;
Politika

İklimin Kentleşmesi ve Yerel İklim Eylem Planları

İklim eylem planları, kentlerin öncelikli sorunu olan iklim krizine karşı dirençli bir yerel yönetim için olmazsa olmaz koşuludur. Ancak hazırlandığı halde uygulanmayan bu planların, iklim krizine bir çözüm oluşturmayacağı da aşikardır.

YAZI: Kentsel Stratejiler ve Yerel Uygulamalar Derneği (Kent-LAB)

İklim değişikliğinin olumsuz etkileri giderek daha belirgin hale geldikçe birçok kent yönetimi ve karar vericiler, iklim krizi üzerine daha somut eylemler yapmak zorunda olduklarını fark ediyorlar. Dünya nüfusunun önemli bir kısmının yaşadığı kentler, enerji ve doğal kaynakların hızlı tüketildiği, seragazı emisyonlarının artışına ve dolayısıyla da iklim değişikliğine önemli katkı sağlayan yerleşimlerdir. Ayrıca arazi kullanımı ve kentsel büyümedeki artış, seragazı emisyonlarındaki artışa da sebep oluyor. Kentler, iklim değişikliğinden kaynaklı, aşırı hava olayları, sel, kuraklık, deniz seviyesindeki yükselme, aşırı nüfus artışı, yağış rejimindeki değişiklikler gibi olası riskler karşısında da en çok etkilenen yerleşimlerdir. Dolayısıyla kentler, iklim değişikliğini, iklim değişikliği de kentleri etkiliyor. “İklimin kentleşmesi” adı verilen bu yeni süreçte, kentlerin mekânsal planlamasından kent yönetimlerinin karar süreçlerine kadar pek çok konu iklim değişikliği perspektifiyle ele alınmaya başlandı. Yerel yönetimler, yerel iklim eylem planları ile iklim değişikliği üzerine politika ve hizmetlerini gündemlerine alıyorlar. Yerel iklim eylem planları sadece mali zorlukların ya da stratejik ekonomik fırsatların yaratılması değil sosyal adaletin sağlanması açısından da önemli araçlar olarak görülmeli.

Kentlerin iklim değişikliğindeki önemli rolü, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 3. değerlendirme raporundan itibaren uluslararası müzakerelere de girmiş bulunuyor. Kyoto ve sonrası Paris gibi uluslararası sözleşmelerin yanı sıra yerel yönetimlerin de iklim değişikliği konusunda politika, işbirliği ve koalisyon geliştireceği küresel ağlar bulunuyor. Bunların içinde 1990’lı yıllarda kurulan Sürdürülebilirlik Yerel Yönetimler Ağı (Local Governments for Sustainability-ICLEI) ve oluşturulan diğer birlikler ve koalisyonlar iklim müzakerelerinde artan bir ağırlığa sahip. Türkiye’de ICLEI’ye üye 4 tanesi büyükşehir olmak üzere 14 belediye vardır. Belediye Başkanları Küresel İklim ve Enerji Sözleşmesi, iklim değişikliği üzerinde çalışan iki başlıca şehir girişimi olarak 2014’te faaliyete geçen Belediye Başkanları İklim Sözleşmesi (Compact of Mayors) ile 2008’de faaliyete geçen Avrupa Birliği Belediye Başkanları Sözleşmesi (Covenant of Mayors) bir araya getirilerek tek bir küresel koalisyon oluşturuldu. Belediye Başkanları İklim Sözleşmesi, 23 Eylül 2014 tarihinde New York’ta gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nde Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu (C40), ICLEI-Uluslararası Sürdürülebilir Kentler Birliği ve Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Teşkilatı (UCLG) tarafından yürürlüğe konuldu ve BM Habitat, BM Genel Sekreterliği Kentler ve İklim Değişikliği Özel Elçisi, BM Genel Sekreterliği İklim Değişikliği Destek Ekibi tarafından onaylandı. Belediye Başkanları İklim Sözleşmesi, uluslararası uygulamalarla uyumlu ve yeni standardize edilmiş bir ölçüm sistemi kullanarak, seragazı salımı azaltımını kamuoyuna taahhüt eden belediye başkanları ve diğer kent yöneticilerinin imzaladığı bir mutabakat. 2017 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmeyi Türkiye’de 11 büyükşehir, 2 il ve 23 ilçe olmak üzere 36 belediye imzaladı. Bunlar; Adana, Antalya, Bursa, Denizli, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Mersin, Muğla büyükşehir belediyeleri ile Bolu ve Sakarya il belediyeleri; Ankara- Çankaya, Bursa-Nilüfer, Eskişehir- Tepebaşı, İstanbul’da Ataşehir, Avcılar, Bağcılar, Beşiktaş, Büyükçekmece, Kadıköy, Maltepe, Pendik, Şişli, Üsküdar; İzmir’de Bayındır, Bornova, Çiğli, Karşıyaka, Konak, Seferihisar; Mersin’de Mezitli ve Yenişehir, Muğla-Bodrum, Tekirdağ-Çorlu ilçe belediyeleridir. Belediye Başkanları Küresel İklim ve Enerji Sözleşmesi’ni imzalayan yerel yönetimler, seragazı emisyonunu azaltmak/ sınırlamak, iklim değişikliğinin etkilerine hazırlanmak, sürdürülebilir enerjiye erişimi artırmak ve bu amaçlar doğrultusunda politikalar geliştirmek,  uygulamayı artırmak ve izleme yapmak gibi hedefler için çalışmayı taahhüt ediyorlar.

