;
Ekonomi Politika

“Sınır Mekanizması, AB Sanayisini Değil İklimi Koruyor”

Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı (Greens/EFA) Grubu ve Parlamento’nun Endüstri, Araştırma ve Enerji Komisyonu üyesi Manuela Ripa ile, emisyonların azaltılması konusunda kritik öneme sahip Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) üzerine konuştuk. Almanya Ekoloji ve Demokrasi Partisi’nden (Ökologisch-Demokratische Partei/ÖDP) 2020 yılında Avrupa Parlamentosu’na seçilen Ripa, çevre, iklim,  biyoçeşitlilik koruması ile hayvan sağlığı ve tüketici koruması alanlarında çalışıyor.

YAZI: Burcu GENÇ

Bildiğiniz gibi Avrupa Birliği (AB), Paris Anlaşması’nı onaylamayan ülkelere ve yoğun karbon sektörlerine Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması  (Carbon Border Adjustment Mechanism – CBAM) uygulayacak. Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) ayrımcılık ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle bu mekanizmayla ilgili süregiden bazı tartışmalar var. Parlamentodaki son tartışmalar nelerdir? Bu tartışmaların karbon azaltımı konusunda herhangi bir olumlu etkisi olacağını düşünüyor musunuz?

Başından beri, DTÖ kurallarıyla aynı çizgide olan ve uluslararası ticaret aracılığıyla oluşabilecek karbon sızıntısını önlemek için bazı önlemler sunuyoruz. AB’nin toplam emisyonunun yaklaşık %20’sinin ithal edildiğini ve AB’nin 2050’de karbon nötr olma hedefini de göz önüne alırsak, bu çok hayati öneme sahip bir konu. AB’nin Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), karbondioksit emisyonlarından doğan maliyetleri değer zincirine verimli bir şekilde entegre etme konusunda başarısız oldu. Bu yüzden evet, CBAM’ın uluslararası ticaret, çelik veya çimento gibi karbon yoğun sektörlere uygulanmasının bunları değiştireceğine güçlü bir şekilde inanıyorum. AB, ekonomik ve ticari bir güç merkezi ve iklim kriziyle mücadelede çevre anlamında zayıf ticaret politikaları yüzünden karbon sızıntısını engellemeyi garantilemek gerçekten çok önemli. CBAM bunu başarmak için anahtar öğe. Bu tartışmada, verimli bir CBAMDTÖ uyumluluğunun, karşılıklı olarak birbirinden üstün olmadığını anlamak önemli. Bu CBAM’in uyumlu olup olmayacağı sorusu değildir; nasıl bir mekanizma olacağı sorusudur. DTÖ’ye uyumlulukla ilgili olarak en büyük endişe, sizin de doğru şekilde vurguladığınız gibi, ayrım gözetmeme ilkesidir. CBAM, öncelikle AB sanayisini koruma ilkelerini değil, iklimi koruma ilkelerini baz alan bir mekanizma. CBAM, küresel ortak iyiliğimiz olan seragazı emisyonlarını azaltmaya hizmet ettiği için korumacılık olarak değerlendirilmemeli.  Bu artık bir küresel standart,  Avrupa sanayisini korumaya yönelik bir şey değil. Bu sebeple, AB veya AB dışındaki ülkeler merkezli şirketlere bir uygulama yapılacak. Belki buna benzer bir mekanizmanın altında üçüncü bir ülke kendi ticaret pratiklerini daha çevre dostu olarak gerçekleştirebilir. Böylece, CBAM’ın üçüncü ülkelere karşı bir ayrımcılık yapmadığını ve “en çok gözetilen ulus” ilkesiyle de aynı doğrultuda olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Mart ayında Parlamento, DTÖ uyumlu bir CBAM önergesini kabul etti. Bu dosya şimdi Komisyon’da ve oradan da yasal sürecin devamı olarak Konsey’e iletilecek.

CBAM’in herhangi bir damping etkisi yapacağını düşünüyor musunuz?

CBAM, düşük çevre standartları olan üçüncü ülkelerden gelen ucuz üretimin, daha çevre dostu yollarla üretim ve ticaret yaptığı için ürünleri daha pahalı olan ülkelerin veya şirketlerin karşısında daha avantajlı bir rekabet alanına sahip olmalarını engelleyecek. Örnek olarak gösterecek olursak ucuz çelik veya çimento üretiminin yarattığı dışsal maliyetlerin içselleştirilmesi, CBAM oyun alanını dengeleyecek ve ticarette ve üretimde oluşabilecek damping fiyatı girişimlerini engelleyecek. Bunu da şöyle yapacak: Artık  “ucuz çelik ithal etmek” daha ucuz olmayacak.

