;
Bilim COP27 Ekonomi Politika

Fosil Yakıtların Faturasını Ağaçlar Ödeyemez

orman

Konuşmacıların büyük kısmı ağaç dikme ve karbon piyasalarını ısrarla vurguluyor. Yeni dikilen ağaçlarla söz konusu zaman diliminde orman karbon stoku kayıpları telafi edilemez.

YAZI: ECO*

ECO olarak, Birleşik Krallık’ın Ormanlar ve İklim Liderleri Ortaklığı’nı kurma girişimini ve Tarafların bu ortaklığın uygulanmasında kaydedilen gelişmeleri denetleyecekleri taahhüdünü de memnuniyetle karşıladık. Bu çok önemli bir girişim zira ormansızlaşmanın ve arazi bozulumunun durdurulması 1,5 derece hedefini tutturmamızda önemli bir rol oynayacak. Tarafları Glasgow Liderlerinin Ormanlar ve Arazi Kullanımı Bildirgesi kapsamında verdikleri taahhütlerden sorumlu tutmak atılması gereken temel bir adım.

Ancak, geçen yıl bildirgeyi imzalayan 140’tan fazla ülkenin yalnızca 27’sinin bildirgenin uygulanmasına yönelik adım attığını görmek de bizi endişelendiriyor. Bunun bir “uygulama” COP’u olması gerekmiyor muydu? Burada bulunan tüm ülkelerin bu konuda öncülük etmelerine ihtiyacımız var.

ECO olarak bir diğer endişe duyduğumuz konu ise, konuşmacıların büyük kısmının ağaç dikme ve karbon piyasalarını ısrarla vurgulamaları. Yeni dikilen ağaçlarla söz konusu zaman diliminde orman karbon stoku kayıpları telafi edilemez. Bununla birlikte, bu yeni dikilen ağaçlar monokültür şeklinde dikilirse, bu insanlar ve özellikle kadınlar gibi tarihsel olarak marjinalleştirilmiş gruplar ve de biyolojik çeşitlilik açısından son derece olumsuz sonuçlara yol açabilir.

Ayrıca, ECO, olarak herkese hatırlatmak isteriz ki arazi sektöründe gerçekleştirilen eylemler ne fosil yakıtlardan hızlı bir şekilde çıkışmamızın ve ne acil dekarbonizasyonun yerini tutamaz.

Kısa süre önce yayınlanan Arazi Açığı raporunun da işaret ettiği üzere, birçok ülke iklim taahhütlerini gerçekçi olmayan miktarlarda arazi temelli karbon gidermeye dayandırıyor. Karbon giderme için taahhüt edilen toplam arazi alanının yarısından fazlasında (yaklaşık 633 milyon hektar) ağaçlandırma çalışmaları yapılması planlanıyor ve bunun da ekosistemler, gıda güvenliği ve Yerli Halkların hakları üzerinde baskı oluşturması muhtemel.

Esas odaklanılması gereken nokta, mevcut ormanların korunması ve onarımı; biyolojik çeşitlilik, adaptasyon ve diğer temel ekosistem hizmetleri ile yüksek sinerji yaratan bu ormanların 2050 yılına kadar geri kazanılmaları mümkün değil.

Ormanlar ve İklim Liderleri Ortaklığı’nın tüm eylemlerinin merkezinde yerli halkların ve yerel toplulukların haklarının yer alması gerekiyor. Yerli liderlerin dün gece söyledikleri gibi, Yerli Halklar ve yerel topluluklar iklim değişikliğinden en çok etkilenenler arasında yer alıyor. Yerli Halkların ve yerel toplulukların arazi kullanım haklarının güvence altına alınması ve finansmana doğrudan erişimlerinin olması ve Yerli Halkların ücretsiz, önceden ve bilgilendirilmiş rıza haklarının korunması son derece önemli.

ECO olarak birçok liderin dün gece Yerli Halk ve yerli topluluk liderlerini beklemeden toplantıdan gitmelerini endişe ile karşıladık. Umarız yeni Ormanlar ve İklim Liderleri Ortaklığı’na daha saygılı davranırlar.

Çok Taraflı Kalkınma Bankaları Paris hedefleriyle uyumlu mu yoksa ayak mı sürüyor?

Çok Taraflı Kalkınma Bankaları (Multilateral Development Banks-MDB’ler) finansman bulmacasının kilit bir parçasını oluşturuyor: Sıcaklık artışının 1,5°C’nin altında tutulabilmesi için uluslararası kamu destekli ve kamu finans kuruluşlarının para akışının yönlendirilme ve yönetilme biçiminde köklü değişiklikler yapılması gerekiyor. ECO olarak, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’nın COP27’de yapıkları ortak açıklamayı hiç de etkileyici bulmadığımızı özellikle belirtmek istiyoruz. Açıklamada, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’nın Paris taahhütlerini yerine getirmek üzere doğru yolda olduklarından bahsedildi ancak fosil yakıtlardan çıkma konusu şöyle dursun, enerjiden hiç ama hiç bahsedilmedi ve taahhütlerin nasıl uygulandığına dair çok az ipucu verildi. Bu açıklamada, ülkelerin 2050 planlama çalışmalarını destekleyecek ortak strateji de hiç telaffuz edilmedi.

