;
Politika

“Pandemi Sokaklarımızı, Mahallemizi ve Hayat Tarzımızı Sorgulamak için Benzersiz Bir Fırsat”

Sürdürülebilirlik için Yerel Yönetimler (ICLEI) ağı bünyesinde dünyanın dört bir tarafında ulaşım alanında çalışmalar yapan EcoMobility’de Sürdürülebilir Hareketlilik kıdemli uzmanı Tu My Tran, kentler için sürdürülebilir ulaşım konusundaki görüşlerini anlattı.

YAZI: Burcu GENÇ

COVID-19 pandemisiyle, halk sağlı­ğı konusunda oldukça kritik bir süreç yaşıyoruz ve en çok konuşulan tema­lardan biri hava kirliliği. Kentlerde ise ana kirleticiler araçlar. Pandemi, kentlerdeki ulaşımı nasıl etkiledi? Sürdürülebilirlik için Yerel Yönetim­ler (ICLEI) ağı bu konuda ne gibi ça­lışmalar yürütüyor?

ICLEI, kendini sürdürülebilir kal­kınmaya adamış 1750’den fazla kent, bölge ve kasabadan oluşan küresel bir ağ. Sürdürülebilir Hareketlilik prog­ramı için, biz EcoMobility ve EcoLo­gistics İnisiyatifleri olarak yer alıyoruz organizasyonda. Bu kurumlar entegre edilmiş, sosyal olarak kapsayıcı ve çev­re-dostu hareketliliği sırasıyla insanlar ve ticari mallar için teşvik ediyor.

Pandemi aslında görünmez olanı görü­nür kıldı. Hava kirliliği ise biraz daha simgesel; büyük kentlerde masmavi ve temiz gökyüzünün görünebildiği etkileyici fotoğrafları hepimiz gördük. Bu bize trafik sıkışıklığına ve hava kir­liliğine mahkum olmadığımızı göster­di. Araştırmalar, aynı zamanda hava kirliliğinin enfeksiyonun yayılmasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu da kanıt­ladı. Bu daha temiz teknolojilere uyum sağlamak ve insanların nasıl hareket et­tiğine yönelik bir kez daha düşünmeye başlamamız için önemli bir sebep.

Aynı zamanda, kentlerde insanlar kamu alanının farklı kullanımlarını da deneyimledi, insanlar için sokakların ve komşuluğun önemi bir kez daha anlaşıldı. EcoMobility’nin yürümeyi ve bisiklete binmeyi, toplu taşımayı, paylaşımcı hareketliliği ve yeşil araçları önceliklendirme konsepti, duruma hiç bu kadar uygun olmamıştı. Pandemi kentlerin ulaşım sistemlerinin ne kadar kırılgan veya dirençli olduğunu göste­rirken, mücadele alanlarındaki fırsat­ları da gözler önüne serdi. Paris, Lima ve Bogota gibi dünyanın farklı yerle­rinden birçok kent bisiklet ağları için uygulama planlarına hız verdi. Filipin­ler’deki Pasig Şehri de, diğer kentler­de hızlı bir şekilde uygulanan ve çoğu geçici statüsünde olan pop-up bisiklet yolları gibi pilot projeleri deneme fırsa­tını yakaladı. Toplu ulaşım şebekeleri, hijyen önlemlerine hızlıca uyum sağ­layabilme kapasitelerini kanıtladılar. Kent merkezlerindeki toplu ulaşım ve kent içi yük taşımacılığı, “kapanma” sırasında çalışmak zorunda olanları ve temel ihtiyaç malzemelerini taşımak için gerekli olan esas hizmetlerden ol­duklarını kanıtladılar.

Kentlerde ulaşımın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kentlerde sürdürüle­bilir ulaşım nasıl başarılır? Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, sürdürüle­bilir ulaşım konusunda ne tür fırsat­lar var?