Sözleşmenin uygulanmasındaki en önemli göstergeler; seragazı envanteri, azaltım hedefi, yerel iklim eylem planı ve izleme mekanizması olarak sıralanabilir. Bu kapsamda Türkiye’de sözleşmeyi imzalayan 36 belediyeden 18’inin seragazı envanter hesabı yapılmış durumda. Bunlar; Antalya, Bursa, Denizli, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Mersin ve Muğla Büyükşehir ile Çankaya, Nilüfer, Tepebaşı,  Karşıyaka, Kadıköy, Maltepe, Pendik,  Bayındır, Seferihisar ve Bornova ilçe belediyeleri.  Ayrıca sözleşmeyi imzalamayıp da seragazı envanter hesaplaması yapan Kayseri, Şanlıurfa, Trabzon, Hatay ve Kahramanmaraş Büyükşehir, Bilecik İl, Malatya-Akçadağ ve Kocaeli-Gebze ilçe belediyeleri de bulunuyor. Bölge Kalkınma Ajansları tarafından hazırlanan Erzurum ve Karaman kentlerinin de seragazı envanterleri vardır. Böylelikle Türkiye’de 30’u büyükşehir olmak üzere bulunan toplam 1397 belediyeden 28’inin seragazı envanter hesabı bulunuyor. İkinci önemli gösterge, yerel yönetimin azaltım hedefinin olup olmadığıdır. Seragazı envanteri hesaplaması yapan 28 belediyeden 19’unun azaltım hedefleri ve sürdürülebilir enerji eylem planları bulunuyor. Bunlar; Antalya, Bursa, Denizli, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Muğla, Trabzon, Hatay ve Kahramanmaraş büyükşehir, Çankaya, Nilüfer, Tepebaşı, Kadıköy, Maltepe,  Seferihisar ve Bornova ilçe belediyeleridir.  İklim uyum planını yapmış sadece altı belediye bulunuyor: Bursa, Denizli, İstanbul, Kocaeli, Hatay büyükşehir ve Kadıköy ilçe belediyesi.

Yerel İklim Eylem Planları

Yerel iklim eylem planları, iki önemli kısımdan oluşur. Birincisi, kentin iklim değişikliğine katkısını azaltmak/sınırlamak amacında olan sürdürülebilir enerji eylem planı olarak geçen azaltım planlarıdır. İklim eylem planlarında azaltım hedeflerini belirleyebilmek için öncelikle kentin iklim değişikliğine olan katkısını ölçmek gerekir. Seragazı envanterinin çıkarılması ve emisyonlarının hesaplanarak kentte toplam ne kadar karbon üretildiği ortaya konulmalıdır. Seragazı envanteri çıkarılırken öncelikli olarak temel yıl belirlenmekte olup temel yıla göre veriler toplanır. Yerel yönetimler seragazı envanteri çalışmasında kurumsal ve kent bazında olmak üzere iki alanda hesaplama yapıyorlar. Kurumsal envanterin oluşturulmasında, en yaygın kullanılan uluslararası Seragazı Protokolü (Greenhouse Gas Protocol-GHG Protocol) kullanılıyor.

