;
Politika

Yeni Rapor: Hukuk Çevre Sorunlarının Çözümü Değil Nedeni Oldu

Haklar ve Araştırmalar Derneği, 2020 yılında ekonomik, siyasi ve ekolojik açılardan ortaya çıkan hukuki düzenlemeleri inceleyen bir rapor yayımladı. Rapor, başta enerji ve madencilik olmak üzere, özellikle fosil yakıtlara dayalı hukuki düzenlemelerin izini sürüyor. 

Ekolojik, Ekonomik ve Siyasal Krizler Eşliğinde 2020’de Yaşanan Hukuki Dönüşüm” isimli rapora göre, devletin piyasa ekonomisi içindeki etkisi ve gücü geçtiğimiz 10 yıl boyunca giderek arttı. Bu gücün artmasında, yargı kararları ve enerji sektörünün yasal düzenlemelerden yönetsel düzenlemelere kaymasının etkisinin büyük olduğu belirtildi. Geçtiğimiz yıllarda yasalarla yapılan ve kamuoyunda madde 45 olarak bilinen termik santrallara çevre koruma standartlarından muafiyet getiren düzenlemelerin artık yönetmelikle yapılıyor olmasının da idarecilere keyfi standartlar belirleme şansı verdiği vurgulandı.

Raporda, termik santrallardan hangilerinin gerçek anlamda çevresel standartlara uygun olduğunun, hangisinin uygun olmadığının hukuken izlenmesinin olanaksız kılındığına dikkat çekiliyor. Hangi firmaya hangi standardın uygulandığının bilinmemesinin, çevrenin ve insan sağlığının korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını olanaksız hale getirdiği, aynı zamanda da şirketler arasında haksız rekabet ortamının oluşmasını ve kimi şirketlere ayrıcaklıklar/istisnalar tanıyan bir düzenin ortaya çıkmasına neden olduğu öne sürülüyor.

Raporu kaleme alan avukat Fevzi Özlüer’e göre, “İklim değişikliğine bağlı sorunların giderek arttığı günümüzde, faaliyetlerin yarattığı kirliliğin ölçülebilir ve belirlenebilir kılınmasına yönelik hukuki düzenlemelerin istisna kılınmasıyla, iklim kanunu tartışmaları boşa düşürüldü.” Fevzi Özlüer, “İklim kanunu tartışmaların yapıldığı şu günlerde, kirlilik kaynaklarının tespiti ve gerekli önlemlerin alınması, ortaya çıkan maliyetlerin, kamu düzeninin ve güvenliğinin oluşturulması için son derece gerekli ve zorunlu” açıklamasını yaptı.

İstisnalar ve Ayrıcalıklar Hukuk Oldu

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi uluslararası düzenin kapsamında, piyasa aktörlerine vaat edilen piyasa temelli bir kanun beklentisini yöneten ve bu konuda büyük bir proje yürüten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tutumunu da değerlendiren Özlüer, “Bakanlığın iklim değişikliği sorununa karşı bir piyasa yaratma kabiliyet ve kapasitesinin olmadığı görülüyor. Bu siyasal kriz, istisnalar ve ayrıcaklıklarla sürdürülemez. Bu nedenle de sivil toplumun ve şirketlerin talep ettiği Paris Anlaşması gibi serbest piyasa koşulları yaratacak süreçler öteleniyor” dedi.

İktidarın iklim değişikliği sorununa tekelci bir yaklaşımla müdahale etmesinin, bu sorunu bir kısım yatırımcı ve bakanlık uhdesinde götürmesinin ve katılımcı yolların tıkanmasının aynı zamanda çevre örgütlerinin, derneklerin de güvenlik sorunu gibi kodlanmasına yol açtığının belirtildiği raporda, Dernekler Kanunu ve Avukatlık Kanunu düzenlemeleri ile birlikte iklim değişikliğine karşı katılımcı politika beklentilerinin de kriminal bir talep olarak sunulmasına yol açtığı vurgulandı.

 Haklar ve Araştırmalar Derneği’nin internet sayfasından ulaşılabilen rapor, kamu yöneticileri, hak savunucuları ve dernekler açısından üç alt başlıkta 2020’yi tartışıyor:  Devletin bir piyasa aktörü haline gelmesi, kamunun şirket gibi yönetilmeye başlanması ve bu bağlamda temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması.