;
Ekonomi

İklim Krizinin Temelinde İnsanların “Davranışsal Krizi” Yatıyor

iklim krizi

Yeni bir makale, kaynaklara olan talep azaltılmadığı sürece diğer birçok yeniliğin sadece bir yara bandı işlevi göreceğini iddia ediyor.

Rekor sıcaklık, rekor emisyonlar, rekor fosil yakıt tüketimi. COP28’in üzerinden bir ay geçtikten sonra dünya, kolektif iklim hedeflerine ulaşmaktan her zamankinden daha uzak. Yeni bir makaleye göre tüm bu sorunların kökeninde insan “davranış krizi” yatıyor.

İklim krizinin ekolojik sınırı aşmanın bir belirtisi olduğunu ve bunun da insan davranışının kasıtlı sömürüsü tarafından tetiklendiğini öne süren yeni makalenin baş yazarı Joseph Merz, “Gezegene jeomühendislik yaptığımız gibi, kendimizi de sosyal olarak tasarladık” dedi. Aynı zamanda iklim krizinin sistematik nedenlerini ve bunlarla nasıl başa çıkılacağını araştıran Merz Enstitüsü‘nün kurucu ortağı olan Merz, “Nasıl manipüle edildiğimiz konusunda dikkatli olmamız gerekiyor” diye ekledi.

Merz ve meslektaşları, şimdiye kadar önerilen çoğu iklim “çözümünün” krizin kök nedenine değil, sadece belirtilerine müdahale ettiğine inanıyor. Bunun, aşımın üç “kaldıracının” artan seviyelerine yol açtığını söylüyorlar: Tüketim, atık ve nüfus.

Ekip, kaynaklara olan talep azaltılmadığı sürece diğer birçok yeniliğin sadece geçici bir çözüm olacağını iddia ediyor. Merz, iklim değişikliğiyle başa çıkmaya çalışırken aşımı daha da kötüleştirebileceğimizi söyledi ve şöyle devam etti: “Yenilenebilir enerji için kullanılan malzemelerin ayak izi yeterince tartışılmıyor. Enerji çiftliklerinin her birkaç on yılda bir yeniden inşa edilmesi gerekiyor; talebi karşılamadıkça asıl sorunu çözemeyecekler.”

Sorun İnsan Davranışları

“Aşım”, insan topluluğunun yaşamını sürdürmek veya büyümek için kaç dünya tükettiğini ifade ediyor. Kaynak tüketimini gezegenin biyolojik kapasitesinin yenilenebileceği bir seviyede tutmak için insanlığın şu anda 1,7 dünyaya ihtiyacı olacak.

İklim tartışmaları genellikle karbon emisyonları üzerine odaklanırken, aşım üzerine odaklanmak dünyanın biyosferini etkileyen; malzeme kullanımını, atık çıkışını ve insan topluluğunun büyümesini vurguluyor.

“Temelde aşım, insan davranışlarının bir sonucu” diyen Merz şu şekilde devam etti: “On yıllardır insanlara gerçek anlamda ‘davranışlarınızı değiştirin’ demeden davranışlarını değiştirmeleri gerektiğini söylüyoruz. ‘Daha çevreci olun’ veya ‘daha az uçun’ diyoruz ancak bu arada davranışları yönlendiren her şey bizi zorluyor.”

Makale, tüketmekten geniş ailelere sahip olmaya kadar ekonomiyi büyüten insan davranışlarını yönlendirmek için nöropsikolojinin, sosyal sinyalizasyon ve normların nasıl kullanıldığını araştırıyor. Yazarlar, bir kabileye ait olma veya statü sinyali verme gibi eski içgüdülerin pazarlama stratejileri tarafından ele geçirilerek, sürdürülebilir bir dünyayla uyumsuz davranışların yaratıldığını öne sürüyor.

Evrimsel davranış ekolojisti ve çalışmanın ortak yazarı Phoebe Barnard ise, “İnsanlar mağdur; krize girecek kadar sömürüldük. Bu araçlar bizi yok olmaya sürüklemek için kullanılıyor” derken ve şu soruyu yönlendirdi: “Neden bunları gerçekten sürdürülebilir bir dünya inşa etmek için kullanmıyorsunuz?”

Dünya nüfusunun sadece dörtte biri emisyonların neredeyse dörtte üçünden sorumlu. Yazarlar, aşırılığa karşı koyarken, materyal açısından yoğun ve sosyal olarak kabul edilen normlarımızı yeniden tanımlamak için pazarlama, medya ve eğlence endüstrilerinin araçlarının kullanıldığı bir kampanya yapılması fikrini ortaya atıyor:

Daha Fazla Araştırma Şart

“İnsanların verdikleri sinyalleri, kendileri hakkında söylemeye çalıştıklarını değiştirmekten bahsediyoruz. Şu anda sinyallerimizin gerçekten yüksek bir malzeme ayak izi var; kıyafetlerimiz genellikle statü ve zenginlikle ilişkili, malzemeleri dünyanın dört bir yanından alınıyor, genellikle Güneydoğu Asya’ya gönderiliyor ve ardından bize ulaşıyor. Tüm bunlar yalnızca gelecek sezonun trendleri için yapılıyor. İnsanların statü atfedebileceği şeyler o kadar değişken ki, bunların hepsini aslında hiçbir maddi ayak izi olmayan, hatta daha iyisi, ekolojik açıdan olumlu bir ayak izi olan şeylerle değiştirebiliriz.”

Makale, nüfus artışı ve hatta toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda davranış değişikliğini tetiklemek için eğlenceli yollar yaratma amacı güden Population Media Center’ın çalışmalarının büyük başarısını ele alıyor. Makaleye göre Population Media Center’ın televizyon ve radyo yayını yaptığı ülkelerde doğurganlık oranları düşüyor.

Dünya çapındaki nüfus artışı ele alınması zor bir konu. Ancak Merz ve meslektaşları, nüfus artışının son 30 yılda yenilenebilir enerji kaynaklarından ve verimlilikten elde edilen iklim kazanımlarının çoğunu gölgede bırakması nedeniyle bu sorunla yüzleşmenin önemli olduğu konusunda ısrar ediyor.

Ekip, “insan davranış krizi” olarak adlandırdıkları konuda daha fazla disiplinlerarası araştırma yapılmasını ve aşırı tüketimi tetikleyen sosyal normlarımızı ve isteklerimizi yeniden tanımlamak için ortak çaba gösterilmesini talep ediyor. Bu tür bir kampanyanın etik yönleri sorulduğunda, Merz ve Barnard, şirketlerin her an tüketicilerin dikkatini çekmek için mücadele ettiğini belirtiyor.

Barnard, “Gezegeni yok eden bir ekonomik sisteme fayda sağlamak için psikolojimizi istismar etmek etik midir?” diye sordu ve ekledi: “Yaratıcılık ve inovasyon aşırı tüketimi tetikliyor. Sistem bizi intihara sürüklüyor. Fetih, hak sahibi olma, kadın düşmanlığı ve kibir bizi uçuruma sürükleyen kokuşmuş bir paket halinde geliyor.” Araştırma ekibi, büyüme temelli ekonomilerimizin temel iticileriyle başa çıkmayan çözümlerin, aşım krizini daha da kötüleştireceğine emin.

Haber Merkezi

İklim Haber - Haber Merkezi