;
Bilim

Akdeniz’in Zehirli İstilacılarına Karşı Çözüm Ne: Yok Etmek mi, Uyum Sağlamak mı?

zehirli istilacılar
FOTO: AA

İklim değişikliği, Süveyş Kanalı üzerinden Akdeniz’e giren yabancı türlerin hızla yayılmasına zemin hazırlıyor. Kızıldeniz’den gelen balon balığı ve aslan balığı gibi zehirli türler artık Türkiye kıyılarında kalıcı hale gelirken, farkındalık eksikliği ve yetersiz düzenlemeler halk sağlığını tehdit ediyor. Uzmanlara göre yabancı türleri tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil; riskleri azaltırken uyumu artırmaya dayalı bir stratejiye ihtiyaç var. 

YAZI: Doç. Dr. Ali Rıza Köşker

Son yıllarda, yabancı türlerin Akdeniz’e girişinde belirgin bir artış gözleniyor. Yabancı türlerin girişindeki en önemli rota olan Süveyş Kanalı’nın kısa süre önce genişletilmesiyle birlikte Akdeniz’e daha fazla yabancı deniz canlısının girişinin önü tamamen açılmış oldu. 

Üstelik son yıllarda etkilerini her geçen gün daha da fazla hissettiğimiz iklim değişikliğinin etkisiyle, Süveyş Kanalı aracılığıyla Akdeniz’e gelen bu türler yerleşik hale gelmeye başladı. Bugün Akdeniz genelinde kayıtlı yabancı tür sayısı bini aşıyor; Türkiye kıyılarında ise bu sayı 2005’ten bu yana iki kattan fazla artarak yaklaşık 600’e ulaştı.

Kızıldeniz kökenli bu girişler yalnızca Akdeniz’in tür çeşitliliğini değiştirmiyor; zehirli yabancı türler olgusunu da gündeme taşıyor. Özellikle balon balığı ve aslan balığı gibi türlerin yerleşmesi, zehirlenme haberlerinin artmasına neden oldu. Uzun dikenli deniz kestanesi, çizgili kedi balığı, kutu balığı gibi türler de riski büyütüyor. Buna karşılık toplumda yeterli farkındalık sağlanamaması, yanlış bilgilerin yaygınlaşması ve düzenlemelerdeki boşluklar, meselenin ekolojik ve ekonomik sonuçlarının yanına önemli bir halk sağlığı boyutu ekliyor.

Özellikle balon balıkları hakkındaki bilgi kirliliği ve farkındalık eksikliği neredeyse tüm Akdeniz’de zehirlenmelere sebep oluyor. Balon balıklarının ‘‘iyi pişirildiğinde yenebileceği’’ veya Japonya’da tüm balon balığı türlerinin tüketildiği gibi yanlış ve yanıltıcı bilgilerin yanı sıra, sokak hayvanlarının zehirlenmesine sebep olabilen ‘‘balon balığı kuyruğu toplama’’ gibi uygulamalar, sorunu daha da derinleştiriyor.

Yabancı türleri Akdeniz’den tamamen söküp atmak pratikte mümkün değil. Bu türlerle yaşamaya çalışmak ise ağır ekolojik ve ekonomik maliyetler doğuruyor. En gerçekçi yaklaşım, riskleri azaltmaya odaklanan ve aynı zamanda uyumu güçlendiren çok katmanlı bir strateji izlemek olacaktır.

Akdeniz’de 13 Farklı Balon Balığı Türü Var

Balon balıkları, Akdeniz’e yerleşen yabancı türlerin en popüleri. Ancak sanılanın aksine balon balığı tek bir tür değil: Dünya genelinde yaklaşık 200 farklı balık türünün genel adı. Akdeniz’de ise 13 farklı türde balon balığı bulunuyor.

Kıyılarımızda en yaygın balon balığı türleri arasında:

  • Benekli balon balığı (Lagocephalus sceleratus),
  • Cüce balon balığı (Torquigener flavimaculosus),
  • Süveyş balon balığı (Lagocephalus suezensis) gibi türler yer alıyor.