Bu standart Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ve Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) tarafından çıkarılmış salım envanteri hesaplama standardıdır. Kent ölçeğindeki salım envanterinin hazırlanmasında ise Hükü IPCC Ulusal Seragazı Envanterleri Çalışma Grubu tarafından geliştirilmiş olan 2006 IPCC Guidelines for National Greenhouse Gas Inventories emisyon faktörleri ve 2013 yılında yine IPCC tarafından 5. Değerlendirme Raporunda (2013) güncellenen Küresel Isınma Potansiyelleri (GWP) temel alınıyor.

Salım envanterinin hazırlanmasında kaynaklar 3 kapsamda sınıflandırılır:

  1. kapsamda, kent sınırları içerisinde yer alan kaynakların salımları,
  2. kapsamda, yerel yönetimlerin dışarıdan tedarik yoluyla yarattığı salımlar,
  3. kapsamda ise şehrin içerisindeki üretilen faaliyetlerin, dışarıda yarattığı salımlar ve kayıp-kaçaklar.

IPCC 2006 Kılavuzları ve GPC Protokolüne göre; şehirler, seragazı emisyon kaynaklarını 6 ana sektörde tanımlayabilir: Sabit enerji (binalar, tesisler vs.), ulaştırma, atık, endüstriyel prosesler ve ürün kullanımı (IPPU), tarım, ormancılık ve diğer toprak kullanımı (AFOLU), şehir faaliyetleri sonucu şehir dışında oluşan emisyonlar.  Kurumsal ve kent bazında yapılan seragazı hesaplamalarının sonucunda temel yıla göre toplam seragazı emisyonu tCO2-e olarak belirlenmektedir. Seragazı emisyonunun azaltılması hedef yılı, Paris ve Başkanlar Sözleşmesi’nde 2030 olarak tanımlanıyor ve 2030 nüfus senaryolarına göre oluşturulan tahmini seragazı emisyonları üzerinden azaltım hedefi belirleniyor. Başkanlar Sözleşmesi’ne göre 2020 hedefi %20 iken, şimdi 2030 hedefi %40 olarak güncellenmiştir.

İklim Azaltım Planı: Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı

İklim Eylem Planının ilk kısmı olan seragazı emisyonlarının azaltım planının yapılması için sürdürülebilir enerji eylem planına ihtiyaç vardır. Plan, genellikle 6 ana amaç üzerine şekillenir. Seragazı emisyonlarının temel kaynağı olan sabit enerjinin azaltılması için kentsel dokunun iyileştirilmesi gerekir. Kentsel dokunun iyileştirilmesi amacı içinde; mevcut konutlarda enerji etkin yenilemeler ve yenilenebilir enerji uygulamaları, ada ölçeğinde enerji sistemlerinin geliştirilmesi, kentsel dönüşüm ve yenileme alanlarında enerji planlamaları, kamu binalarında enerji etkin yenilemeler, belediye binalarında enerji etkin planlamalar, sokak ve park aydınlatmalarında enerji etkin uygulamalar gibi hedefler belirleniyor.

Seragazı emisyonlarının ikinci kaynağı ise ulaşım olduğundan kentsel hareketlilik ağının iyileştirilmesi amacıyla düşük karbon emisyonlu ulaşım ağının geliştirilmesi (toplu ulaşım, elektrikli araçlar vs.), yeşil ulaşım altyapısının oluşturulması (bisiklet yolları, yaya yolları vs.) gibi hedefler ve projeler geliştiriliyor. Üçüncü kaynak ise sanayi, turizm ve tarım gibi sektörlerden kaynaklı emisyonlar olup tesislerde yenilenebilir enerji uygulamaları ve enerji verimliliği üzerine çalışmalar hedeflenebilir. Atıkların düzenlenmesi, farkındalık çalışmalarının yapılması, yenilikçi yaklaşımların geliştirilmesi, diğer azaltım hedefleri üzerine çalışmalar yapmak sürdürülebilir enerji eylem planının önemli amaçlarıdır.

