;
Politika

İklim Krizinden Genç Sesler : “Sen mi Kurtaracaksın Dünyayı?”

YAZI: Burak YALÇINYİĞİT

Ekonomik düzenin dayattığı hayat şartları siyaset ve medyanın hedef şaşırtmaları ile birleşince iklim/çevre krizi renksiz, tatsız, kokusuz bir zehirli gaz hüviyetine bürünüyor. Yani “o raddeye” gelmeden önceki dakikalar çok önemli. “İklim Krizinden Genç Sesler” çalışmasında buluştuğumuz liselilerin en büyük şikayeti de bununla ilgili; iklim krizinin toplumdaki yetişkinler tarafından kolayca göz ardı edilmesi.

Z kuşağı mensubu hak savunucuları özgüven dolu talepleriyle dikkat çekiyor. Taleplerinin, kendileri emek harcamazsa gerçekleşmeyecek olmasından gocunmuyorlar. Bu amaçla bilgi ve bilinçlerini artırıyor, sosyal kabiliyetlerini geliştiriyor, teknolojiyi kullanıyor, örgütleniyor ve kimseye sormadan girişimde bulunabiliyorlar. Ana konuları da iklim/çevre krizi ve ilgili diğer sorunlar.

“Sosyal gelişim prensipleri mi değişiyor, evrimin gözle görülür bir noktasında mıyız, bir kırılma mı yaşanacak?” gibi sorular akla gelse de, yaşadıkları incinmenin gençleri olgunlaştırdığı ve sorumluluk almaya ittiği teziyle yetinelim. Çünkü elbette ki siyasette, ekonomide ve toplumsal yaşamdaki güç odaklarının belirleyiciliği yüzünden faaliyet düzenliyorlar. Toplumsal ilişkiler bütünü gençlerin ve hayatın ihtiyaçlarına cevap vermiyor:

Tibet Şahin (17) – İstanbul: “İklim eylemlerine karşı olanlarla karşılaştığımda biraz çaresiz hissediyorum. İklim hareketinin yakın çevrem dışında eski kuşaklara henüz çok bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. O yaşlarda değişim biraz zor galiba. Kimiyle aramızda iletişimsel olarak bir uçurum var; çok duyarsızlar.”

Defne Belkıs (15) – İzmir: “Hem büyüklerde hem de bazı yaşıtlarımda ‘Sen mi kurtaracaksın dünyayı?’ yaklaşımını görüyorum ama yaşıtlarımın yeni durumlara daha çabuk adapte olabileceğini görüyorum. Bazı büyükler ‘Aktivistiz’ deyince bizi gizli kapaklı işler çeviren kişiler sanıyor. Kimileri felaketlerin iklim kriziyle bağlantısını kabul etmiyor. Onlara ne için uğraştığımı anlatmaya çalışıyorum, bazıları anlıyor.”

İklim krizi, bakılmazsa görülmeyen bir dev sorun olmakla birlikte bu kavramı duyan pek çok yetişkin, çocuklarının nasıl bir gezegeni olacağı konusuna dikkat vermiyor. Hatta bu soruna eğilen gençlere burun kıvıranlar da az değil:

İdil İra (17) – İzmir: “Bence gençlerin hafife alınması, toplumu geriletiyor. Elimizde sonsuz bir bilgi kaynağı var ve çok büyük bir kısmımız bunu çok iyi bir şekilde kullanabiliyor. Bilinçliyiz. ‘Gençler ne biliyor ki?’ düşüncesi, teknoloji çağında dile getirilecek şey değil ve bunu söyleyen kişi için çok büyük bir kayıp. Yetişkinlerde, bizim onlara gösterdiğimiz saygının ve verdiğimiz değerin karşılığı yoksa büyük bir sıkıntı var. Hayatta bir tarafın diğerini kendinden aşağıda görmesi, beni en çok rahatsız eden şeylerden biri.”

Defne Belkıs (15) – İzmir: “Artık devir değişti. İnternetle birlikte bizim sözümüz de geçerlilik kazanıyor. 10 yaşında da olsak, 20 yaşında da olsak bilimin söyledikleri doğrultusunda konuşuyoruz. Bize tebessüm edilip geçilmemeli. Yaşın, söylenen şeyin doğruluyla bir alakası yok. Küçük birinden söz dinlemek kimseyi alçaltmaz.”

Liseli aktivistler, yetişkinlerin genç iklim hareketiyle ilgili olumsuz tutumunun arkasında özensizlik, bilgisizlik, önyargı ve sorumluluk almaktan uzak durma hali görüyor. Yani bu sorunun görünmezliği de bir sosyal kriz:

Duru Barbak (17) – İstanbul: “Büyüklerin bu kadar tüketerek, bu kadar doğaya zarar vererek bir yere gidilemeyeceğini farketmesi gerek. Bu konu herkesin sorumluluğu. Ama gençler çevre sorunlarının daha çok farkında. Z kuşağı daha araştırmacı, kendi kendine öğrenebilen bir nesil. Eski kuşakların hatalarını tekrarlamak istemiyoruz. Bazı büyükler ‘Zaten faza zamanım kalmadı’ diye düşünüyor ve ilgilenmiyor.”