Avrupa Parlamentosu’nun karbon azaltım hedefi olarak %60 oylamasına rağmen, Konsey %55’te karar kıldı. Bu hedefin AB için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa AB daha fazlasını hedefleyebilir miydi?

Şu anki hedef %55’ten bile düşük. Üye ülkeler %55 “net azaltımda” karar kıldı; bu da ormanlar ve turbalıklar gibi karbon yutak alanlarını bu hesaplamaya dahil edilmesi demek. Görmeyi reddettikleri şey ise şu anda “çalışır durumda” olan karbon yutaklarının iklim krizinin kötüleşmesiyle beraber sürekli bir şekilde yok olması. Bu da hesaplamanın kusurlu olduğu ve şu anki hedefin %52,8 olduğu anlamına geliyor. Parlamento’ya ve bu alanın önde gelen bilim insanlarına göre bu oran çok düşük.  O yüzden hayır, bu hedefin AB için yeterince iddialı bir hedef olduğunu düşünmüyorum ve AB’nin kesinlikle daha fazlasını yapması gerektiğini düşünüyorum! Parlamentodaki grubum %65’lik bir azaltım talep etmişti zaten. Azimli evet çünkü %65’lik bir azaltım, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmamız ve 1,5 derecenin altında kalmamız için %66’lık bir şans sunuyor. Şimdiki gibi %52,8’lik bir azaltım hedefi, 2 derecenin altında kalmak için bize sadece yarı yarıya bir şans tanıyor. Gezegende 2 derecelik bir sıcaklık artışının yaratacağı dramatik yansımaları düşündüğünüzde, üzerinde yaşayan insanlara yalnızca %50 şans vermek kabul edilemez.

Birçok ülke ve birçok marka, karbon nötr taahhütlerinde bulunuyor. Ancak uzmanlar bunun yeterli olmadığını ve taahhütte bulunanların somut eylemlerin olduğu düzgün bir yol haritası sunmaları gerektiğini söylüyor. Bu taahhütlerin geleceği konusundaki düşünceleriniz ve tavsiyeleriniz nelerdir?

Ticarette sürdürülebilirlik standartlarının, etkinliğinin ve uygulanabilirliğinin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Örneğin, bir Avrupa şirketi, son üretim adımı AB’de çevre dostu koşullar altında gerçekleşen çimentoyu Avrupa’da, iklim dostu bir ürün olarak pazarlayabilir. Bu son üretim adımı, aslında çok fazla karbon emisyonu olmadan gerçekleşebilir. Ancak bu son ürün için lazım olan ve AB’ye ithal edilen malzeme yüksek emisyonla üretildiyse, iklim açısından bize yardımcı olmaz. Söylemek istediğim şu aslında: Ürünün tüm yaşam döngüsü en başından itibaren sürdürülebilir olmalıdır. Bu nedenle, böyle bir mal veya hizmette ne kadar CO2 saklı olduğunu anlamamız gerekir. Bu nedenle, ürünlerdeki karbon içeriğinin izlenmesi ve takip edilmesi konusunda bir standart geliştirmemiz gerekiyor. AB bu standardı, küresel düzeyde de uyumlu hale getirmek için net bir vizyonla geliştirebilir. Bu, aynı zamanda hem AB bölgemizde hem de ticari ortaklarımız tarafından iklim eylemini teşvik etmenin bir yoludur.  Ayrıca, Serbest Ticaret Anlaşmaları’ndaki Ticaret ve Sürdürülebilirlik Hedefleri, AB’nin onayladığı herhangi bir ticaret anlaşmasının bağlayıcı ve uygulanabilir merkez noktaları olmalıdır. Sadece önceki serbest ticaret anlaşmalarında olduğu gibi herhangi bir uygulama mekanizmasının dışında kalan zayıf birer ek olarak kalmamalılar. Son olarak, üretimi ve ticareti sadece kâra değil sürdürülebilirlik ilkelerine dayandırmamız gerektiğini anlamalıyız.  Karbon kaçağı tüm dünyayı etkiliyor ve burada yapılan en ufak bir yeşil badana hiç kimseye yardımcı olmuyor. AB, dünya çapında standartları belirleyecek ve ticareti sürdürülebilir kılacak kapasiteye sahiptir. Tek yapmamız gereken bunu kullanmak.