İklim Uyum Planı: Dirençlilik ve Yeşil Altyapı

Yerel iklim eylem planlarının ikinci bölümünde ise iklim değişikliğinin kente etkilerini azaltmak, uyum sağlamak gerekir. Kenti, iklim değişikliğinin etkilerine hazırlamak ve gerekli eylem ve projeleri belirleyebilmek için de öncelikli olarak iklim senaryoları (sıcaklıklar, yağış, kuraklık, deniz seviyesindeki değişiklikler vb.) ile kırılganlık ve bazı sektörlerde etki analizi (Binalar, Ulaşım, Enerji, Atık, Kamu Hizmetleri ve Sağlık, Su Kaynakları, Turizm, Sanayi, Arazi Kullanımı, Ormancılık, Biyolojik Çeşitlilik) yapılmalıdır. Senaryolara ve etki analizine göre en çok etkilenecek sektörlerde uyum stratejileri geliştirilmeli, kentin su yönetiminin, yeşil alan ve koridorların oluşturulması, kentsel ısı adası etkisi karşısında kentin soğutulması, seltaşkın- yangın gibi afetler karşısında dirençliliği artıracak önlemlerin alınması ve aşırı hava olaylarına karşı halk sağlığı boyutunda faaliyetler tasarlanmalıdır.

İklim Değişikliği Müdürlükleri

Resmi Gazete’nin 8 Nisan 2020 tarihli sayısında yayınlanan yönetmeliğe göre büyükşehir belediyelerinde “İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı”, il ve ilçe belediyelerde ise “İklim Değişikliği Şube Müdürlüğü” kurulabiliyor. Ancak uygulama, büyükşehir belediyelerinde mevcut çevre koruma dairelerinin adına iklim değişikliği ifadesi eklemek ile sınırlı kaldı. Erişebildiğimiz kadarı ile üç büyük kentimizdeki ilçe belediyeleri arasında “İklim Değişikliği Müdürlüğü” kuran belediye ise yalnızca Çiğli Belediyesi’dir.

Davranış Değişikliği Başarıyı Getirecek

Yerel yönetimlerde “İklim Eylem Planı” yapılması bir politika ve davranış değişikliği olarak görülmek yerine daha çok “trendlere” uymak anlamında bir iletişim stratejisi olmanın ötesine geçmek zorunda. İletişim stratejisi olarak kısıtlı bakış açılarının ürünü olarak yapılan bu eylemler göstergeleri şeffaf olmayan, eylemlerin sorumluluklarının tayin edilmediği, uygulama imkanı olmayan, katılımcılık esası da ihale edildiğinden izleme zorluğu yaşanan belgelere dönüşüyor. Mevcut iklim eylem planlarının en büyük sorunu göstergelerinin hiç olmaması ya da ölçülebilir olmamasıdır. Ölçülebilir göstergeleri olmayan planların uygulanması ve de izlenmesinde güçlükler çekiliyor. Rafta duran iklim eylem planları ve azaltım hedeflerinin, iklim krizine hiçbir çözüm oluşturmayacağı açık.

İklim Eylem Planları, belediyelerin imar, fen işleri gibi temel işlevleri ile bütünleşmezse azaltım ve uyum hedeflerine ulaşılamaz. Ayrıca bu planlar, yerel yönetimlerin sosyal politikalarını da biçimlendiremezse iklim değişikliği nedeniyle derinleşen sosyal adalet soruna ve afetlere dönük olarak çerçeve bir politika metni olmaktan da uzak kalacaktır. İklim krizi, bugün için kentlerin en temel öncelikli gündemidir ve iklim eylem planları, diğer plan ve politikaları biçimlendirecek yönetişim ve koordinasyon içinde ele alınmalıdır. Mevcut iklim eylem planlarının en önemli eksiklerinden biri de iklim adaleti konusudur. İklim krizinden en çok etkilenecek olan kentin yoksulları ve dezavantajlı kesimleri olacaktır. Plan, politika ve uygulamalar, iklim adaletini sağlayacak pozitif ayrımcılık ilkesiyle ele alınmak zorunda.