;
Politika

“Ormanlar ve Arazi Kullanımı Deklarasyonu’nun Uygulanması Oldukça Zor”

Prof. Dr. Doğanay Tolunay, zirvede duyurulan ve Türkiye’nin de imzacısı olduğu Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu’nda verilen taahhütlerin bağlayıcılığının ve herhangi bir yaptırımının olmaması nedeniyle uygulanamayacağını söyledi.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı (COP26) geçtiğimiz hafta sonu Cumartesi gecesi, hazırlanan anlaşma metninin itirazlara rağmen bütün ülkeler tarafından imzalanmasıyla son buldu.

Yaklaşık 200 ülke tarafından desteklenen anlaşma, ilk kez, insan kaynaklı küresel ısınmanın en büyük itici gücü olan fosil yakıtları açıkça hedef aldı, hükümetlerden emisyon kesintilerini hızlandırmalarını istedi ve iklim değişikliği ile mücadele eden yoksul ülkeler için daha fazla para sözü verdi.

Glasgow İklim Paktı olarak da anılan anlaşma metnini ve COP26 sürecinde Türkiye’nin de dahil olduğu Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu’nu İklim Haber’e değerlendiren İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, zirveden önce farklı kesimlerin yüksek beklentileri olduğunu, ancak geçmişteki COP örneklerinden olduğu gibi bu beklentilerin zirve sırasında azaldığını belirtti: “Önceki zirvelerden zorlu müzakere süreçlerinin olduğunu, ekonomik kazanımlar elde etmek ya da kazanımlarını geri vermemek için mücadele edildiğini biliyorduk. Bu nedenle bu COP’tan uzmanlar çok büyük beklenti içinde değillerdi. Nitekim 15 günlük sürede çok ciddi pazarlıklar ve son dakikada çok önemli dil değişiklikleri yapıldı. Zirvenin sonuç bildirgesinin başlangıçtaki taslak metiniyle, son ortaya çıkan metin arasında önemli farklılıklar var. Özellikle Hindistan’ın itirazı sonucunda kömürden çıkışı öngören maddenin kömür kullanımının azaltılması şeklinde çıkması da sonucun zayıflatılması anlamına geliyor. COP’larda çok sık karşılaşılan bir durum.”

Prof. Dr. Tolunay, Glasgow’da kömüre atıf yapılmasının ve verimsiz fosil yakıt teşviklerinden vazgeçilmesi konusunda hükümler bulunmasının iklim değişikliğinden endişe duyanlar için küçücük bir umut ışığı olduğunu da ifade etti.

Taraflar Konferanslarının başlamasından bu yana çok küçük adımlarla ilerlendiğini hatırlatan Prof. Dr. Tolunay, “Aslında bu zirveye dahil olan 197 ülkeden bir şey beklemektense yerelde her ülkenin kendi yurttaşı iklim değişikliğini önceliklendirerek bu konuda politika üreten, ciddi adımlar atan politikacıları seçerlerse, ya da siyasi partileri iklim değişikliğini önceliklendiren politikaları teşvik ederlerse eminim ki politikacılar da toplumun iklim değişikliği konusundaki kararlığını satın alacaklardır. Biraz iş başa düştü. Yerelden başlamamız gerekiyor ki elde edilen ilerlemelerde yerelin gücünü de hissediyoruz” dedi.

Ormanlar ve Arazi Kullanımı Deklarasyonu İşe Yarayacak mı?

COP26’nın ikinci gününde, konferansın “ilk büyük atılımı” olarak not edilen “Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu” Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 133 ülke tarafından imzaladı. Deklarasyonu imzalayan hükümetler, sürdürülebilir kalkınma kapsamında kapsayıcı bir kırsal dönüşümü teşvik etmeyi ve 2030 yılına kadar orman kaybını ve arazi bozulmasını durdurmak ve tersine çevirmek için birlikte çalışmayı taahhüt ettiler.

Ormansızlaşma ve arazi tahribatlarının önlenmesi taahhüdünün yeni bir taahhüt olmadığını belirten Prof. Dr. Tolunay, “Geçmişi olan kavramlar bunlar. Reducing emissions from deforestation and forest degradation (Ormansızlaşma ve orman tahribatlarından kaynaklanan seragazı salımlarının azatılması- REDD) olarak adlandırılır. 1997 yılından beri gündemde. Kyoto Protokülü’nde de yer alıyordu. Paris Anlaşması’nda da ormansızlaşmaya ve orman tahribatlarının durdurulması konusuna atıfta bulunuyor. Çeşitli COP’larda ormansızlaşmanın önlenmesi konusunda kararlar alınmıştı. Orman tahribatından ayrı olarak arazi tahribatı denilen çok daha geniş bir kavram var. Arazi tahribatı, orman, tarım ve mera gibi herhangi bir arazinin ekolojik, biyolojik ve ekonomik olarak verimliliğini azalması anlamında kullanılıyor. Örneğin bir ormanı kesip taş ocağı yapıyorsanız bu hem ormansızlaşmadır hem de arazi tahribatıdır. Mera alanını yerleşime açıyorsanız bu bir ormansızlaşma değildir ama arazi tahribatıdır. Bu da çölleşmeyle mücadele kapsamında 90’lı yıllardan itibaren dünyanın gündeminde olan bir konu. Önceki yıllarda çölleşmeyle mücadele sözleşmesi kapsamında dünya genelinde arazi tahribatının dengelenmesi şeklinde girişimler de başladı” dedi.

