;
Ekonomi Politika

Türk Vergi Sistemi, İklim Değişikliğini Olumlu Etkileyebilir mi?

Sabancı Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren politika araştırma merkezi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM), Türkiye-Avrupa arasındaki akademik, politik ve sosyal bağları güçlendirmeyi hedefleyen İPM–Sabancı Üniversitesi–Stiftung Mercator Girişimi, “Türkiye’de Binek Otomobillerden Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması: Vergilendirme Politikalarının Rolü” konulu çalıştaya ev sahipliği yaptı.

Geçtiğimiz Çarşamba günü (03.04.2019) Sabancı Üniversitesi Minerva Han’da İPM Kıdemli Uzmanı Dr. Ümit Şahin’in açılış konuşmasıyla başlayan “Türkiye’de Binek Otomobillerden Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması: Vergilendirme Politikalarının Rolü” çalıştaya dünya çapında yankı uyandıran “Volkswagen DIESELGATE” konusunu ortaya çıkaran, Uluslararası Temiz Taşımacılık Konseyi (ICCT) Direktörü Dr. Peter Mock’un yanı sıra, ICCT Bilim Kurulu Üyesi Murat Şenzeybek ve Alman Çevre Bakanlığı’ndan Mareike Welkekatılım gösterdi.

Çalıştayda, Türkiye’de binek araç pazarının mevcut yapısı ve sadece elektrikli araçlarla sınırlı olmayan bir çerçevede emisyon seviyeleri ile düşük emisyon seviyeli araçların payının artırılmasına yardımcı olabilecek politika seçeneklerine genel bir bakış sunularak araç vergilendirme politikaları üzerinde duruldu. Ayrıca, yakıt tüketimi ve karbondioksit emisyonlarının yanı sıra azot oksit (NOx) gibi hava kirletici emisyonlara da değinildi. Özellikle, Türkiye’deki mevcut durumun ve gelecekteki fırsatların, Alman Çevre Bakanlığı temsilcisinin sağladığı girdiyle, diğer ülkeler ve Almanya ile karşılaştırılması üzerine odaklanıldı.

Fosil Yakıtlı Araçları 2030’lara Doğru Kullanımdan Çıkarmamız Gerekiyor

Dr. Ümit Şahin, açılış konuşmasında, söz konusu atölye çalışmasının iklim değişikliği ve hava kirliliğini bir arada ele aldığını ifade ederek, “En son yayımlanan IPCC raporundan, 2030 gibi erken bir sürede 1,5 derece daha sıcak bir dünyaya gittiğimizi biliyoruz. Taşımacılık emisyonları, uluslararası deniz depoları ve uluslararası havacılık hariç, tüm seragazlarının %14’ünü oluşturuyor. Karayolu taşımacılığından kaynaklanan emisyonların azaltılmasının, enerji sektörüyle birlikte en kolay ve en düşük maliyetli emisyon azaltma yollarından biri olduğunu biliyoruz. Küresel iklim eylemi için önceliklerden biri bu konu olmalı. Ancak karbondioksit ve diğer kirletici emisyonların karayolu taşımacılığında azaltılması, sadece iklim değişikliği için önemli değildir. Hava kirliliği de büyük bir zorluktur. Her yıl hava kirliliği ile ilgili sağlık sorunları nedeniyle 7 milyon insan ölüyor. Ve burada ilk sırada dizel araçlar suçlu. Oxford Üniversitesi’nin açıkladığı çalışma sonucuna göre dizel araçlar elektrikli araçların 20 katı, benzinli araçların ise beş katı kadar hastalığa sebep oluyor. Sadece Britanya’da 40 bin insanın zamanından önce ölümüne neden oldu” dedi.

Türkiye’de az emisyonlu araçlar için münferit teşvikler yapılıyor ancak genel bir iyileşme için daha yaygın bir uygulamanın uygun olabileceğini ifade eden Dr. Mock ise “Türk vergi sistemi çok kuvvetli, bu avantaj az emisyon üreten araçların daha az vergilendirilmesi ve çok üretenlerin de çok vergilendirilmesi şeklinde kurgulanabilir. Çünkü vergi sisteminin şu andaki hali karbondioksit emisyonlarının azaltılması için bir teşvik içermiyor. Diğer taraftan, tüketici bakımından da daha az emisyon, daha az yakıt tüketimi anlamına geldiğinden daha ekonomik oluyor. Bugün sadece hibrit veya elektrikli araçlar için değil benzinli araçlar için de az emisyon mümkün. Dolayısıyla uygulamanın yaygınlaştırılması mümkün” diye konuştu.

Dr. Mock ayrıca birçok AB üye ülkesinin “bonus/malus” sistemini tanıttığını vurgularken, bu sistemle birlikte İsveç’te elektrikli araç satışlarının arttığını da ifade etti.