dinamikleri hem de karbonu azaltan yeni teknolojilerin ve yapıların çekiciliğini yakalayamıyorlar. Bu nedenle, bu yeni büyüme hikayesinin faydalarını büyük ölçüde azımsıyoruz. Dahası, iklim değişikliğinden kaynaklanan zararın risklerinin muazzam olduğunu ve taşma noktalarının (tipping points) ve geri döndürülemezliklerin her zamankinden daha da yaklaştığını açıkça ortaya koyuyor”.

Belirli doğal süreçlerin geri döndürülemez hale geldiği eşik sıcaklıklar, metan salımına ve aşırı ısınma etkileri yaratımına neden olacak permafrostun erimesi gibi taşma noktalarının mevcudiyeti birçok iklim bilimci için önemli birer endişe kaynağı. Emisyonların daha hızlı artması, ne yazık ki anahtar nitelikteki bu noktalardan bazılarını istemeyerek geçebileceğimiz anlamına gelebilir.

Bütün bu nedenlerden ötürü IPCC’nin özel raporu önemli bir yere sahip. Bilim insanları ve ekonomistler, dünyanın önümüzdeki birkaç yıl içerisinde rotasını değiştirememesi durumunda sonuçların korkunç olabileceği konusunda uyarıyor. IPCC’nin bir sonraki kapsamlı iklim bilimi değerlendirmesi 2021’e kadar mevcut olmayacağından, bu yılki rapor politika şekillendirmede hayati bir önem taşıyor.

UNICEF Programlar Direktörü Ted Chaiban, hükümetleri, bu yılki toplantı serisinin sunduğu eylem fırsatlarını ele almaya çağırıyor: “Geçtiğimiz birkaç ay içinde, gelecek nesiller için yarattığımız dünyaya dair keskin bir vizyon gördük. Aşırı hava olaylarında artış, acil durum ve insani krizlerin sayısını artırdıkça en yüksek bedeli ödeyecek olanlar çocuklar olacak.” Chaiban, hükümetler ve uluslararası toplumun somut adımlar atmasının hayati önem taşıdığını da belirterek, “İklim değişikliğinin en kötü etkileri kaçınılmaz değil, ancak harekete geçme zamanımız geldi” diyor.

COP24’ün Politik Endişeleri

IPCC’nin raporunun yayımlanmasından sonra dünya, sıcaklık artışlarına dair şartı belirleyen tek küresel anlaşma olan Paris Anlaşması’nda önemli bir inanç testi ile karşı karşıya gelecek. Aralık ayında Polonya’da, BM’nin iklim değişikliği kolunda, üç yıl önce Paris’te ulaşılan siyasi çözüme, ülkelerin emisyonlarını azaltmaya yönelik bir dizi kural koyma amaçlı COP24 toplantısı düzenlenecek.

Şu anki siyasi durum, Paris Anlaşması’nın imzalandığı dönemdeki durumdan daha endişe verici görünüyor. ABD, dönüm noktası olarak nitelenen iklim anlaşmasından çekiliyor ve müzakerelerde çok az rol oynuyor. Avustralya hükümeti de iklim eylemleri konusunda kargaşa içinde. Brezilya’nın başkanlık yarışındaki aday isimlerden Jair Bolsonaro da seçilmesi halinde ülkesini anlaşmadan çekeceğini duyurdu ki Brezilya’nın hızla gelişmekte olan ülkeler arasında bir bağlantı noktası olması nedeniyle bu çekilme, Paris konsensüsüne bir darbe vurabilir.

Toplantıda tüm gözler, yenilenebilir enerji ve emisyonların azaltılması konusunda kayda değer bir gelişme gösteren Çin’de ve iklim şampiyonlarının gittikçe daha fazla hava kirliliğine neden olan rakipleriyle ortak bir paydaya sahip olan Hindistan’da olacak. BM’nin en üst düzey iklim yetkilisi Patricia Espinosa, Paris hedeflerini uygulamak için hazırlanan 300 sayfalık kural kitabında bugüne kadar sadece “dengesiz ilerlemenin” sağlandığını ve çalışmaların geri kalanının Aralık ayında yapılacağını söylüyor.

2018’in ilk yarısındaki tehlikeli hava olayları, dünya genelindeki eylemlerden de anlayabileceğimiz üzere ciddi endişelere yol açtı. Önde gelen birçok uzman ise, bu yıl, politika ve iş dünyasındaki liderlerin küresel ısınmanın yaratabileceği sonuçlardan kaçınabilmek adına farklı bir rota çizeceği konusunda iyimser görünüyor.

BM Kalkınma Programı yöneticisi Achim Steiner, geçtiğimiz birkaç yıl içinde yenilenebilir enerji ve düşük karbonlu teknoloji gibi alanlarda “olağanüstü ilerleme” gördüklerini ifade ediyor: “Bu ilerleme, gelecekte değil, şimdi gerçekleşiyor. Bunu yapabileceğimizi, emisyonları azaltabileceğimizi ve bir felaket yaşanmasına gerek olmadığını gösteriyor”.

Nijerya Ekonomi eski Bakanı ve Ekonomi ve İklim Küresel Komisyonu üyesi Ngozi Okonjo-Iweala düşük karbonlu hedeflerin benimsenmesi ile gelişmekte olan ülkelerin daha parlak bir gelecek kurmayı başarabileceğini belirtiyor: “Yüksek karbonlu altyapıya kilitlenmeden önce bunu yapmanın zamanı geldi. Gerçek sürdürülebilir büyüme fırsatı önümüzde duruyor”.

Küresel Yeşil Büyüme Enstitüsü’nden Frank Rijsberman ise siyasi liderlerin, küresel yatırımcıların onları düşük karbon politikalarını seçmede desteklediklerini göreceklerini belirtiyor: “Bunu yatırımcılarda ve şirketlerde görüyorum. Hazırlar ve düşük karbonu gelecekleri olarak görüyorlar”.