Deklarasyonu imzalayan ülkeler, dünya üzerindeki ormanların %90,07’sini yönetim alanlarında bulunduruyor. Küresel sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlanabilmesi için ormansızlaşmanın durdurulması ve varolan karasal ekosistemlerin rehabilitasyonu elzem. Deklarasyonun ormanlar ve karasal ekosistemlerin hayati önemini kavrayan, ticaret gibi ormansızlaştırma ile bağlantılı alanları da kapsayan dönüştürücü yaklaşımı da umut verici.

Ancak bahsi geçen yeni deklarasyona ve 25-30 yıldır ormansızlaşmanın, orman ve arazi tahribatının durdurulması konusundaki girişimlere rağmen dünya genelinde, büyük çoğunluğu tropikal ormanlarda olmak üzere, ormansızlaşma mevcut. Prof. Dr. Tolunay durumu şu şekilde açıkladı: “Sadece son beş yıl içerisinde, çoğu tropikal ormanlarda, yıllık ortalama 10 milyon hektarlık bir ormansızlaşma söz konusu. Buna karşılık, özellikle kuzey enlemlerde ormanlar arttığı için yılda 5 milyon hektarlık orman alanı genişliyor. Bu yılda 5 milyon hektar ormansızlaşma olduğu anlamına gelir. Hatta son 30 yıl içerisinde 420 milyon hektar civarında bir kaybımız var. Yine aynı zaman aralığında yeni kurulan orman alanlarını düşersek net orman alanı kaybımız 178 milyon hektar.”

Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu’ndaki taahhütler gönüllülük esasına dayanıyor, taraf şirket ve devletlerin sözlerini yerine getireceğinin bir garantisi olmaması Deklarasyon’un sorunlu noktası. Prof. Dr. Tolunay da verilen taahhütlerin bağlayıcılığının ve herhangi bir yaptırımının olmaması nedeniyle çok uygulanabileceğini düşünmüyor.

Türkiye Ormansızlaşma Yokmuş Gibi Davranmayı Bırakmalı

Tüm bunlarla beraber Prof. Dr. Tolunay, Deklarasyona imza atan Türkiye açısından başka bir sorun olduğunun da altını çizdi. Bilim insanına göre Türkiye, ülke olarak orman alanlarını sürekli artırdığını iddia ettiği için ormansızlaşma yokmuş gibi davranıyor: “Öncelikli olarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ormansızlaşmayı kabul etmesi gerekiyor. Türkiye’nin orman alanları artsa bile, özellikle büyükşehirler çevresinde bir ormansızlaşma var. Örneğin kamuoyu tarafından bilinen, 2B olarak adlandırılan alanlar aslında ormansızlaşma nedenidir. Çünkü o alanlar eskiden ormandı, tarım alanına dönüştürüldü ve sonra satışa çıkarıldı. Bu bir ormansızlaşmadır.”

Son yıllarda ormanlarda, ormancılık dışı kullanıma verilen izinlerin de bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tolunay, “Madenler, çeşitli enerji santralları, yollar, havaalanları gibi çeşitli yatırımlar bulunuyor. Bunların da 2020 yılı sonu itibarıyla toplam olarak 748 bin hektara ulaştığı biliniyor ve bunların bir kısmı yeniden ormanlaştırılsa da çok büyük kısmında bu başarılamıyor. Örneğin yeni havaalanı orman alanına yapılmıştır. Buranın bir daha orman olma şansı yok. Başka bir alanda orman alanı kurabilirsiniz ancak mevcut bir ormanın orman niteliğini kaybetmesi ormansızlaşmadır. Türkiye’deki ormansızlaşmanın haricinde tarım ve doğal ekosistemlerinin aleyhine olmak üzere arazi tahribatı da bulunuyor. Özellikle kentleşme nedeniyle başta tarım alanları, resmen mera olmasa da yurttaşlar tarafından mera, otlak gibi kullanılan alanlar kentleşmeye kurban edildi. Ormansızlaşma ve arazi tahribatı yoktur demektense terimleri doğru yerine oturtmak ve ona göre envanter yapmak ve hem ormansızlaşmayı hem de orman ve arazi tahribatlarını durdurmayı öncelikli politika haline getirmemiz gerekiyor” diye konuştu.