;
Politika

Akkuyu NGS Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Şikayet Edildi

akkuyu nükleer santralı

Akkuyu Nükleer Güç Santralı büyük bir deprem olma ihtimali bulunan bir fay hattına yakın olması ve santralı soğutmada kullanılacak olan Akdeniz’in deniz suyunun santralı soğutamayacak kadar ısınmış olması nedenleriyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikayet edildi.

YAZI: Erhan ARCA

İnşası devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santralı (NGS), yıkıcı bir deprem beklenen fay hattına yakın olması ve santralı soğutmada kullanılacak Akdeniz‘in suyunun küresel ısınma nedeniyle santralı soğutamayacak kadar ısınmış olmasının barındırdığı risklerden ötürü Uluslararası Ceza Mahkemesine şikayet edildi.

Akkuyu’yla ilgili altıncı kez ulusal ölçekte bir davaya bakan Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal ve Adana Çevre ve Tüketici Koruma Derneği Başkanı Dr. Sadun Bölükbaşı mücadele vermeyi sürdürdükleri nükleer santralındaki süreci İklim Haber’e aktardı.

Atal, Akkuyu NGS aleyhine açılan davaların mahkeme tarafından gerekçesiz şekilde reddedilmesinin bir yasal dayanağı veya açıklaması olmadığını belirtti. Aynı zamanda anayasaya göre bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğine ve Akkuyu’da hakimlerin gerekçe göstermeyerek anayasaya aykırı şekilde karar verdiğine parmak bastı.

2009 yılında iktidarın Akkuyu NGS’ye karşı açılan davaları engellemek için Rusya ile ikili uluslararası anlaşma yaptığını belirten Atal, Türkiye ile Rusya arasında imzalanan İkili Uluslararası Anlaşmanın Uygulanmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının İptali davasını açtıklarını ancak Danıştayın ret kararı verdiğini ifade etti. Atal aynı sene bölgeye gittiğinde köylüler, 1983 yılında zemin seviyesinde çalışırken 50 ton çimento bastıklarını ve çimentonun 150 metre ötede denizden çıktığını ifade etmişler. Altı boş bir zemin üzerinde nükleer santral yapılması karşısında dehşete düştüklerini söyleyen Atal, “Danıştay bu dosyada da herhangi bir şekilde bütün taleplerimize rağmen zeminden karot almadan, teknik bir değerlendirme yapmadan davayı bitirdi. Bu dosyada ve ÇED iptal davasında bilirkişi heyeti, birileri tarafından hazırlanmış bir bilirkişi raporunu okumadan imzaladılar” dedi.

Fukişimadan Örnekleme Yapıldı

11 Temmuz 2016’da yapılan ÇED iptaline ilişkin keşiften 4 gün sonra darbe girişimi olduğu ve ardından jeofizik mühendisi bilirkişinin FETÖ üyesi çıktığı için 5 Aralık 2016’da Akkuyu’da ikinci keşfe gittiklerini ifade eden Atal, “5 Aralık 2016’daki keşifte deniz seviyesinin yükselmesi projeksiyonları ortaya koydum. Deniz seviyesinin yükselmesi projeksiyonlarına bağlı olarak da Fukuşima faciasından bir örnekleme yaptık. Dedik ki, Fukuşima depreme dayanıklı olan bir nükleer santral ama denizde meydana gelen bir deprem sonrasında oluşan tsunami ile santralı su bastı, jeneratörler arızalandı, nükleer santral patladı. Yarın bir gün burada da deniz seviyesi yükselecek. Bütün projeksiyonlar bunu gösteriyor” dedi.

Dr. Sadun Bölükbaşı da nükleer santral teknolojisiyle ilgili olarak ciddi endişelerinin olduğunu vurguladı. Fukuşima örneğine atıfta bulunarak, dünyanın en gelişmiş ve denetlenebilir santrallarından birinde bile belirsizliklerin olduğunun altını çizdi. Bunun yanı sıra Akkuyu NGS’nin fay hattı üzerinde olduğunu belirterek, nükleer santral işletiminin büyük bir felakete neden olabileceğini söyledi. Ayrıca nükleer atıkların depolanması konusunda da ciddi sorunlar olduğunu ve bu atıkların uzun vadeli bir tehlike oluşturduğunu ifade etti.

Bu beyanların ardından bilirkişi heyetinin ÇED raporunu kendilerinin hazırlamadığını ve önlerine getirilen raporu okumadan imzaladıklarını anladıklarını ifade eden Atal bunu, rapora şunu yazdıkları için anladığını belirtti: “İklim değişikliği nedeniyle deniz seviyesi yükselse dahi bu hiçbir zaman bir tsunami oluşturacak seviyeye gelmeyecek.” İklim değişikliği ile buzulların eriyerek deniz seviyesinin yükselmesi ve tsunami oluşmasının bambaşka olaylar olduğu açıkça ortada olduğu için raporun bilimden uzak olduğunu vurgulayan Atal, sonrasında bu davayı kaybettiklerini ancak ilginç bir durum yaşandığını belirtti. Akkuyu NGS’nin şu anda geçerli bir ÇED raporu ve üretim lisansı olmadığını Danıştaydaki duruşmada dile getirmesinin üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın avukatlarının paniklediğini belirten Atal, bunun sebebinin mevzuatta gidilen değişikliğin ardından önlisans verilmesiyle geçmişteki ÇED raporunu ve üretim lisansını yanlışlıkla geçersiz bırakmaları olduğunu öne sürdü.