Benekli balon balığı, hem diş yapısı nedeniyle balıkçıların av malzemelerine verdiği zararlar hem de sebep olduğu zehirlenmeler nedeniyle, denizlerimizdeki balon balığı türleri arasında en çok tanınanı. Türkiye sularında ilk kez 2003 yılında kaydedilen bu tür, yaklaşık 20 yıl içerisinde Türkiye’den Yunanistan’a, İsrail’den İtalya’ya, Hırvatistan’dan Cezayir’e ve İspanya’ya dek neredeyse tüm Akdeniz kıyılarına yayıldı.

Öldürebilen, Felç Edebilen Kuvvetli bir Zehir

Balon balıklarının çoğu, Tetrodotoksin (TTX) adı verilen ve dünyanın en güçlü denizel zehirlerinden olan bir toksin içerir. Organik, renksiz, kokusuz ve ısı değişiklikleri ile yapısı bozulmayan TTX’in, bilinen bir panzehiri yoktur. Üstelik bu özelliklerinden dolayı, TTX içeren bir balon balığını pişirseniz dahi toksinin öldürücü etkisi devam eder. Bu zehir, vücuda alındığı takdirde özellikle kol, bacak ve göğüs bölgesi kaslarında felç meydana getirir. 

Akdeniz Denizel Toksin Araştırma Grubu olarak yaptığımız çok sayıda araştırmada, kıyılarımızdaki balon balığı türlerinin özellikle karaciğer, yumurtalık, deri ve etinde TTX bulundurduğunu belirledik.

27 Kişi Hayatını Kaybetti, En Az 144 Kişi Zehirlendi

İçerdikleri toksin nedeniyle balon balıkları, insan tüketimi için kesinlikle uygun olmayan ve ölümcül zehirlenmelere yol açabilen bir tür. Nitekim Japonya, Çin, Tayland, Avustralya, hatta Mısır’da yüzyıllardır bilinen balon balığı zehirlenmeleri, artık İsrail, Yunanistan ve Türkiye kıyılarında da rapor ediliyor.

Akdeniz genelinde 10 farklı ülkeden bilim insanları olarak uluslararası işbirliği ile yaptığımız 2024 tarihli araştırmada, 2004-2023 yılları arasında balon balığı kaynaklı 27 ölüm ve toplam 144 zehirlenme vakası yaşandığını ortaya koymuştuk. Bu çalışmanın en şaşırtıcı bulgularından biri ise zehirlenme vakalarının çoğunun Suriye, Türkiye ve Lübnan’da kaydedilmiş olmasıydı. Türkiye’deki zehirlenme ve ölümler çoğunlukla Antalya ve Hatay’da gerçekleşmişti.

Hatalı Bilgiler Halk Sağlığını Tehdit Ediyor

Ülkemizde gözlenen balon balığı zehirlenmelerinin bu denli yüksek olmasının önemli bir nedeni, toplumdaki farkındalık düzeyinin eksikliği. Ayrıca balon balıkları hakkında bilgi kirliliği olduğunu söylemek de mümkün.

Eksik ve yanlış bilgiler içeren beyanların ulusal medyada yer bulması, bilinçlendirme faaliyetlerinin yeterli düzeylerde yapılmaması ve ‘‘Japonlar tüm balon balıklarını yiyor’’ gibi gerçeğe dayanmayan söylemler, balon balıklarının önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmesinin altında yatan en önemli sebepler.

Japonya’da Tüketilen Balon Balıkları Akdeniz’dekilerden Farklı Türler

Balon balıklarına dair halk arasında yaygınlaşmış hatalı bilgiler arasından en popüler olanı, tüm balon balığı türlerinin Japonya’da tüketiliyor oluşu. Hatta Japonya’da bu balıklardan hazırlanan yemeklerin satıldığı ‘‘Fugu Restoranları’’nın turistik bir imge olarak sunulması, Türkiye’deki balon balıkları ile Japonya’da tüketilenlerin aynı türler olduğu yönünde yanlış bir algı yaratıyor.

