;
Bilim Politika

“Genç Akademisyenlerin İklim Krizine Dair Üretimleri Hızlandı”

Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Acar, iklim krizi alanında bilgi üretmek isteyen öğrencilerin ve genç akademisyenlerin nitelik ve niceliğinde artış olduğunu söylerken gençlerin hemen her meselede olduğu gibi bu konuda da daha önde yürüdüğünü ifade ediyor.

Toplumsal cinsiyetten iklim krizine, sosyal adaletten bölgesel eşitsizliklere ve çatışmalara kadar uygarlığın tüm parçalarında ciddi sorunlar olduğu ortada. Bu sürecin ister büyük bir geçiş ve değişim dönemi olarak tanımlansın, anlamlandırılmaya ve araştırılmaya ihtiyacı var. Kısacası bilgi üretilmesi gerekiyor. Bu bilginin üretildiği ya da üretilmesi gereken en önemli yapılar da elbette ki akademi. Peki akademi bu görevi ne oranda yerine getirebiliyor sizce?

Açıkçası akademide yer alan insanların herhangi bir konuyu görev bilerek araştırmasını uygun bulmuyorum. Bilimsel bilgi, benim açımdan daha çok merakla körüklenerek üretilecek bir şey. Bu pencereden bakınca hem Türkiye’de hem de dünyada akademinin gitgide daha fazla iklim krizi ve sürdürülebilirlik konularına merak saldığını, bu konuları araştırdığını söyleyebilirim. İklim değişikliği üzerine hatırı sayılır bir külliyat, kapsamlı bir literatür var ve sürekli gelişiyor. Çevre ekonomisi bağlamında söyleyebileceğim şey ise şu: Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde belki başka sosyoekonomik sorunların (gelir dağılımı,  yoksulluk, işsizlik, vb.) da fazlasıyla can alıcı olması sebebiyle, çevreyi ilgilendiren konular uzun süre daha arka planda kalmış olabilir, en azından akademik bilgi üretiminde. Ama son zamanlarda  çevreyle ilgili sorunlar daha yakıcı hale geldikçe ve insanlar hayatlarında bu sorunların yansımalarını hissettikçe akademi de konuya uzak kalamıyor ve daha fazla bilgi üretiliyor diye düşünüyorum.

Kendi çalıştığınız alandan baktığınızda, bu konuda bilgi üretmek isteyen öğrenciler ve genç akademisyenlerin nitelik ve niceliğinde bir artış var mı? Hangi konularda ilgi ve araştırma isteği daha yoğun? Üniversite yönetimleri bu alandaki çalışmalarınızı destekliyor mu?

Kesinlikle artış var, hem nitelik hem nicelik bakımından. Türkiye’deki genel akademik eğilime dair bir yargıya varamam, ama öğrencilerim arasında gözlemleyebildiğim kadarıyla daha çok iklim krizinin sektörel etkileri veya sektörlerin iklim krizine katkıları gibi konular oldukça revaçta. Bunları modellemeye çalışan, yapılmış modelleri sorgulayan ve alternatif çerçeveler üretmeye çalışan projeler, tezler biliyorum.  Sadece Boğaziçi Üniversitesi’nde bile, örneğin tarımsal verim ve iklim krizi ilişkisi üzerine yoğunlaşan, birden fazla Bilimsel Araştırma Projesi (BAP) yürütülüyor. Bunun dışında ulusal veya uluslararası başka fonlar ve mecralar aracılığıyla iklim çalışmalarının yapıldığını biliyorum Türkiye’de. Başlangıçta geride kalmış, ama giderek önemi artan bir diğer konu da iklim adaptasyonu. İklim krizi etkilerine maruz kaldıkça adaptasyon elzem hale geliyor; dolayısıyla adaptasyon çalışmaları da. Örneğin çalıştığım bölümde turizmin iklim değişikliğine adaptasyonu konusunu Muğla özelinde incelemeyi hedefleyen bir tez öğrencim var. Gençler hemen her meselede olduğu gibi bu konuda da daha önde yürüyor. Hayvan haklarına duyarlı olduğu veya tamamen merakından dolayı vegan davranışın iklim krizini azaltmaya yönelik etkilerini çalışan, hayvansal ürün tüketiminin bu krizi ne kadar derinleştirdiğine kafa yoran, yazan, çizen öğrencilerim bulunuyor.

