BM’ye sunulan belgede kömüre dair hiçbir atıf bulunmazken, nükleer enerji kapasitesinin 2035’e kadar 7.2 GW’a çıkarılması öngörülüyor.
YAZI: Bulut BAGATIR
Türkiye, Azerbaycan’ın Bakü kentinde dün başlayan COP29’da 2053 uzun vadeli iklim strateji belgesini BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) sundu. Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine önemli katkı sağlayacağı iddia edilen belgede kömürden çıkışa dair bir politika yer almıyor. Böyle bir politikaya yer verilmemesinin yanı sıra kömür kelimesi belgede yer almıyor. Genel bir hedef olarak, mevcut fosil yakıta dayalı tesislerin altyapısının gözden geçirileceği aktarılıyor.
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Kurucu Direktörü Bengisu Özenç, kömürden çıkış hedefi olmayan bir iklim stratejisinin Türkiye için gerçekçi gözükmediğini söylüyor. Özenç, Türkiye’nin, COP29 öncesinde, 2035 yılı için 120 GW güneş ve rüzgar enerjisi kapasite hedefini açıklayarak çok önemli bir adım attığını ancak yenilenebilir enerji kapasitesini artırmanın, yapıcı bir iklim stratejisi oluşturmak için başlı başına yeterli olmadığını da ekliyor: “2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi, önemli kazanımlarına rağmen ‘artıştan azaltım’ ve kömür kullanımında bir strateji değişikliğine gitmemesi bakımından 2053 hedefine ulaşılmasını kolaylaştırmıyor.”
Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz de strateji belgesindeki “fosil yakıt altyapısı gözden geçirilecek” ifadesinin yeterli olmadığını söylerken, “Sorun emisyonların kaynağı olan kömür ve gaz gibi fosil yakıtlardan vazgeçmeye dair net bir planın veya tarihin olmaması. Kömür santrallarının ne zaman kapatılacağına dair ortada bir tarih yok ya da yol haritası yok” diyor.
Geçtiğimiz 10 yılda nüfusun %13, GSYİH’nin ise %67 arttığı belirtilirken, ekonomik büyümeyle birlikte enerji tüketiminin %34 oranında arttığı, enerji sektöründen kaynaklanan emisyonların da paralel şekilde %26 oranında yükseldiği belirtiliyor. 2022 yılındaki verilere göre, toplam emisyonlarda en büyük payı %71,8 ile enerji sektörü oluştururken, onu %12,8 ile tarım, %12,5 ile endüstriyel süreçler ve ürün kullanımı ve %2,9 ile atık sektörü izledi. Enerji sektörü içerisindeki kırılımlara bakıldığında ise elektrik ve ısı üretiminin en büyük emisyon kaynağı (%26) olduğu görülüyor. Enerji sektörü kaynaklı emisyonları azaltmak 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak adına en öncelikli yol.
Son dönemde uygulamaya konulan yenilenebilir enerji politikaları ve teşvikleri ile, özel sektör yatırımlarının fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye yönlendirildiğinden bahsediliyor. 2024 ağustos ayında 18,5 GW olan güneş enerjisi ve 12,3 GW olan rüzgar enerjisi kapasitesini, 2035’te sırasıyla 76,9 GW’a ve 43,1 GW’a yükseltilmesi hedefleniyor. 2030’a kadar rüzgar, güneş, jeotermal ve hidroelektrik gibi kaynaklara yaklaşık 59 milyar dolar, enerji verimliliğine ise 20 milyar dolar yatırım yapılması planlıyor. 2053 yılında yenilenebilir enerjinin birincil enerji içindeki payını sadece %50’ye yükseltmeyi planlayan belge, bu haliyle net sıfır emisyon hedefini tutturma güvencesi vermiyor.
Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Teknolojisinin Kısıtları
Ayrıca karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) teknolojisinin özellikle emisyon azaltımlarının daha zorlu olduğu sektörlerde önem kazanacağı aktarılıyor. SEFiA’dan Özenç bu aşamada iki noktaya dikkat çekiyor: “CCUS teknolojilerinin tarihsel gelişimi daha fazla fosil yakıt üretimini destekliyor. Bugüne kadar hiçbir proje taahhüt ettiği hedeflere ulaşamıyor. CCUS teknolojisi, yüksek maliyetleri nedeniyle rüzgâr ve güneş teknolojilerinin oldukça gerisinde kalıyor. Bu nedenle CCUS, karbon yoğun kaynaklardan çıkışı geciktiren bir araç olarak öne çıkıyor. “
Türkiye’nin karbon depolama kapasitesinin 108 mt CO2 olduğunu hatırlatan Özenç, “Bu, önemli bir kısıt. Çünkü sadece çimento sektöründe kullanılacak CCUS teknolojisiyle 2053 yılına kadar yakalanacak karbon miktarı, bu kapasitesinin yaklaşık yarısını dolduruyor. Yani Türkiye, iklim aciliyetini geciktiren CCUS teknolojilerini etkili biçimde kullanacak bir karbon depolama kapasitesine de sahip değil.”
Seragazı emisyonlarının azaltılması ve 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşılabilmesi için yenilenebilir enerji, elektrifikasyon, enerji verimliliği, yeşil hidrojen ve enerji depolamanın aynı sıra nükleer yatırımlara da bel bağlanacağı görülüyor. Nükleer enerji temiz enerji kaynakları arasında gösterilerek, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak için güneş, rüzgar, hidroelektrik, jeotermal ile beraber kullanımının yaygınlaşmasının beklendiği kaynaklar arasında yer alıyor. Bu doğrultuda nükleer enerji kapasitesinin 2030’da 4.8 GW’a, 2035’te ise 7.2 GW’a çıkarılması hedefleniyor.
Hazırlanan strateji kapsamında gerçekleştirilen yatırımlarla sağlanacak yeşil dönüşümün, enerji ithalatı, fosil yakıt kaynakları, hava kirliliği, tarımda üretim kaybı gibi olumsuz etkileri azaltarak yıllık ortalama milli gelirin %7,8’ine ulaşabilecek ekonomik ve çevresel faydalar sağlayacağı öngörülüyor.