Japon mutfağındaki ‘‘fugu’’, balon balığı ile yapılan bir yemek. Ancak bu, herkesin evde balon balığı pişirdiği anlamına gelmiyor. Japonya’da yalnızca belirli türlerin belirli kısımları tüketilebiliyor. Üstelik 1960’lı yıllardan bu yana bu balıkların satışına ve tüketimine yalnızca uzun yıllar eğitim almış ve sınavla yetkilendirilmiş, lisanslı şeflerin çalıştığı, ruhsatlı restoranlarda izin veriliyor. Balon balıklarının evde hazırlanması ve lisansı olmayan restoranlarda satışı, ağır yaptırımlara tabi.

Üstelik Japonya Sağlık ve Refah Bakanlığı’nın satışına ve tüketimine izin verdiği 20 balon balığı türünden hiçbiri, bizim kıyılarımızda yaygın bulunan balon balıklarından değil. Bu nedenle, ‘‘Japonlar yiyor, biz de yiyelim’’ genellemesi hem yanlış hem de tehlikeli.

Sokak Hayvanları da Risk Altında: Balığın Tamamı Toplanmalı

2020 yılında hayata geçirilen ‘‘Balon Balığı Avcılığının Desteklenmesine Dair Tebliğ’’ ile balıkçılara, getirecekleri balon balığı başına ödeme yapılmaya başlandı. Her yıl güncellenerek devam eden bu uygulama, balıkçıların zararlarını kısmen telafi etmeyi hedefliyor. Ancak tebliğ çerçevesinde balıkçılara, balon balıklarının kuyruk ya da bütün balık olarak toplanma seçeneği sunuluyor. Balıkçıların yalnızca kuyruk teslimini tercih etmesi ise bazı riskler barındırıyor. Balon balığı kuyruklarının, mevzuatta öngörüldüğü gibi denizde değil de limanda kesilmesi halinde, gövdeler, sokak hayvanları ve yaban hayatı için ikincil zehirlenme riski doğuracaktır. Nitekim özellikle Mersin ve Antalya’da yaşanan zehirlenmeler, bu riskin çok da uzak olmadığını gösteriyor. Bu riskleri azaltmak için balon balıklarının bütün olarak toplanması, daha güvenli ve doğru bir yöntem.

Balıkçılar için ekonomik bir destek mekanizması sunan bu uygulamanın, balon balıklarının çoğalmasını ne ölçüde yavaşlatabileceği ise belirsiz. Akdeniz’in tamamına yayılmış olan balon balıklarının yalnızca belirli bölgelerde avlanmaları, uzun vadede sayılarını azaltmaya yetmeyecektir.

Riskleri Azaltmalı, Uyumu Artırmalıyız

Balon balıkları konusunda temel bir politika ikilemi ile karşı karşıyayız: Yabancı türleri tamamen söküp atmaya mı çalışacağız yoksa artık kalıcı olduklarını kabul ederek onlarla yaşamayı mı öğreneceğiz? Birincisi pratikte imkansız, ikincisi ise ciddi ekolojik ve ekonomik bedelleri olan bir seçenek. En gerçekçi çözüm ise riskleri azaltırken uyumu artırmaya dayalı karma bir strateji geliştirmek. Balıkçılara ekonomik destek sağlanmalı, toplum doğru bilgilendirilmeli, sağlık personeli eğitilmeli ve uluslararası işbirlikleriyle bu türlerin etkileri en aza indirilmeye çalışılmalı.

Akdeniz’de yabancı türler artık geçici misafirler değil; ekosistemin kalıcı parçaları. Bu balıklar, Akdeniz’in bir gerçeği haline geldi ve onlarla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Olası risklere karşı yoğun farkındalık çalışmaları yapmalı, bilgi eksikliğinin ve bilgi kirliliğinin önüne geçmeliyiz. Onlara karşı geliştirilecek politikalar, ‘‘yok etme’’ ya da ‘‘kabullenme’’ uçlarında sıkışıp kalmamalı; bilimsel, sürdürülebilir ve bütüncül bir yönetim anlayışına dayanmalı.