ECO olarak, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’nın Paris hedeflerine uyum süreçlerine dair yapacakları açıklamaları dikkatle takip edeceğiz. Ayak sürümek zamanı geçti. Geçen yıl, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları arasında yaşanan liderlik ve işbirliği eksikliği bu süreci geciktirmişti. Financial Times gazetesi’ne göre, bu gecikmede COP26 arifesinde Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’nın bir ortak iklim hedefi açıklaması yapmaları şahsen engellemeye çalışan Dünya Bankası Başkanı David Malpass’ın da büyük rolü oldu.

ECO olarak, Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’nın Paris hedeflerine uyumlu taahhütlerine öncelik vermelerini bekliyoruz. Şu noktaları özellikle takip edeceğiz: Sıvılaştırılmış doğal gaz dahil, doğal gaza verilen tüm doğrudan ve dolaylı desteklerin durdurulması; düzgün işleri, ekonomik alternatifleri kapsayan ve herkese enerji erişimi sağlayacak adil bir dönüşümün desteklenmesi; ve birçok ülkede yeşil dönüşümün başlatılmasını desteleyecek hibe ve ayrıcalıklı finansmanın artırılması. Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama gibi dünyayı daha fazla fosil yakıta hapseden yanlış çözümlere ise destek verilmemesi gerekiyor.

Uluslararası finans kurumlarından reform çağrıları yükselirken, biz de ECO olarak Çok Taraflı Kalkınma Bankaları’nın Paris hedefleriyle uyum konusunda yapacakları güncelleme açıklamasında, Malpass ve arkadaşlarının neden oldukları gecikmelerden değil yüksek hedefler, aciliyet ve eylemlerden bahsedeceklerini içtenlikle umuyoruz.

Odadaki Ölü Fili Yakmak

ECO olarak dün ve bugün ülke liderlerin yaptıkları üst düzey açılış konuşmalarını ilgiyle takip ettik ve birçok ülke ve liderin petrol, doğal gaz ve kömürü içinde bulunduğumuz krizin sorumlusu olarak göstermelerinden dolayı mutluluk duyuyoruz. COP26 karar metninde nihayet fosil yakıt filinden bahsedilmesiyle birlikte bir daha kapatılamayacak bir kapı açılmış oldu.

Ölü yağmur ormanlarını kazmanın ve yakmanın felakete giden bir yol olduğu ve bizi içinde bulunduğumuz derin kuyuya düşürenin petrol, doğal gaz ve kömür araması olduğu doğru. Bu sözlerin üst düzey liderler zirvesinde söylenmiş olması bizi heyecanlandırıyor.

Ancak ECO olarak bir takım sorularımız ve endişelerimiz var. Odada bir fil olduğunu kabul ederken tek yaptığınız yalan söyleyip, onun çok temiz bir fil olduğunu iddia etmekse bu fil odadan çıkarılamaz.

Bazı liderlerin COP27 açılış konuşmalarında kendi ürettikleri petrol ve doğal gazın bir şekilde diğerlerininkinden daha iyi olduğunu iddia ederken sinsi ve aldatıcı kelimeler kullanmalarını duymak endişe verici. Oysa, sadece halihazırda açılmış ve işletilmekte olan sahalardaki ve madenlerdeki petrol, doğal gaz ve kömürü yakmanın bile sıcaklık artışını bırakın 1,5 dereceyi, 2 derecenin üzerine çıkaracağını biliyoruz.

Gerçek şu ki, petrol ve gaz tedarik zincirinden kaynaklanan emisyonların yaklaşık yüzde 80-90’ı petrol ve doğal gaz yakıldığında açığa çıkıyor – dolayısıyla şirketler ve ülkeler, tedarik zincirinin başka aşamalarındaki emisyonlara odaklanmaya çalıştıklarında, dikkatleri iklim kirliliğinin sadece yüzde10-20’sine çekmiş oluyor.

Afrika’daki doğal gaz atılımı temiz olmadığı gibi refah da getirmeyecek. Bu, içinde bulunduğumuz felaketi daha da ağırlaştıran bir fosil yakıt sömürgeciliğinden başka bir şey değil.

Odadaki fil temiz bir şekilde yakılabilirmiş gibi davranmayı bırakın. Filleri yakmayı bırakmanın zamanı geldi. Artık fosil yakıt kullanımına son verin.