Yayımlanan nitelikli makale sayısındaki artışı -tek göstergesi o olmasa da- bilimsel veritabanlarındaki hakemli ve endeksli yayınlardan takip edebiliriz. Örneğin Web of Science kataloğunda  “iklim krizi” konulu yayın tarattığımda 2000’lerin başından bu yana istisnasız her yıl daha fazla makale endekslenmiş. 2020’de sayı 345’e ulaşmış. Hatta yakın bir zamanda taradığım verilere  göre, güzel bir tesadüfle, 2021’de iklimkrizi konulu en taze makalenin yazarları Türkiye’den (Pınar Ertör-Akyazı ve Çağlar Akçay). Burada anahtar kelimenin varyantlarını kullanacak olursak, küresel ısınma, iklim değişikliği, iklim değişikliğinde azaltım, iklim değişikliğine uyum, vs. gibi, çok daha fazla yayın karşımıza çıkacaktır.

Son zamanlarda iklim değişikliğine dair çalışmalar kendi içerisinde hangi alanlarda hız kazandı? COVID-19 döneminde yeşil ekonomi ve düşük karbon ekonomisi tartışmalarının alevlendiğini görüyoruz. Örneğin bu alanda Türkiye akademisindeki çalışma hızı arttı mı?

İklim krizi çalışanlar olarak şanslı bir dönemdeyiz. Özellikle dünya genelinde iklim krizinin değişik tezahürleri ve bu krizle mücadeleye olanak sağlaması hedeflenen ülkesel, bölgesel planlar, programlar -örneğin Avrupa Yeşil Düzeni gibi deklarasyonlar- bu alandaki çalışmaların yakın zamanda daha da artacağını gösteriyor. Türkiye’de de en azından takip edebildiğim kadarıyla bu alanda akademik çalışmalarını sürdüren kişilerin arttığını söyleyebilirim. Hatta kriz derinleştikçe –derinleşmesini istemesek de- bu konular etrafında çalışma birliktelikleri, işbirlikleri de artıyor; konu daha kapsamlı ve interdisipliner olarak ele alınıyor.

Türkiye’nin iklim krizine halihazırdaki politik yaklaşımının ve son zamanlardaki üniversitelerin özerkliğine dair tartışmaların, sizin çalışmalarınız üzerinde bir etkisi bulunuyor mu?

Şahsen iklim krizi konusundaki çalışmalarım Türkiye’nin bu konudaki politik yaklaşımından ya da üniversitelerin özerkliği tartışmasından olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmiyor. Bilimsel düzlemde istediğimiz şeyi yazıp çizebiliyoruz hâlâ. Böyle de olması gerekir. Ayrıca Türkiye’nin iklim kriziyle mücadeleye ilişkin -örneğin Paris Anlaşması’nı onaylama/onaylamama konusunda- aldığı tutumu yine bilimsel çerçeveden olası etkilerini inceleyerek eleştirebiliyoruz. İlgili mecralarda görüşlerimi dillendirme fırsatı bulduğumda bu konuda herhangi bir sorun yaşamadım şimdiye dek. Öte yandan bu çağda hâlâ üniversite özerkliği gibi bir konuda bir yere varamamış olmak, özerkliğin ne anlama geldiğini toplumun geniş kesimlerine anlatmaya çabalamak ve bilimsel üretimin sorgulayıcı, özgür ortamlarda yapılabileceğini savunmak durumunda kalmak, sadece iklim krizi değil, bana göre tüm alanlarda yapılmakta olan çalışmalarda verimliliğin düşmesine neden oluyor. Üretken enerjimizi,  şimdiye değin çoktan aşmış olmamız gereken sorunlarla uğraşarak tüketiyoruz.