;
Bilim Politika

Yeni Çalışma: “Tarımda Pazara Bağımlılığı Arttıran Çözümler Eşitsizliği Derinleştirir”

Yeni bir çalışma, tarımda pazara bağımlılığı arttıran çözüm önerilerinin eşitsizlikleri derinleştirebileceğini ortaya koyuyor. Çalışma aynı zamanda “Tarımda iklim değişikliğine uyum için önerilen çözümlerin toplumu adil ve sürdürülebilir tarım-gıda sistemine doğru götürüp götürmediklerinin değerlendirilmesi gerekli.” diyor. 

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)- Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi, adil ve ekolojik bir tarım-gıda sisteminin kurulması için ortaya konan çabalara katkı sunmak amacıyla ana çalışma alanlarından biri olan iklim değişikliği kapsamında “İklim Değişikliği Bağlamında Türkiye’de Tarımın Dönüşümünün Politik Ekolojisi” başlığıyla, Minerva Han’da bir konferans düzenledi.

Fikret Adaman, Duygu Avcı, Umut Kocagöz ve Gökçe Yeniev’den oluşan araştırma ekibi; Türkiye tarımında 2000 sonrasında yaşanan dönüşümleri, iklim değişikliği ve diğer ekolojik sorunlar bağlamında ele alan ve tarımda iklim değişikliğine dayanıklılık ve sürdürülebilirlik için farklı aktörlerin ortaya koydukları yaklaşım ve çabalara odaklanan proje çalışmasının ilk bulgu ve değerlendirmelerini katılımcılarla paylaştı.

Çalışmanın amacı; politik ekoloji perspektifinden Türkiye’de iklim değişikliği-tarım ilişkisi, Türkiye’de tarımın son 20 yıldaki dönüşümü ve ileriye yönelik senaryolar, teknolojik gelişmeler, tarımda yeni aktörler ile imkanlar, fırsatlar ve kısıtları değerlendirmek olarak özetlendi.

Türkiye’de tarımın yerine ilişkin olarak 1980 ile günümüz arasında yapılan kıyaslamada Gayrisafi Milli Hasıla’da tarımın kapladığı yerin %25’ten %7’ye düştüğü ve tarımın 1980’de istihdamın %50’sini karşılarken bugün %20’ye düştüğü ifade edildi.

Türkiye’de halihazırda yaklaşık 3 milyon tarım işletmesinin olduğu, işletmelerin %80’inin toplam arazinin %30’una karşılık gelen 100 dekardan küçük araziye sahip olduğu ve %25’sinin sulu tarım, %75’inin kuru tarım olarak işlem gördüğü ve tarımsal arazide 1980’lere göre %15’lik bir azalış olduğu ve bunun yarısından fazlasının konuta ayrıldığı belirtildi.

Çalışmanın metodolojisi olarak; literatür taraması, saha çalışması, yerel atölyeler, akıllı tarım atölyesi ve konferans & panel katılımlarının benimsendiği ifade edildi.

Saha çalışmasında görüşülen aktörlerin ise; kamu kurumları, çeşitli üretici grupları, yerel yönetimler, alternatif tarım-gıda inisiyatifleri, sivil toplum örgütleri, özel sektör temsilcileri ve akademisyenler olduğu söylendi.

Konferansta ayrıca iklim değişikliği çağında tarımdaki dönüşümlere yön vermesi beklenen kamu politikaları, yerel yönetimler, akıllı tarım ve alternatif gıda ağları görüşüldü.

İklim Değişikliğine Uyum Politikaları başlığı altında; kamu politikalarında benimsenen gıda güvencesi yaklaşımı, iklim değişikliği ve su kaynaklarına etkileri üzerine modelleme çalışmaları, kuraklık yönetim planları ve su yönetimi planları, destekleme mekanizmaları, kuraklık ve hastalıklara dirençli bitki çeşitlerinin ıslahı çalışmaları ve tarım sigortası tartışıldı.

Akıllı tarım kapsamında ise; tarım 4.0 ve dijital tarım olarak da ifade edilen bu yaklaşımın tarımda dijital teknolojinin kullanımını teşvik ettiği; tarımda verimliliği, dolayısıyla gıda üretimi ve üretici gelirlerini artırırken aynı zamanda da iklim değişikliği azaltım ve uyum hedeflerine ulaşmak iddiasında olduğu; bu teknolojilerin tarım sektörüne giren teknoloji şirketleri tarafından üretildiği ve yaygınlaştırıldığı belirtildi.