Delegeler COP için harıl harıl hazırlanmakla meşgulken, dünyanın 2015 yılında Paris’te taahhüt ettiği hedeften ne kadar uzakta olduğunu gösteren en son bilimsel kanıtları kaçırmış olabilirler. Sevgili okurlar, müsaadenizle ECO olarak, her ikisi de geçen hafta yayınlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Sentez Raporu ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Emisyon Açığı raporunun temel bulgularını kısaca özetleyelim.

Sentez Raporu, mevcut ulusal katkı beyanlarıyla (NDC) küresel emisyonların 2030 yılına kadar, 2019 seviyelerine kıyasla, yalnızca yüzde 3,6 oranında azaltılabileceğini açıkça ifade ediyor. Evet, doğru okudunuz. Bunu, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) önerdiği 2030 yılına kadar 2019 seviyelerine kıyasla yüzde 43 emisyon azaltımıyla karşılaştırmak ECO olarak bizi çok üzüyor. Neden mi? Çünkü mevcut ulusal katkı beyanlarında, yüzde 39’luk emisyon azaltım açığını kapatmak için herhangi bir plan bulunmuyor. Veya başka bir deyişle, mevcut ulusal katkı beyanlarıyla IPCC’nin önerdiği emisyon azaltımlarının yalnızca yüzde 8,37’si gerçekleştirilebilir. Politikacılarımız bilime ne kadar mı kulak veriyor? Yüzde 8,37 kadar. Evet, şaka değil, yüzde 8,37. Kamuoyu araştırmalarında yüzde 8,37’lik güven oranına sahip birinin, bırakın tüm insanlığın kaderini elinde tutmasına, bir ülkeyi yönetmesine izin verildiğini gözünüzden canlandırmaya çalışın.

Sadece bununla da bitmiyor. Raporda ayrıca, 2050 yılı 1,5°C derece karbon bütçesinin nerdeyse tamamını 2030 yılı itibarıyla tüketmek üzere olduğumuz da ifade ediliyor! Ayrıntıları seven okurlarımız için buyurun ayrıntılar: Yüzde 50 olasılıkla ısınmayı 1,5°C derecede tutacak karbon bütçesi (500 gigaton karbon dioksit) kapsamında ve mevcut ulusal katkı beyanları baz alındığında, 2020-2030 dönemi kümülatif karbon dioksit (CO2) emisyonları muhtemelen geriye kalan karbon bütçesinin yüzde 86’sını tüketecek ve 2030-2050 dönemi için karbon bütçesinin sadece yüzde 14’ü kalacak. Bu sorunun çözümünü gelecek nesillere bırakmak istediğinizden gerçekten emin misiniz?

UNEP Emisyon Açığı raporu ise bu ürkütücü istatistiklerin bir kez daha altını çiziyor ve çok açık bir mesaj veriyor: İklim felaketi sadece acil bir sistem dönüşümü ile önlenebilir. “Kademeli değişim yapma” zamanını geçti, ihtiyacımız olan acil olarak tüm ekonomik sistemin dönüştürülmesi. Rapor, yumuşak bir geçiş yapma trenini kaçırdığımızı açıkça ifade ediyor. Önümüzde zorlu bir yolculuk var.

Sevgili delegeler, 11 Kasım Cuma gününe kadar Azaltım Çalışma Programı (Mitigation Work Programme-WMP) metnini hazırlamayı hedeflediğinizi duyduk. Ama bir dakika! 11 Kasım aynı zamanda Dekarbonizasyon Günü ve Sigmund Freud’un dediği gibi hiçbir şey tesadüf değildir. ECO olarak, Cuma gününe kadar 2030 yılına kadarki dönemi kapsayan ve 1,5°C derece hedefiyle tutarlı bir Adil Enerji Dönüşümü’nü mümkün kılacak bir sektörel dekarbonizasyon yaklaşımı da içeren bir Azaltım Çalışma Programı yazabilmenizi diliyoruz. Bu tür bir program, önümüzdeki on yıl içinde ülkeleri büyük emisyon azaltımları gerçekleştirerek çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini kurtarmaya teşvik edecek doğru teknik ve finansal mekanizmalar da üretmelidir.

Bugün, liderler zirvesi açılış konuşmalarında Almanya, G7 ve V20 (Kırılgan Ülkeler-20) arasındaki ortak bir girişim olan Küresel Koruma Kalkanı’na 170 milyon avro verme taahhüdünde bulundu. G7 ve İklim Kırılganlığı Forumu’nun bu girişimi COP27’de duyurmayı tercih etmiş olması en yoksulların ve iklim krizinde sorumluluğu en az olanların yardıma ihtiyacı olduğunun bir kabulü olsa da, bu açılış cümlesi aynı zamanda bu girişimin ne kadar yetersiz kaldığı da gösteriyor. Almanya, G7 ülkelerinden sadece biri ve Kayıp ve Hasar tazminatı için şu anda başka hiçbir kayda değer finansman teklifi olmadığı için V20 ülkelerinin başka seçeneği yok.

