;
Bilim

“Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” Yarın Çok Geç Olabilir!

Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF), “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” raporunu yayımladı. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığındaki bir ekip tarafından hazırlanan Rapor tarım ve gıda üretiminin iklim değişikliği ile karşı karşıya kalacağı tehdidin boyutlarını ortaya koyarken, çözüm önerilerinde de bulunuyor.

Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Çevre ve Tarım Komisyonu adına; İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığındaki bir ekip tarafından hazırlanan “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” raporu, TGDF Çevre ve Tarım Komisyonu Başkanı Ayhan Sümerli, TGDF Genel Sekreteri İlknur Menlik, FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık ile Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun katılımıyla düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna açıklandı. Rapor, önlemlerin alınmaması durumunda Türkiye’nin mevcut su kaynakları ve gıda sorunlarına yeni sorunların ekleneceğini, sulama, içme ve kullanma suyunda önemli sıkıntıların yaşanacağını ortaya koyuyor.

“İklim Değişikliğinden En Çok Tarım ve Gıda Etkilenecek”

17 Ekim günü düzenlenen toplantıda “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” Raporu’nun sunumunu yapan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, günübirlik politikalar yerine uzun vadeli ve bilimsel yaklaşımla harekete geçilmesinin gerekliliğinin altını çizerek, tarım ve gıdanın, Türkiye’de iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ve en savunmasız sektörler olduğunu vurguladı. Şehir kurulacak, fabrika yapılacak, su ve tarım arazisi olarak kullanılacak alanların iklime göre belirlenmesi ve buraların çakıl taşına kadar korunması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Kadıoğlu, “Bunlar yapılmadığı takdirde bizi daha fazla gıda ithalatı, daha pahalı gıda ürünleri, daha fazla köyden kente göç ve işsizlik artışı bekliyor. Türkiye’de ve dünyada iklim değişikliği konusu çok önem arz ediyor. Üçüncü bin yıla doğru giden dünyada en önemli sorunlardan bazıları nüfus artışı, iklim değişikliği ve terördür. Türkiye’nin iklim değişikliği konusunu daha bilimsel ele alması gerekiyor. Özellikle nüfus artarken, gıda ve beslenmedeki kalite yükselirken, tarımsal üretim seviyesinin artırılması lazım. Ancak bu şekilde dünyadaki diğer tarım üreten ülkelerle rekabet edilebilir. Tarım yapılan toprağın üstü açık bir fabrikadır ve hava şartlarından birebir etkilenir. Tarım havzalarının belirlenmesinde, tarımsal ürünlerin teşvik edilmesinde, tarımsal yatırımda iklimin hem bugünün hem de geleceğini ele almak gerekir” dedi.

Rapordan bazı önemli başlıkları da sıralayan Kadıoğlu şöyle konuştu: “Türkiye’de hava sıcaklıkları en kötü iklim senaryosuna göre 2100 yılına kadar yaz aylarında 4-7 °C aralığında artacak. Toplam yağış̧ miktarlarında, Karadeniz Bölgesindeki 150 mm civarındaki küçük artış hariç, 2050’den itibaren özellikle kış aylarında 250-300 mm’ye varacak olan azalmalar yüzünden, Ege ve Akdeniz kıyılarında, Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde yağış eksikliği/kuraklık yaşanacak. Artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle kişi başına kullanılabilir yıllık su miktarının ~1.000 m3’ün altına inmesi ile Türkiye’nin ‘su fakiri’ olması bekleniyor”.

 “Raporda Havzaların Geleceğini Ortaya Çıkarmaya Çalıştık”

Raporun çıkış noktasına ilişkin açıklama yapan TGDF Genel Sekreteri İlknur Menlik, “Raporun çıkış noktası Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı Havza Bazlı Tarım Modeli’dir. Bu modelin Türkiye’ye gerek gıda endüstrisi gerek çiftçi ayağıyla etkisini incelemek istediğimizde karşımıza ‘iklim değişikliği’ çıktı. Bu modeli öncelikle iklim değişikliği ile ele aldık ve havzaların geleceğini ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu projeksiyonlar oldukça düşündürücü. Hedefimiz gerek kanun koyucu ve politika yapıcıya, gerekse kendi üyelerimize ve küçük işletmelerimize yol gösterici bir çalışma yapabilmek. İklim değişikliğiyle mücadele anlamında somut öneriler ortaya koymak istiyoruz. Raporun içinde herkesin ev ödevi var” açıklamalarında bulundu.