Alternatif gıda ağları konusunda ise; bu ağların dayanışmacı ilişkiler kurmayı, adil üretim ve aracısız tedarik ilişkileri inşa etmeyi, ekolojik tarım yöntemlerini (onarıcı, koruyucu, yerel) kullanmayı hedeflediği ve politik olarak gıda egemenliği yaklaşımına yakın durduğu ifade edildi.

Konferansın açılışında konuşan ile İPM Direktörü ve Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Fuat Keyman, “İPM, demokrasiden sosyal konulara küresel düzeyde çalışmalar yürüten bir politika araştırma kuruluşu. Son 5-6 yıldır Mercator ile işbirliği çerçevesinde iklim değişikliği de önemli faaliyet alanlarımızdan birini oluşturuyor. İPM, Ümit Şahin liderliğinde önemli çalışmalara imza atan bir platform haline geldi. Bunu yenilenebilir enerjiyle genişlettik. Bugün de tarımla iklim arasındaki ilişkiye odaklanıyoruz” dedi.

Türkiye’nin Ürettiği Seragazlarının %12’si Tarım Kaynaklı

Proje ekibinden Fikret Adaman, Türkiye’nin ürettiği seragazlarının %12’sinin tarım kaynaklı olduğunu, bunun da %50’sini hayvancılığın oluşturduğunu söyledi. Adaman, “Artan sıcaklık, yağış değişiklikleri, mevsim kaymaları, deniz seviyesinin yükselmesi ve artan şiddetli hava olayları tarımı etkiliyor” dedi.

Proje sunumu sonrasında konuşan Zülküf Aydın, “Projede disiplinlerarası bir yaklaşımla meselelere bakılması beni çok mutlu etti” diyerek, şunları söyledi: “İklim değişikliklerini dünyada yerleşen küresel kapitalizmle iç içe ele almak gerekiyor. Sanayi devriminden sonra iklim değişikliği konuşulmaya başlandı ve 1980 sonrası neoliberal politikalar ile birlikte iklim değişikliği konuşmaları arttı. Türkiye’nin kendi başına bağımsız bir tarım politikası da söz konusu değil. AB ve küresel politikalar da bu politikada etkili.”

Huricihan İslamoğlu ise Türkiye’nin uyguladığı politikalarla küçük ölçekli tarımı bertaraf edip büyük ölçekli tarımı geliştiren politikalar uyguladığını söyledi. İslamoğlu, “Tarımda fakirleşme ve yoksullaşan çiftçiler arasında da eşitsizlik var. Tarımda kriz yaşanıyor. Toplumun diğer kesimleri bu krizden haberdar değil, tarımın dışlanmışlığı söz konusu. Yüksek borçlanma oranları krizin göstergesi” dedi.

Konferansın sonunda yapılan genel değerlendirmede şu konulara değinildi:

  • Tarımda iklim değişikliğine uyum için önerilen çözümlerin toplumu adil ve sürdürülebilir tarım-gıda sistemine doğru götürüp götürmediklerinin değerlendirilmesi gerekli.
  • Pazara bağımlılığı arttıran çözüm önerilerinin eşitsizlikleri derinleştirmesi olası.
  • Türkiye’de adil ve sürdürülebilir tarım-gıda sisteminin kurulmasının olanakları açısından alternatif gıda ağları politik potansiyelleri bağlamında önemli; ancak, etkileri en azından kısa vadede kısıtlı. Yerel yönetimlerin ise bu alanda önemli bir potansiyeli bulunuyor. Yerel yönetimlerin çiftçilerin üretim süreçleri üzerinde özerk denetimleri desteklemeleri olumlu; ancak, ekonomik ve ekolojik kaygıları dengelemekte yetersiz kalma riskleri de bulunuyor.
  • İklim değişikliğine uyum tartışmalarında risklerin toplumsal olarak adil bölüşümü ve bunu sağlayacak sosyal güvenlik mekanizmalarının ne olması gerektiği konuları mutlaka dikkate alınmalı.