Pandemi, sokaklar gibi kamusal alanla­rı nasıl kullanacağımız konusunda yeni bir bilinç yarattı. İşe gidip gelmekten kaçınarak uzaktan birçok şeyin yapıla­bileceğini, kargo ve yiyecek teslimat­larının rahatlığına inanmak gibi şeyleri bize gösterdi. Pandemi, kent içi yük taşımacılığında bir artışa neden olduğu için kentsel planlamada daha iyi kent lojistiği çözümleri çağrısını bize hatır­latıyor. Aynı zamanda toplu taşımanın güvensiz gibi algılanması dolayısıyla, özel araçlarla ulaşımdaki artış genel olarak yürüyüşten bisiklete, oradan da motorlu araçlara doğru yaşanıyor. Birçok toplu ulaşım şebekesi, “kapan­ma” sebebiyle biletlerde %50 ile %80 arası düşüş yaşandığını bildirdi. Top­lu taşıma, kentlerin belkemiği olduğu için kitle ulaşımında güveni tekrar inşa etmek ve çoğunlukla en kırılgan olan nüfusa hizmet veren bu servisin des­teklenmesi esastır. Temassız bilet öde­mesi ve dijitalleşmenin diğer formları gibi veri ve teknoloji destekli iyileştir­meler de temel bir rol oynuyor.

Sürdürülebilir hareketlilik planı ve azmi olan kentlerin, acil durumu yö­netme konusuna daha hızlı adapte olduğu ve daha hazırlıklı olduğu gözlemleniyor. Pilot bölgeler veya hız­landırılmış uygulamalar, güçlü politik taahhüt, kaynak ayırabilme ve kendini adamış çalışanlar sayesinde mümkün hale geliyor. Gelişmekte olan ülkelerin kentleri için en büyük mücadele kayıt dışı ulaşımdaki sağlığı ve güvenliği sağ­lamak ve iyileştirmek olacak. Diğer bir fırsat ise yürüyüş ve bisiklet ile ifade edilebilir. Çalışmalar, birçok kent yol­culuğunun 5 ile 10 km arasında olduğu için motorize ulaşımdan aktif hareket­liliğe doğru değişebileceğini gösteri­yor. Yürüyüş ve bisiklet, ulaşımın en sürdürülebilir, eşit, sağlıklı ve dirençli modelleridir. Ne yazık ki, çoğu zaman sınırlı fondan ve yetersiz altyapıdan mustaripler.

Peki sizce bu pandemi ulaşımdaki alı­şılagelmiş yolları değiştirebilecek mi?

Geleceği tahmin etmek imkansızken ve şu anki durumumuz sürekli deği­şirken, entegre, sosyal olarak kapsayı­cı ve çevre-dostu hareketlilikleri takip etmenin ileriye dönük izlenebilecek en iyi yol olduğunu düşünüyorum. İnsan­lar, trafik sıkışıklığı olmayan kentleri keşfetti. Özellikle Avrupa’da ve Ku­zey Amerika’da otopark alanlarının ve sokakların restoranlar için bahçelere veya kaldırımların oyun alanlarına dö­nüşümüne tanık oldular. İlerlemenin önündeki soru bu sebeple, daha iyiyi nasıl inşa edebiliriz olmalı. Diğer bir deyişle, kriz sırasında benimsenmiş geçici kurallar yerine kentler tasarım­la nasıl daha sürdürülebilir ve daha dirençli yapılabilir? Pandemi, sokakla­rımızı, mahallemizi ve hayat tarzımızı yeniden düşünmek için ve meydanlar ve sokaklar gibi kamu alanlarını nasıl kullanmamızı sorgulamamız için bize eşi görülmemiş bir fırsat sundu. Özel­likle kentlerde, alan yetersizliği, hava ve gürültü kirliliği veya ölüme sebebi­yet veren araç kazaları gibi nedenlerle daha fazla araca tahammül gücümüz yok. Ulusal hükümetlerin desteğiyle, ilerici kentler kaldırımları ve bisiklet yollarını genişletmek ve toplu taşımaya güveni yeniden kazandırmak için bir­çok plan hayata geçirdiler.

EcoMobility’nin yayımladığı Citi­esSHIFT raporunda, Çin, Uganda ve Hindistan’ın altı kentinde ulaşım alışkanlıkları ölçülmüş. Bunlar farklı yapılara sahip ülkelerin kentleri. Bu deneyimlerde çevre-dostu sürdürüle­bilir ulaşımı sağlarken ne gibi zorluk­larla karşılaştınız?