Dr. Ayşegül Selışık ise BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) bu yıl için 16 Ekim Dünya Gıda Günü temasını, “Göçün geleceğini değiştirin, gıda güvenliği ve kırsal kalkınmaya yatırım yapın” olarak belirlediğine dikkat çekerek söz konusu tema ile göçün engellenmesinde gıda güvenliği ve kırsal kalkınmaya yapılan yatırımların öneminin vurgulandığını söyledi. Dünyadaki göç hareketlerine ilişkin verileri paylaşan Selışık, “İklim değişikliği, tarım ve gıda üretimine olumsuz etkileri ile göçü tetikleyen unsurların başında geliyor. Savaş ve çatışmalardan, iklim değişikliğinin yol açtığı tarım ve gıda üretimindeki azalmalardan en fazla kırsal kesimdeki insanlar etkileniyor. Bu nedenle iklim değişikliği ile mücadele kapsamında atılacak adımlar, hem ulusal sınırlar içerisinde hem de uluslararası göçün önlenmesi bakımından büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.

“İklim Değişikliği Acil Eylem Planı Hazırlanmalı”

Toplantıda konuşan TGDF Çevre ve Tarım Komisyonu Başkanı Ayhan Sümerli ise BM’nin Eylül ayında açıkladığı “Gıda Güvenliği ve Beslenme” Raporunun, dünyada 10 yıldan uzun bir süredir gerileyen açlığın, 2016 yılında yükselişe geçtiğini ve 815 milyon insanın aç olduğunu ortaya koyduğunu hatırlattı. Sümerli, “Bu kadar aç insanın varlığı bir yana, 2050 yılında 10 milyara ulaşacak dünya nüfusunu beslemek için tarım ve gıda üretiminin en az yüzde 50 oranında artırılması gerekiyor.” dedi. Türkiye için İklim Değişikliği Acil Eylem Planının hemen hazırlanması gerektiğini ifade Sürmeli,  “Aksi halde yarın çok geç olacak. TGDF olarak biz üzerimize düşeni yapmaya hazırız” diye konuştu.

TGDF Raporu’nda yer verilen önerilerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:

-Türkiye’de Tarım Üretim Havzaları, değişen iklim şartları dikkate alınarak belirlenmeli, iklim değişikliğinin tarım havzalarımıza etkileri tüm tarım ürünleri için araştırılmalı ve iklim değişikliğine uyum politikaları bilimsel çalışmalara göre geliştirilip uygulanmalıdır.

-İklim değişikliğine göre acilen Ulusal Arazi Kullanımı Planlaması yapılarak, gelecekte öne çıkacak tarım alanları ve su havzaları gecikmeden ve tam anlamda koruma altına alınmalıdır.

-Hem değişen iklim şartlarına hem de bitkilerin su ayak izine göre doğru yerde, doğru bitki türünün seçilmesi ve doğru zamanda ekilmesi teşvik edilmeli, iyi tarım ve hayvancılık uygulamaları ülke geneline yaygınlaştırılmalıdır.

-Suya olan talebin azaltılması ve suyun tasarruflu kullanımı için akılcı su kullanımına gidilmeli, su havzaları ile tarım havzalarındaki su kullanımı ve yönetimi entegre edilerek suyun teknik ve idari yönleri birlikte ele alınmalıdır.

-Katma değeri çok küçük, fakat su ayak izi çok büyük olan tarım ürünlerinin ihracatına kısıtlama getirilmeli, su ayak izi yüksek olan ürünlerin ithalatının sürdürülebilir olması için de geldikleri ülkelerin iklim ve su kaynakları dikkate alınarak uzun vadeli bağlantılar yapılmalıdır.

-Sayısı ve şiddeti artan meteorolojik afetlerden korunmak için tarıma yönelik erken uyarı ve kapsamlı sigorta uygulamaları geliştirilip, çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmalıdır.

-Tarım ve gıda sektörü ile ilgili yatırım ve teşviklere, mutlaka o bölgenin değişen iklimine göre karar verilmelidir. İklim değişikliğine uyum sağlayamayacak ve artık tarımla kalkınamayacak olan bölgelerimizin kalkınma stratejileri değiştirilip, tarım dışı yatırımlar ile başka sektörlere kaydırılarak Marmara Bölgesi’ne sıkışan sanayinin yükü azaltılmalıdır.