Defne Belkıs (15) – İzmir: Büyükler kendi çocuklarının geleceği için pahalı yatırımlar yapabilmek istiyor. Ama toplumun yaşam ve tüketim alışkanlıkları, iklim krizinin ve ilgili sosyal adaletsizliklerin görmezden gelinmesi, çocukların geleceğini yok ediyor.”

Gençler eski nesillerin gerçek bilgi ve habere ulaşım alışkanlıklarını çok sınırlayıcı buluyor. Onlara göre bu durum, iklim/çevre sorunlarına olan kayıtsızlığın başlıca sebebi. Eylemlerinin asıl amacı da bu eksiği gidermek ve elzem bilgiyi dolaşıma sokmak:

Tibet: Elimizde hem bilimsel, hem felsefi bir çok belge ve kaynak var. Bizim jenerasyon bilgiyle çok daha haşır neşir ve bilgiye ulaşmakta daha usta. Mesela şu an dünyada on milyar insanı besleyecek besin üretilebilmesine rağmen 800 milyar insanın açlık sınırında olduğundan haberdar olabiliyoruz. Eski nesiller bu tip bilgilere kolay ulaşamazdı. Köle karşıtlığı ya da kadın hareketi gibi aktivizmlerin dünyada yarattığı değişimleri hatırlamak lazım. Bunları neredeyse ezberlediğim için faaliyetlerimize üstten bakan kişilerle tartıştığım zaman genelde susuyorlar.”

Duru: “Çevre krizine bağlı sosyal sorunlar hakkında bilgisi olmayan kişilere bir kaynak oluşturmuş olmak çok güzel bir his. Eylemlerin başlamasından bu yana hem biz aktivistlerde, hem de temas ettiğimiz kişilerde çevre bilinci konusunda olumlu değişimler gözledim. Ama bence insanlar bir şeyleri değiştirebileceklerini düşünmedikleri için bazı konulardan uzak duruyor. Ancak hep birlikte hareket edersek bir şeyleri başarabiliriz.”

Bilge Nur Güven (17) – İstanbul: “İklim krizi herkesçe bilinmesi gereken bir konu. Nasıl virüs salgını bir gerçeklikse, bunu dikkate almayan insanlar nasıl toplum tarafından eleştiriliyorsa, iklim krizinde de benzer bir algı oluşmalı. Her krizin etkisinde olduğu gibi iklim krizinde de adaletsizlik çok fazla. Yoksullar, kadınlar, çocuklar iklim krizinden daha şimdiden en kötü şekilde etkileniyor.”

Gençler, toplumsal görüş ayrılıklarının düşmanlık boyutuna getirilmesinden şikayetçi. İnsanlar ortak dertlerini konuşamaz hale geliyor, didişiyor. Bu hengâmede tüm kesimlerin bugünü ve yarını için kritik önemdeki iklim krizi gibi sorunlar görünmez oluyor. İklim aktivistleri bu baskının faaliyetlerine yansıdığını söylüyor:

Yiğithan Bektaş (18) – İstanbul: “10 sene içinde daha çok yüzleşeceğim sorunları şimdiden bir aksiyon alarak engelleyebilirim. Ama Türkiye’de grev, eylem gibi kelimeler geçtiğinde istisnasız tüm yetişkinler, geçmiş deneyimleri hatırlayarak karşı çıkıyor. ‘Sen okuluna bak, sınav daha önemli, ileride ilgilenirsin bunlarla’ türünden saçma yorumlar geliyor.”

Duman Yağız Zallıoğlu (15) – Çanakkale/Çan: “Distopik bir senaryo yazmak için çevre eylemlerini incelemeye başlamıştım ve içine girdikçe, insanların dertlerini anladıkça ben de onlara katılmaya karar verdim. Başta yaşadığım bölgede tepkilerden çekindiğim oluyordu, başka maksatlarımız olduğunu sananlar vardı. Artık pek umurumda değil ama yine de bazen kendimi frenliyorum.”

Maya Kılıç (16) – İzmir:  “Ülkemizde bizi destekleyen ya da desteklemeyen herkeste bir korku var. Karşımıza çıkanlar eylemlerimiz onların şahsına karşıymış gibi düşünüp, korkuyor. Herkes birbirinden korktuğu için bir karşıt mücadele görüntüsü oluşuyor. Halbuki, O’nun da nefes alması için oradayım. Anneannem bile yürüyüşte grubun ortasında kal, önde ya da arkada olursan mutlaka tutuklarlar diyor.”

