;
Analiz Bilim

Plastiğe Boğulmak

Sağlam, hafif ve ucuz olması nedeniyle 1950’lerde üretilmeye başlanan plastik, tıbbi ekipmanlardan inşaat uygulamalarına ve ulaşıma kadar her alana yayıldı ve şu anda da hayatımızın vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Peki 60 yıldır üretilip büyük bölümü dönüştürülmeyen bu plastikler nereye gidiyor? Tabii ki denizlere… Greenpeace’in yaptığı son araştırma, plastik kirliliğinin Antarktika Okyanusu gibi dünyanın en uç noktalarına kadar ulaştığını bir kez daha kanıtladı.

Yazı: Nilay VARDAR, Greenpeace, Akdeniz İletişim Sorumlusu*

Kana kana su içip iki dakika sonra attığınız bir plastik su şişesini düşünün. O plastik şişeyi attığınız yer aslında çöp kova­sı değil. Orası bir balinanın midesi ya da bir deniz kuşunun kursağı… Her gün bir kez kullanıp attığımız plas­tikler, yüzyıllar boyunca çöp kutu­larından nehirlere oradan denizlere karışarak belki de Kuzey Kutbu’na ya da Antarktika Okyanusu’na sav­ruluyor. En sonunda ise ya bir de­niz canlısının boğazına dolanıyor ya da midesine oturuyor.

Sağlam, hafif ve ucuz olması ne­deniyle 1950’lerde üretilmeye baş­lanan plastik, tıbbi ekipmanlardan inşaat uygulamalarına ve ulaşıma kadar her alana yayıldı.

Çok değil, 60 yıl önce hayatımıza giren plastikler adeta şu anda ha­yatımızın vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Dünyada son 50 yıl­da plastik kullanımı 20 kat arttı. Önümüzdeki yıllarda da bunun iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Günlük yaşamınızı düşünün, han­giniz günde en az bir kere plastik kullanmadığını iddia edebilir? Yıllık plastik tüketiminizin ne kadar oldu­ğunu hesaplamaya cesaretiniz var mı? (Greenpeace’in plastik ayakizi hesaplayıcısını kullanabilirsiniz: http://www.greenpeace.org/tur­key/tr/plastik-ayak-izi-hesaplayici/) Plastik şişe, naylon poşet, pipet, plastik kahve bardağı ve daha onlar­ca tek kullanımlık plastik ambalaj…

Sorunun en büyük kısmını da plas­tik tüketiminin ortalama %40’ını oluşturan ve iki dakika kullanıp attığımız bu tek kullanımlık plastik ambalajlar oluşturuyor. Ve maale­sef bugüne kadar üretilen plastiğin %90’ı geri dönüştürülmedi. Plastik­lerin doğada çözünmesi ise yüzyıl­lar alıyor. Çoğu plastik, çevre koşul­ları ne olursa olsun biyolojik olarak ayrışmıyor.

Her Dakika Bir Kamyon Dolusu Plastik

Peki 60 yıldır üretilip büyük bölü­mü dönüştürülmeyen bu plastikler nereye gidiyor? Tabii ki denizlere. Plastiklerin karada başlayan yol­culukları mutlaka denizlerde son buluyor. Çevreye atılan plastikler rüzgar veya yağmurlarla drenaj şebekelerine ya da nehirlere taşını­yor, oradan da denizlere karışıyor. Denizlere ulaşan bu plastiklerin çoğunu tek kullanımlık plastik şişe ve poşet gibi plastik ambalajlar oluş­turuyor. Her yıl denizlerimize yak­laşık 12 milyon ton plastik giriyor. Bu, dakikada bir kamyon dolusu plastik demek. Peş peşe eklenmesi durumunda denizlerdeki plastikler, aya iki kez gidip gelecek uzunlukta bir yol oluşturuyor.

Plastik bir kez okyanusa girdiğinde çok küçük parçalara, yani mikro plastiklere bölünüyor. Bir yandan kozmetik ve kişisel bakım ürünlerin­de yer alan mikro plastikler de atık su arıtma tesislerinde filtreleneme­yecek kadar küçük olduklarından, suda kalarak denizlere karışıyor.

Plastik denizlere karıştığında, tüm dünya çapındaki okyanus akımların­da dolaşıma giriyor. Dolayısıyla bu, küresel hareket gerektiren küresel bir sorun. Tüm dünyada beş büyük deniz atıkları girdabı mevcut, bun­lardan en bilineni ise “Büyük Pasi­fik Çöp Yaması”. Bu, 700 kilomet­rekarelik çok büyük bir alan demek. Öyle ki artık Kuzey Kutbu’nda bile plastiğe rastlamak mümkün.

