;
Ekonomi Politika

CEO’lar İklim Değişikliği ve Adaletsizlik Hakkında Ne Düşünüyor?

Geçtiğimiz Salı günü yayımlanan yeni bir çalışma, CEO’ların iklim değişikliği ve adaletsizlik hakkındaki tutumlarına dair önemli veriler sunuyor. Sonuçlar bir yandan umut veriyor bir yandan da fazla vaktimiz olmadığını tekrar hatırlatıyor.

İklim değişikliği ve adaletsizlik gibi dünyanın en büyük sorunlarını çözmek için iş dünyası çok önemli bir rol oynamak durumunda. Böyle bir durumda zorlukları anlayan ve işlerin nasıl yürüdüğünü derinlemesine hakim CEO’lara ihtiyaç duyuluyor. Geçtiğimiz ay yaklaşık 200 CEO, Business Roundtable (BRT) aracılığıyla, şirketlerin amacının sadece hissedarların kârını yükseltmek olmadığını açıkladı.

Geçtiğimiz Salı günü, CEO’ların tutumlarıyla ilgili yeni ve önemli bir çalışma yayımlandı. Çalışma, yöneticilerin sürdürülebilirlik ve diğer küresel zorluklar hakkında nasıl düşündüklerine ışık tutuyor. Accenture ve UN Global Compact tarafından yazılan “The Decade to Deliver: A Call to Business Action” adlı araştırma, 1000’den fazla küresel yöneticiden bilgi topladı. Her üç yılda bir yayımlanan rapor CEO’ların sürdürülebilirlik görüşlerine dair derin bilgi sağlıyor. Harvard Business Rewiev’da “What 1,000 CEOs Really Think About Climate Change and Inequality” adlı makaleyi kaleme alan Andrew Winston, verilerde hem iyimserlik hem de endişe için sebepler bulduğunu, ancak en azından BRT’nin çağrısının rastlantı olmadığını belirtiyor.

Çalışma, CEO’ların, şirketlerinin topluma nasıl uyum sağlayabileceklerini düşündüklerini ortaya çıkarıyor. Pernod Ricard’ın CEO’su Alex Ricard raporda, “Tüketicilerin bizi 10 sene içerisinde nerede görmek istediklerini bilmeliyim. Sadece kâra odaklanan şirketlerin yaşama şanslarının olmadığını düşünüyorum” diyor.

Bu yılki raporda dünyanın iklim değişikliği konusunda zamanının tükendiği vurgusu yapılıyor. Geçtiğimiz yıl yayımlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu, dünyanın iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için emisyonlarını 2030 yılına kadar yarıya indirmesi gerektiğini belirtiyordu.

Yeni rapor tek bir fikir etrafında dönüyor: Yeterince hızlı hareket etmiyoruz. Accenture’ın Strateji ve Sürdürülebilirlik Genel Müdürü ve raporun başyazarlarından Jessica Long, “Çalışma harekete geçme çağrısında bulunuyor. Birçok iyi iş devam ediyor ve şirketler daha fazla taahhütte bulunuyorlar. Ancak mevcut iş yapma biçimleri ve eylem barındırmayan taahhütler bizi 2030’a götürmez” diyor.

Raporda üç adet “harekete geçme çağrısı” tanımlanmış durumda: (1) CEO’ların kendi şirketlerinde iddiayı ve etkiyi artırması, (2) Zorluklar konusunda daha fazla dürüst olarak işbirliği şekillerini değiştirmek ve (3) Sorumlu liderliği tanımlamak ki Winston, bunu CEO’ların değişme taahhüdü olarak yorumluyor.

Winston, şirketler ile uzun yıllar çalışmasının ve bu konulardaki tecrübesinin sonucu olarak rapordaki bazı anahtar görüşleri ve verileri kategorileştirmiş: Sürpriz olmayanlar/beklenenler, sürpriz, ümit verici ve endişe verici olanlar.

Çok sürpriz olmayanlar: İş liderleri daha sürdürülebilir girişimler inşa etmeleri için baskı hissediyorlar. Müşteriler ve çalışanlar, CEO’lara hangi paydaşların sürdürülebilirlik yönetiminde en etkili olabileceği sorusu sorulduğunda müşteriler ve çalışanlar en çok oyu aldılar.