Sürdürülebilir ve çevre dostu bir ula­şım sistemi bir gecede gerçekleştiri­lecek bir mucize değil, devam eden azimli bir öğrenme ve doğru kararlar verme sürecidir. Bu, gelişmiş ve ge­lişmekte olan ülkelerdeki tüm kent türleri için geçerlidir; hem az nüfuslu hem de aşırı nüfuslu olanlar için. Citi­esSHIFT projesi, kentlere sürdürüle­bilir hareketliliği artırmak için ölçme, değerlendirme ve harekete geçme adına yararlı bir araç olan EcoMobility SHIFT + programını benimsemeleri ve geliştirmeleri için destek ve ortaklar arası değişim fırsatları sağlar. Kentlerin etkili uygulama için bilinçli kararlar al­masına yardımcı olur.

Kentlerde eşit erişim ve hareketlilik için gerekli faktörleri kolaylaştırmanın yolu, entegre bir kentsel ve arazi kulla­nımı ile iyi tasarlanmış hareketlilik hiz­metlerine ve altyapıya yatırım yapmak için görev yapan iyi bilgilendirilmiş bir yönetim yapısından geçer. Bu proje ise üç ana eğilimi belirliyor. Birincisi, ulusal hükümetlerin vizyonunun ye­rel değişimi teşvik etmesi. Hindistan ve Çin’de, ulusal hükümet çerçevesi, örneğin finansman ve yönergeler sağ­laması yerel değişiklikleri mümkün kıldı. Ancak özellikle Uganda’da, Jinja ve Entebbe uydu kentleri her zaman ulusal planlara hakim değildiler. Ayrı­ca yerel düzeyde başarılı bir uygulama için daha güçlü teknik ve mali kapasite gereklidir.

İkincisi, yeni teknoloji yeni fırsatlar ya­ratabilir, aynı zamanda bozulmalara da sebep olabilir. Toplu taşıma hizmetleri, dijital biletle­me ve bilgi sistemleri ile yapılan farklı seyahat modellerinin arasında gerçek leştirilen entegrasyon çalışmaları ve teknolojiyle iyileştiriliyor. Verimli bir toplu taşıma sistemini sağlamak için yapılanlar, gelişmekte olan ülkelerde kent yoksullarının yararlanabilmesi için daha yoğun olarak gerçekleştirilmeli. Örneğin, Uganda’da üç yılda 7000 kişi, bir çeşit motosiklet taksisi olan “boda boda” sürücüleri tarafından katledildi. Bunu engellemek adına motosiklet taksileri çağırmak için tasarlanan “Sa­feBoda” isimli bir uygulama, sürücü­lere eğitimler vererek ve yolcuların puanlama yapmasına olanak tanıyarak güvenliği sağlıyor. Üçüncü olarak, yü­rümek ve bisiklete binmek hız kazanı­yor. Küresel Güney’in birçok kentinde bisiklet ve yürüyüş altyapısının hâlâ or­talamanın altında olması bu ülkelerde bu iki ulaşım modelinin fakirler için olduğu fikrinin benimsenmesine sebep oluyor. EcoMobility SHIFT+, kentteki paydaşları bir araya getirerek daha eşit ve sürdürülebilir ulaşım sistemlerine ulaşmanın ilk adımı olarak kentlerin ulaşım sistemlerini analiz etmelerine yardımcı oluyor .

Türkiye’de de birçok ICLEI üyesi kent var. Ancak websitenizi incele­diğimde Türkiye’den veriye ulaşama­dım. Türkiye’deki bir kent özelinde yapmış olduğunuz bir ulaşım çalış­ması var mıdır? Eğer varsa, sürdürü­lebilir ulaşım açısından Türkiye’deki kentlerin durumu hakkındaki düşün­celeriniz nelerdir?

Gerçekten de ICLEI bünyesinde Türkiye’den 20’den fazla üye kenti­miz var. Ulaşım konusunda Türki­ye’deki kentlerle daha çok çalışmak isteriz. Örneğin; ICLEI Avrupa, İzmir’i, odak noktası hava kirliliği ile baş etmek üzerine bir çalışma olan Yeşil Kent Eylem Planları kapsamın­da incelemiş. Daha geniş bir pers­pektiften bakarsak, ICLEI Türki­ye’deki kentlerin genel yoğunluğunu da incelemiş. Bunun sonucu olarak plansız megapoller, ulaşımda dahil sürdürülebilir kent kalkınması için bir problem oluşturuyor. Üstelik bir di­ğer önemli konu ise Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı imzalamamaktaki diren­cini oluşturuyor. ­