Küresel Kalkan’ın amacı, “Insuresilience Girişimi”ni baz alarak, iklim etkilerinin neden olduğu kayıp ve hasarları telafi etmek edecek yenilikçi sigorta ürünleri sunmak. Ancak sigorta gerçekten ihtiyacı olan kişilerin satın alabilecekleri bir ürün değil, bu kişilerin yaşadıkları tüm kayıpları kapsamıyor ve uzun vadeli sigortalar için yerli sigorta piyasalarının güçlü ve sağlam olması gerekiyor. Bazı iklim maliyetleri için uygun bir yöntem olabilir ancak şu anda yaşanan kayıpların büyüklüğü düşünüldüğünde son derecede yetersiz kalıyor.

Örneğin, Pakistan’da art arda yaşanan sıcak dalgaları ve seller sonuncunda çok büyük kayıplar yaşanıyor. Bu, 2021 yılında hükümetin Ahr vadisindeki feci selin ardından, Alman hükümetinin müdahale etmek zorunda kalmasının bize göstermiş olduğu üzere sigorta piyasalarının altından kalkabileceği bir durum değil. Yeni ve ek bir Kayıp ve Hasar finansmanına ihtiyaç var. Bu mekanizmanın hibe tabanlı olması ve piyasaların altından kalkabileceği değil, etkilenen insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ölçekte olması gerekiyor.

ECO’nun bu bölümü Kadınlar ve Toplumsal Cinsiyet Seçmenleri’nin (Women and Gender Constituency –WGC) seslerini duyurmaya ayrılmıştır. Bu makale WGC’nin görüşlerini yansıtmaktadır. 

Yeşil, Afrika halkları tarafından Afrika’nın doğal zenginliğinin, egemenliğinin ve birliğinin simgesi olarak benimsenmiş bir renk. Yeşil aynı zamanda uçsuz bucaksız ormanlarının ve tabiatın rengi.

Ancak bugün, açgözlülükle doğamızı yağmalayanlar ve yıkıma uğratanlar, “yeşili” en çok önemseyenlerin kendilerini olduğu iddia ediyor. Bunlar, yanlış ve tehlikeli çözümleri ilerleme olarak öne sürüyor, devam eden sömürülerini ve birikimlerini yeşil renkli logoların, yeşil ve boş basın açıklamaları ve yeşil sloganların arkasına gizliyorlar.

Afrikalı feministler olarak, bize ait olana sahip çıkma ve direniş adına, bizim istediğimiz gelecekte kendi yerlerimizi ve payımızı talep etmek için COP27’ye geldik. Yeşilimizi geri almak için, topluluklarımızı yerinden eden kanıtlanmamış ve zararlı teknolojilere dayanan ve bize bir “sanayi devrimi”ni satmaya çalışan yalancı çözümlere hayır demek için buradayız.

Ölçeklendirilmesi ve finanse edilmesi gereken gerçek çözümlere sahip olduğumuzu ve yalancı çözümleri yeşile boyamaktan vazgeçmemiz gerektiğini açıkça ifade etmek için bugün hepimiz yeşil giysiler giydik. Özellikle de “bu bir COP uygulamasıdır” gibi cümleler karşısında yeşilimize, onurumuza, varlık duygumuza, kimliğimize ve yaşamımıza sahip çıkıyoruz. Bugün COP27’de, kız kardeşimiz Wangari Mathai’nin dediği gibi, “Gücümüzle Buradayız!”

“Tarihin akışı içinde, insanlığın yeni bir bilinç düzeyine geçmeye, daha yüksek bir ahlaki zemine erişmeye çağrıldığı bir zaman gelir. Korkularımızı atıp birbirimize umut vermemiz gereken bir zamandır bu. O zaman geldi.”— Wangari Maathai

* Uluslararası İklim Eylem Ağı’nın (CAN International) koordinasyonu ile sivil toplum örgütlerinin UNFCCC toplantılarında yayımladığı ECO haber bülteninin seçtiğimiz birkaç başlığını Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) aracılığı ve Ayşe Bereket’in çevirisi ile sizlerle paylaşıyoruz.

ECO 1972 yılından beri sivil toplum grupları tarafından UNFCCC’den gelişmeleri ve sivil toplumun sesini aktarmak için yayımlanıyor. Sivil toplumun sarkastik sesi ECO bültenleri UNFCCC’de iklim hareketinin ve halkların gündemini takip ediyor, gelişmeleri değerlendiriyor.