Antarktika’da Bile Mikro Plastikler Var

Greenpeace’in yaptığı son araştır­ma, plastik kirliliğinin Antarktika Okyanusu gibi dünyanın en uç noktalarına kadar ulaştığını bir kez daha kanıtladı. Greenpeace’in An­tarktika Okyanusu’nda dünyanın en büyük koruma alanının oluş­turulması amacıyla başlattığı “An­tarktika Okyanusu’nu Koru” kam­panyası kapsamında Arctic Sunrise gemisi ile plastik kirliliği araştırıldı. Denizin derinlerinden alınan sekiz örneğin yedisinde mikro plastiğe rastlandı. Alınan örneklerde litre başına en az bir mikro plastik lifi tespit edildi. Aynı zamanda topla­nan kar örneklerinde de zararlı kim­yasallara rastlandı. Uzmanlar gerek mikro plastiklerin gerek zararlı kim­yasalların insan kaynaklı olduğunu dile getiriyorlar.

Deniz Canlıları Ölüyor

Okyanuslardaki plastik kirliliği her yıl yüz binlerce deniz canlısının ölü­müne neden oluyor. Büyük plastik parçaları balinalar, kaplumbağalar ve deniz kuşları gibi türlerin boğulmasına neden oluyor; küçük plastik parçaları ise deniz hayvanları tarafından yiyecek sanılıp yeniyor ve bu hayvanların zehirlenmesine ve boğulmasına yol açıyor. Deniz kuşlarının %90’ının kursağında, deniz kaplumbağaları­nın üçte birinin midesinde plastik var. Deniz canlılarının besin zinciri­ne karışan bu mikro plastikler deniz mahsulleri aracılığıyla tabaklarımı­za kadar giriyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından 2016 yılında yayınlanan bir rapor, mikro plastiklerin insan hastalıkla­rıyla ilişkili patojenlerin taşınması­na ve dağılmasına zemin hazırlama potansiyelinin olduğunu belirtiyor. Bununla ilgili araştırmalar devam ediyor.

Mevzuat İyi Ama Uygulama Yetersiz

Türkiye’de ise 1990’lı yıllardan iti­baren plastik kullanımında artış yaşandı. PAGEV’in “Türkiye Plas­tik Sektör İzleme” raporuna göre 2017 yılında 9,6 milyon tonluk top­lam plastik mamul üretimi içinde yaklaşık 3,8 milyon ton ile plastik ambalaj malzemeleri başı çekiyor. Türkiye plastik üretim kapasitesiyle Avrupa’da ikinci, dünyada ise altın­cı sırada yer alıyor. Çevre ve Şehir­cilik Bakanlığı’na göre 2014 yılında 1.144.286 ton plastik ambalaj piya­saya sürüldü. Son yıllara ait veriler ise henüz açıklanmadı. Türkiye’de plastik ambalaj atıkları Aralık 2017’de yürürlüğe giren Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği ile yönetiliyor. Söz konusu yönetmelik Avrupa Birliği Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Direktifi ve Atık Çerçeve Di­rektifi ile uyumlu.

Türkiye’de 2018-2019 yılları için plastikte %54; 2020 sonrası için %55 oranında geridönüşüm belirlendi. Aynı zamanda AB’nin mevzuatının ilerisine gidilerek, plastik ambalaj üretimindeki girdilerin %4’ünün yurt içinde toplanan atıklardan veya bu atıklardan elde edilen geri dönüştürülmüş malzemeden sağlan­ması zorunlu hale getirildi.

Mevzuat iyi ancak plastikte söz konusu tüketim artışına karşılık yeterli bir geridönüşüm sisteminin varlığından bahsetmek zor. Ambalaj atıklarının yönetiminde farklı ülke­ler farklı yöntemler kullanıyor. En yaygın yöntem ise “kirleten öder” yaklaşımı. Türkiye de bu yöntemi uyguluyor ancak üretilen plastiğin geridönüşümü konusunda henüz çok gerideyiz. Bu noktada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı önce kamu kurum/kuruluşlarından başlaya­rak eğitim kurumlarında, alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, eğ­len-dinlen tesislerinde ve büyük iş yerlerinde uygulanması planlanan “Sıfır Atık Projesi”ni başlattı. Bu projenin olumlu sonuçlarını zaman­la görmeyi umuyoruz.

