;
Ekonomi Politika

Ülkeler, Paris Anlaşması Taahhütlerini Koronavirüsten Sonra Unutmamalı

COVID-19 harcamaları, iklim acil durumunu merkezine almalı. Gezegenimizin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamak için “daha iyi yeniden inşa ederken”, bu fırsatı boşa harcamamalıyız.

Yazı:  Christopher Loeak

Çeviri: S. Sena Akkoç

Dünya COVID-19 kaynaklı halk sağlığı acil durumuyla boğuşurken, sorumlu liderler hızlı bir iyileşme planı için ileriye bakıyor. COVID-19 harcamaları, iklim acil durumunu tam merkezine koymalı. Gezegenimizin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamak için “daha iyi bir sistem inşa ederken”, bu fırsatı boşa harcamama yükümlülüğümüz var.

COVID-19’un eşi görülmemiş zorlukları olsa da bu krize etkili ve adil bir yanıt vermek için gerekli uluslararası yapıya sahibiz. Derin bir küresel dayanışma anında 2015 yılında oluşturulan Paris Anlaşması, küresel topluluk tarafından yıllarca süren dikkatli müzakerelerin ürünüydü. Marshall Adaları Cumhuriyeti bu süreçte kilit bir rol oynamaktan gurur duyuyor ve Paris Anlaşması’ndan beri iklim hedeflerine öncülük etmeye devam eden, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerden oluşan High Ambition Coalition’ı topladı.

Önümüzdeki birkaç ay içinde, hükümetler zaten imzalamış oldukları önemli taahhütleri yerine getirmeli. Bu taahhütlerden üçü özellikle önemli.

Birincisi, anlaşmanın 2. maddesindeki “finansman akışlarını düşük seragazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınmayla tutarlı hale getirme” gerekliliği. Başka bir deyişle paranın, bilim insanlarının bize hayatta kalmak için gerekli olduğunu söylediği 1,5 derecelik ısınma hedefi içinde kalmamızı sağlayacak şekilde harcanması. Bu standart, tüm teşvik harcamalarının değerlendirilmesi için gerekli.

Ne yazık ki bu, aynı zamanda Paris Anlaşması’nı imzalamaktan gurur duyanların çoğunun karşılayamadığı bir standart. Emisyonları azaltmak için gerekli koşulları dayatmadan, kamu fonlarını kirletici endüstriler için kullanan kurtarma paketleri, Paris’teki kararlara ve kararların ruhuna uymuyor.

Paris Anlaşması’nın ikinci kritik yükümlülüğü, ülkelerin emisyon azaltma taahhütlerini veya Ulusal Katkı Beyanları’nı (NDC’ler) 2015’ten itibaren her beş yılda bir güncellemesi. 2020, aynı zamanda ülkelerin uzun dönemlik dekarbonizasyon için 2050 iklim stratejilerini sunacağı yıl. Belirlenmiş katkılar ve 2050 stratejileri yalnızca siyasi niyet beyanları olarak değil, aynı zamanda emisyonları azaltmak ve iklim etkilerine uyum sağlamak için gerekli projelere yatırım planı olarak da işlev görebilir.

Dünya Bankası, UNDP ve bölgesel kalkınma bankalarının tümü bu süreci hızlandırmaya yardımcı olacak programlar oluşturdu. Örneğin, Marshall Adaları Cumhuriyeti’nin 2050 stratejisi Tile Til Eo, iklim değişikliğini azaltmak için gerekli olan yenilenebilir elektrik üretimi ve enerji verimliliğini, ulaşım ve atık yönetimi yatırımlarını ve aynı derecede önemli olarak, şu an deneyimlediğimiz değişikliklere uyum sağlamayı tanımlıyor. Ayrıca, ABD Savunma Bakanlığı’nın, tüm bölge için ezber bozan potansiyel bir yenilenebilir enerji teknolojisi olan Ocean Thermal Energy Conversion’ı kullanarak Marshallese Kwajalein mercan resifindeki deniz üssüne güç sağlama taahhüdü gibi somut politika önerilerini de içeriyor.

Maliye bakanlıkları canlandırma planlarına başlarlarken, 2. maddede belirtilen NDC’ler ve 2050 stratejileri ve uyum planları ile aynı doğrultuda olduklarından emin olmalılar. Hükümetler ayrıca 2015’ten bu yana temiz teknolojinin daha kullanılabilir ve satın alınabilir olmalarını sağlayacak şekilde bu hedeflerini geliştirerek ve acil bir geçiş ihtiyacına ilişkin bilimsel kanıtları güncelleyerek ileriye bakmalıdır. Bizimki gibi gelişmekte olan ülkeler ve Ruanda ve Jamaika bunu çoktan yaptı; bizden çok daha fazla kaynağa sahip büyük ekonomiler de bunu yapmalı.

Son olarak savunmasız ülkeler, COVID-19 pandemisi ve ekonomik etkileri ile tırmanan iklim krizi olmak üzere üç etkiyle karşı karşıya kaldı. Gelişmiş dünyanın dayanışma içinde bir araya gelip daha dirençli bir gelecek için ve kendi sorumluluklarımızdan uzaklaşmadan toparlanmaya ihtiyacımız var. En savunmasız olanlarımız, borçların hafifletilmesi, ikili destek ve çok taraflı organların acil eylemi yoluyla desteğe ihtiyaç duyuyor. Yeşil İklim Fonu’nun (GCF) uluslararası kalkınma için böyle kritik bir dönemde iyi finanse edilmesi de ciddi bir önem taşıyor.

Açıkça görülüyor ki kökünden değişmiş olan dünya bu salgından çıkacak. Dünyanın her yerindeki insanların dünyalarını daha iyi, daha güçlü ve daha güvenli bir şekilde yeniden inşa etmek için bu karantinalardan yeni bir hevesle çıkacağına inanıyorum. Bu girişimci ruh, yani hedefleri gerçekleştirmeye yönelik bir kararlılıkla mevcut kaynakları aşan bir vizyon, pandemi sonrasında dünyada ortaya çıkan en heyecan ve ilham verici yenilikleri yönlendirecek. Hükümetler, bu yaratıcılık dalgasını serbest bırakmadaki mali rollerinden çekinmemeli ve bunu etkili ve adil bir şekilde yapmak için de onlarca yıllık çalışmaların sonucu olan uluslararası altyapıyı kullanmalı. Bu zamanın boşa gitmesine izin vermemeliyiz.

Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.