İdil: “Düzenlediğimiz bir okul grevinden önce, okullarımıza bu tarz eylemlerin yapılmaması gerektiği üzerine yazılar gönderildi. Orada sistem tarafından hafife değil, çok ciddiye alındığımı hissettim. Fakat yaptığım şeyin doğru olmayan hatta yasa dışıymış gibi aktarıldığını görünce, bize saygı duyulmadığını anladım. Bir eylemde karşımızda bir sıra polis vardı. Kendimi güvende hissetmem gerekirken, ülkenin geçmişinden ötürü tersini yaşadım.”

İklim eylemlerinin küresel boyut kazanmasında öncü isimlerden genç Greta Thunberg, ülkemizdeki bir kesim tarafından bir komploya hizmet etmekle itham ediliyor. Türkiyeli aktivistler de bu niyet okuma çabasının hedefi olabiliyor. Bazı toplumsal travmalarımız, demokratik toplumlarla aramızdaki en büyük fark olarak ortaya çıkıyor:

Maya: “İklim hareketi bir tarikat değil, aktivistler Greta’nın müritleri değil, Greta’nın sözleri de vahiy değil. Birileri kendi çıkarlarını düşünerek Greta’yı desteklemiş olabilir. Ben kendisine karşı biri değilim ve ayrıca dünyanın her yerinde aktivistler var. Greta’nın öne çıkmasının sebebi kararlılığı, ailesinin desteği ve söylediklerinin kendi toplumunda karşılık bulabilmesi. Ben Greta’nın İsveç’te yaptığı gibi ısrarla eyleme çıkıp medyada yer alsaydım belki de bir kampanyayla sesim kesilirdi.”

Tibet: “Demokrasisi gelişkin ülkelerde iklim hareketi çok daha etkili. Greta gibi tetikleyici konumdaki insanların özgürlük alanı çok daha fazla. Greta gibi biri Türkiye’den çıksaydı zaten Birleşmiş Milletler’de konuşma şansı olmazdı, başına dert açılırdı. Buradan değil de refah düzeyi ve fikir özgürlüğü çok daha fazla olan bir ülkeden çıkması çok makul. Ama neden bilmiyorum, kişisel ilişki ve tecrübelerime bakarak diyebilirim ki sosyal sorunlar, gündem, aktivistlerin durumu gibi konularda Yunanistan’la çok benzeşiyoruz.”

Yiğithan: “Gelecek için Cumalar gibi genç iklim hareketleri acaba birilerinin kontrolünde mi’ diye konuşulduğu oluyor. Ama sonuçta bilimsel olarak ortaya konmuş bir kriz var ve bu tip tartışmaları kafamdan attım. Bizde daha ‘İklim krizi var mı, yok mu’ diye tartışılırken başka ülkelerdeki yetişkin toplumu ‘Gençler, derslerinden ve okulun sosyal gelişimlerine yapacağı katkıdan geri kalmamalı. O sebeple iklim krizi ve sosyal sorunlarda inisiyatifi biz ele almalıyız’ gibi fikirleri konuşuyor.”

Gençlerin yorumlarından anlaşılıyor ki, iklim krizi sadece fosil yakıtlarla değil siyasetçilerin, toplumun, okulların, medyanın, aile ortamlarının bu konuya uzaklığıyla da başa bela oluyor. Gelecek endişesi liselilerde gözle görülür olsa da kendi sorunlarını çözme girişimleriyle önemli bir hayat tecrübesi ediniyorlar:

Zeynep Öztürk (16) – İstanbul: “Arkadaşlarımla faaliyetlerimizde yaşadığım birlik, beraberlik hissi çok kuvvetli olsa da, bunlar bana umut verse de korku hissediyorum. Ailem aktivistliğimi destekliyor. Beni bilinçli buluyorlar. Geleceğim için savaşıyor olmamı takdir ediyorlar. Greta’nın tek başına yola çıkması bana çok etkileyici gelmişti. Ama bu konu, çocukların değil büyüklerin sorumluluğu olmalıydı.”

Duman: “İstediklerimizi söyleyemiyoruz, bazı şeyleri hesaba katarak konuşmak zorunda kalıyoruz. Diğer ülkelerle aramızdaki en büyük fark bu olabilir. Başka ülkelerdeki eğitimi, aile yaşantısını bilmiyorum. Ama bir şeyler doğru gidiyor ki seslerini duyurabiliyorlar. Bazen basketbol oynamak için lisedeki potalara gitmek istiyoruz. Ama okulun girişi kapalı; teller falan var, sanki askeriye! Neden böyle şeyler yapıyorsunuz (gülüyor)? Bizde okul sadece diploma alınan bir yer gibi görülüyor ve başka hiçbir şeyle ilgilenmemek salık veriliyor. Gençler iklim/çevre konularını irdelemeli, bu konulara çalışan sivil toplum kuruluşlarına, derneklere ilgi göstermeli. Ben bireysel hareket etmeyi tercih etsem de, bu tip kurumlar çevre mücadelesi vermek isteyenler için yol gösterici olabilir.” 

Videoların tümüne buradan ulaşabilirsiniz.