Evrensel Hukuka Aykırılık

ÇED raporu ve üretim lisansı iptal olan bu davayı kaybetseler de kazansalar da önemi olmadığı söyleyen Atal kısaca şuna değindi: “2017’de Bakanlığın avukatlarının hatasını düzeltmek için ÇED yönetmeliğine ek bir fıkra getirildi ancak evrensel hukuka göre her işlem ortaya çıktığı tarihteki hukuk kurallarına göre çözümlenmek zorunda olduğundan ÇED raporu ve üretim lisansı hukuken geçerli konuma getirilemedi.” ÇED davasını kaybettikten sonra bir de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na idari başvuru yaparak bu defa da hukuken geçerli üretim lisansı ve ÇED raporu olmamasından dolayı bir dava daha açtıklarını ifade eden Atal, “Bunu da yine evrensel ve ulusal hiçbir hukuk kuralını uygulamadan AKP hakimleri reddettiler” dedi.

Bunun yanı sıra Bölükbaşı, Akdeniz’in doğal bir alan olduğunu ve uluslararası sözleşmelere göre koruma altında olduğunu belirtti. Bu nedenle nükleer santral, termik santral ve petrokimya tesislerinin bu bölgeye kurulamayacağını ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu işaret etti. Bu tesislerin faaliyete geçmesi durumunda ciddi sağlık etkilerinin yanı sıra tarım, toprak, su, hava ve biyoçeşitlilik üzerinde de olumsuz etkileri olacağını da vurguladı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Şikayet

Atal’ın aktardıklarına göre hakimlerin ret kararının arkasından Akkuyu ile ilgili depremsellik, üretim lisansı ve ÇED raporunun geçersiz hale gelme sebeplerine dayanarak Akkuyu’nun hem önlisans hem de üretim lisansı iptal davası açıldı. Ancak “hak sahipleri bunu da gerekçesiz, yani anaysaya aykırı bir şekilde reddettiler” Son olarak da soğutma suyu davasını açtıklarını söyleyen Atal, Fransa’da soğutma suyunun 28 derecenin üzerine çıkmaması gerektiğinden ve ulusal sıcak hava dalgaları nedeniyle buraları sadece santralı soğutacak şekilde çalıştırmaya çalıştıklarını ve oldukça ciddi riskler yaşadıklarını öğrendiğini aktardı. Bunun üzerine Meteoroloji Genel Müdürlüğü ölçüm istasyonu verileri takip etmeye başladıklarını ve Ağustos ortasında 30,5 dereceyi gördüklerinde idari başvuru yaptıklarını belirtti.

Ayrıca Akdeniz’de yaz döneminde 30 dereceyi aşan deniz suyu sıcaklıklarına işaret eden Bölükbaşı, nükleer santralların en büyük sorununun soğutma olduğunu belirtti. Bunun yanı sıra Akdeniz’in Doğu Akdeniz Körfezi, İskenderun Körfezi ve çevresinde birçok tesise ev sahipliği yaptığını ve bu tesislerin büyük miktarda deniz suyunu soğutma amacıyla kullanması planladığını ifade etti. Termik santrallar, petrokimya tesisleri gibi tesislerin de bu bölgede bulunduğunu ve deniz suyunun soğutma amaçlı kullanılmasının çevresel etkilere yol açabileceğini ekledi.

Doğu Akdeniz’in ve Akdeniz’in biyoçeşitlilik açısından önemine de değinen Bölükbaşı, Chelonia Mydas adlı yeşil deniz kaplumbağalarının Akdeniz’in yaşaması için önemli bir canlı türü olduğunun altını çizdi. Deniz kaplumbağalarının çoğunluğunun sadece Doğu Akdeniz’de yuva yaptığını ve bu canlıların sağlığı için deniz suyu sıcaklığı ve ortam sıcaklığının önemli olduğunu ifade ederken, Chelonia Mydas’ın yok olması durumunda Akdeniz’in yok olacağını söyledi.

Bölükbaşı, nükleer santral projelerinin toplumsal maliyetinin hesaplanması gerektiğini ve bu maliyetin çok büyük olduğunu belirtti. En küçük bir nükleer kazanın veya kirlenmenin bölgenin binlerce yılını yok edebileceğini ifade etti. Bu nedenle nükleer santral projelerinin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu düşündüklerini de ekledi.

Hayrettin Kılıç’ın çalışmalarına göre Dünya’da ortalama denizel sıcaklığı ortalama karasal sıcaklıktan daha yüksek olan tek nükleer sahasının Akkuyu NGS olduğuna değinen Atal, “Bütün bu süreçlerin biriktirdiği elimizdeki veriler bizi Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürdü. Bu işi başlatan, devam ettiren Enerji Bakanlığı insanlığa karşı suçlular, yargılanmaları gerekiyor. Rosatom şirketinin yönetim kurulu üyeleri de Akkuyu yönetim kurul üyeleri de hepsini yargılaması gerekiyor” dedi.