Bu paydaş grupları arasında özellikle Y ve Z kuşağı çalıştıkları ve alışveriş yaptıkları şirketlerin bir değeri savunmasını istiyorlar. Xylem adlı firmanın Başkanı ve CEO’su Patrick Decker’ın belirttiği gibi, “Daha yüksek amaçlar ve misyonlar daha genç jenerasyonları çekiyor. Neden bunu yapıyoruz? Bu yalnızca kâr motivasyon değil” diyor. Bu talepler giderek tartışılmaya kapanıyor. Molson Coors’un Başkanı ve CEO’su Mark Hunter ise “Tüketicilerimiz ve müşterilerimiz bizim işimizi doğru bir şekilde yaptığımıza dair güvence istiyorlar” diyor.

Bazı sürpriz bulgular: CEO’ların %88’i küresel ekonomi sisteminin adil büyümeye tekrar odaklanması gerektiğini düşünüyor. Eşitsizlik hakkında endişeler “Occupy” protestolarından ana akıma kaydı ve liderler bunu istikrar bozucu olarak görüyor. Bir CEO’nun belirttiği gibi, “Zincirinden kurtulmuş kapitalizm aşırı fakirlik, korkunç sosyal şartlar ve gezegenimiz için zor bir durum yarattı. Eğer zenginliğin daha iyi bir sosyal geçişini sağlayamazsak, başımız belada olacak”.

Ümit verici ve güven tazeleyici sonuçlar: Sürdürülebilirlik kesin olarak gündemde ve bu bir zafer. Büyük firmaların CEO’larının %99’u “Sürdürülebilirlik konuları firmaların gelecek başarıları için önemli” fikri üzerinde uzlaşıyorlar. CEO’ların % 94’ü, şirketlerinin temel amacını ve toplumdaki rolünü ortaya koymakta kişisel bir sorumluluk hissediyor. Başka bir iyi haber ise, eylemin önündeki bazı engellerin azaldığının görülmesi. CEO’ların sadece dörtte biri “işletme değeriyle açık bir bağlantı kurulamadı” derken yalnızca% 8’i “bilgi eksikliğinin” bir sorun olduğunu söylüyor.

Üst yöneticilerin, zamanımızın en büyük sorunu olan iklim değişikliği ile ilgili reddetme seviyesinde de azalma görülüyor. Şirketler iklim değişikliğini gelecekte yönetmeleri gereken bir sorun olarak görmüyorlar. BASF’in Başkanı Martin Brudermüller, “İklim değişikliğinin etkilerini halihazırda tecrübe ediyoruz, neredeyse her gün” diyor. Rapor aynı zamanda CEO’ların iklim değişikliği ile mücadele etmek adına sistem düzeyinde bir değişikliğin gerekliliğini de anladıklarını ortaya koyuyor.

Endişeye neden olanlar: Winston dört anahtar bulgunun kendisini endişelendirdiğini belirtiyor. İlk olarak, raporun genel temasına göre Küresel Hedefler’e ulaşmak adına yeterince adım atılmıyor. CEO’ların yalnızca %21’i ticari faaliyetlerin Küresel Hedefler’e katkıda bulunmak anlamında kritik bir rolü olduğunu düşünüyor. RWE AG’nin CEO’su Dr. Rolf Martin Schmitz “Ne yazık ki birçok insan bunun hakkında sadece konuşuyor. Bizim ihtiyacımız olan ise eylem” diyor.

İkinci olarak iklim değişikliği hakkında yeterince adım atılmıyor. CEO’ların %59’u düşük karbon ve yenilenebilir enerji alanında harekete geçerken, sadece %44’ü önümüzdeki 10 yıllık süreçte şirketleri için net sıfır gelecek planlıyorlar. Ve sadece %41’i tedarik zincirlerini dekarbonize ediyor.

Üçüncü olarak anket, yatırımcılara kısıtlı bir inancın varlığını ortaya koyuyor. BRT çalışması ne söylerse söylesin, çoğu firma yatırımcılar sürdürülebilir çabalara değer vermediği sürece agresif bir şekilde hareket etmeyecek.

Son olarak, CEO’lar politik ve ekonomik belirsizlikleri büyük bir dikkat dağıtıcı etken olarak gördüklerini ifade ediyorlar.

Winston, bir gelişme görüldüğünü ancak önemli boşluklar olduğunu ve yapılması gereken çok şey olduğundan bahsediyor ve ekliyor: “Rapordaki en iyi çıktı, Accenture ve BM’nin üçünü eylem maddesi olarak vurguladığı gibi kişisel sorumluluk açısı.”

Andrew Winston’ın yazısının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.