Ocak 2019’da Plastik Poşet Ücretli Olacak

Bunun yanında uzun süredir tar­tışılan ancak bir türlü mevzuata giremeyen plastik poşetlerin üc­retli hale getirilmesi de yasalaştı. Yeni “Ambalaj Atıklarının Kontro­lü Yönetmeliği”ne göre 2019 Ocak ayından itibaren plastik torbalar satış noktalarında ücretsiz veril­meyecek, ücretsiz teminine imkan verecek herhangi bir promosyona veya kampanyaya da dahil edileme­yecek. Çok hafif plastik torbalar bu düzenlemeden muaf tutuldu. Plas­tik torbaların ücreti ise henüz belir­lenmedi ancak belirlenecek ücretin caydırıcı olmasını umuyoruz. Ayrıca satılacak torbaların nerede toplanıp ne için kullanılacağı da henüz belir­siz.

Yönetmelik kapsamında ayrıca ülke genelinde yıllık kişi başına kulla­nılan plastik torba adedinin Aralık 2019’a kadar 90’ı, Aralık 2025’e ka­dar 40’ı aşmayacak şekilde azaltıl­ması hedefleniyor. Çok hafif plastik torbalar bu düzenlemeden de muaf tutuldu.

Küçük bir bilgi, plastik torba, “Plas­tikten yapılmış, mal veya ürünlerin satış noktalarında tüketicilere taşı­ma amacıyla temin edilen saplı veya sapsız torba”yı ifade ediyor. Çok ha­fif plastik torbalar ise “Kalınlığı çift kat 15 mikronun altında olan, açık gıdalar için birincil ambalaj olarak veya bu gıdaların hijyeni için ihtiyaç duyulan plastik torbalar” olarak ta­nımlanıyor. Yani sebze meyvelerin konduğu torbalar çok hafif plastik torba, marketten çıkarken alınan ise plastik torba oluyor. Alışverişle­rinizde file ve bez çanta kullanmak için 2019’u beklemenize ise hiç ge­rek yok.

Sonuç olarak plastik ayakizini azaltmak için hem bireylerin, hem şirketlerin, hem de hükümetlerin üstüne düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Plastik kirliliği sorununun kaynağında çözülmesi gerekiyor, çünkü denizlerimiz daha fazla plastiği kaldıracak durumda değil.

Bireysel Olarak Ne Yapılabilir?

1- Yanınızda tekrar kullanılabilir şişe taşıyın: Bu şekilde hem plastik kullanımına son vermiş hem de paradan tasarruf etmiş olursunuz!

2- Plastik kamışlara hayır de: Bir içecek siparişi verirken kamışa gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını düşünün.

3- Yeniden kullanılabilir kahve fincanı edinin: Kahve fincanını yanınızda taşıyabilirsiniz.

4- Alışverişte plastiğe yönelmeyin: Plastik poşet kullanmamak için yanınızda kendi bez çantanızı veya filenizi götürün.

5- Plastik çatal-bıçak kullanmayın: Dışarıdan yemek söylediğinizde ilgili restoranlara plastik çatal-bıçak istemediğinizi not düşün. İşyerindeki çekmecenize kendi çatal-bıçağınızı koyun.

6- Mikro taneciklerden kaçının: Satın almadan önce ürünlerin etiketlerini kontrol edin; polietilen (PE), polipropilen (PP), polietilen tereftalat (PET), polimetil metakrilat (PMMA), politeirafloroetilen (PTFE) ve naylon içeren ürünlerden kaçının.

Mikro Plastik Nedir?
Mikro plastikler 5 milimetreden küçük plastiklere deniyor. İki çeşit mikro plastik var. Mikro plastikler ya büyük plastiklerin parçalanmasıyla oluşuyor ya da yüz yıkama jeli, diş macunu gibi günlük kullandığımız kozmetik ürünlere ekleniyor. Mikro plastikler lavabo deliklerinden kolayca geçecek kadar küçük olduğu için su arıtma sistemlerine aynı kolaylıkla karışabiliyor. Çok küçük oldukları için
zararsız görünebilirler ancak bazı ürünleri tek bir defa kullandığımızda bile 100.000 mikro plastik lavabodan geçerek deniz canlılarının midesine giriyor. Amerika, Kanada ve Birleşik Krallık, şirketlerin bu plastiği kullanmasını yasakladı.

*Bu yazı EKOIQ’nun 77. sayısından alınmıştır.