;
Bilim Politika

Önce Kum Fırtınası, Sonra Dolu: İklim Krizi Burada!

Greenpeace Akdeniz’den yapılan açıklamada, “Bir yandan salgınla mücadele ederken öte yandan tecrübe ettiğimiz aşırı hava olayları, iklim krizinin artık bizi kapıda beklemediğini, kapımızdan içeri girdiğini gösteriyor” dendi.

İstanbul dün öğle saatlerinden itibaren başlayan yoğun dolu ve yağmur yağışının etkisi altında kaldı. Giderek daha sık karşı karşıya kaldığımız aşırı hava olayları, iklim krizinin gündelik hayatımızın korkutucu bir şekilde parçası haline gelmeye başlamasının bir sonucu. Meteorolojik verilere göre aşırı hava olaylarına bağlı yaşanan meteorolojik afet sayısı 2000’li yıllardan beri belirgin bir artış göstermeye başladı.

İklim krizinin neden olabileceği aşırı hava olayları ve yaratacağı yıkıcı etkiler konusunda uyarıda bulunan Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, İstanbul’da yaşanan yoğun dolu ve yağmur yağışı hakkında şunları söyledi; “Bir yandan salgınla mücadele ederken öte yandan tecrübe ettiğimiz aşırı hava olayları, iklim krizinin artık bizi kapıda beklemediğini, kapımızdan içeri girdiğini gösteriyor. Bir hafta kum fırtınası, ertesi hafta aşırı yağış ve akabinde gelen taşkınlarla ilgili haberleri izlemeye devam edeceğiz ama izlemekten daha fazlasını yapabileceğimizi biliyoruz. Küresel seragazı emisyonlarını azaltmak için yapacağımız kömürden çıkış planları, temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına dönmek tek şansımız. Aşırı hava olayları gösteriyor ki karar vericiler sadece azaltım politikaları konusunda değil, iklim krizine karşı somut önlemler konusunda da atalet içinde. Bugün Arnavutköy’de pazar yerini, Okmeydanı’nda göle dönen yollar, iklim krizinin etkileriyle başa çıkabilecek, dirençli kentler kurgulamakta da sınıfta kaldığımızı gösteriyor.”

Greenpeace, iklim krizine bağlı felaketlerin Türkiye’yi ve dünyayı nasıl etkileyeceğini dair projeksiyonları ise şu şekilde sıraladı;

  • Dünya Bankası’nın (2009) raporuna göre de Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olacak.
  • 2050 yılında Karadeniz’de avlanabilecek balık sayısı 2010 yılına göre %50 oranına kadar düşüş gösterebilir.
  • Doğu Karadeniz bölgesinde artacak yağış heyelan riskini artıracak. Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bölgelerde kış yağışları %20-50 arası azalacak. Kuzey bölgelerde ise sel riski artacak.
  • Türkiye, bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hakim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girme riskine sahip. Bu risk gerçeğe dönüşürse zaten çölleşme tehlikesi bulunan özellikle İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım yapılamaz hale gelecek.
  • 2012 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın birlikte hazırladığı “Türkiye’de İklim Değişikliği Risk Yönetimi Raporu”na göre Akdeniz Bölgesi’nin güney kuşağında yer alan Türkiye, tahmini iklim değişikliği etkilerine karşı oldukça savunmasız durumda. Dünya Bankası (2009) tarafından yayımlanan raporun aktardığı çalışmaya göre Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olacak.
  • Eriyen buzullar nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesi ve küresel sıcaklıkların artması ile okyanus ve deniz ısısı da artacak.
  • Sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve seller gibi daha aşırı hava olayları daha sık yaşanacak.
  • Avrupa’da nehir baskınları kıtanın çoğunu içine alan bir alanda artacak; kıyı bölgelerinde de sel, erozyon ve sulak alan kaybı riski önemli ölçüde artacak.
  • Buzullar, mercan kayalıkları, mangrovlar, kuzey kutbu ekosistemleri, Alpler’e has ekosistemler, şimali ormanlar, tropikal ormanlar, bozkır sulak alanları ve yerel otlakları içeren doğal sistemler, ciddi biçimde tehdit altında kalacak.
  • Türlerin %30’a yakınının neslinin tükenmesi ve biyoçeşitlilik kaybına ilişkin mevcut riskler artacak.
  • En büyük etkiler Afrika, Asya ve Pasifik’in gelişmekte olan ülkeleri gibi, yükselen su seviyelerine, salgın hastalıklara ve tarımsal üretimin azalmasına karşı kendilerini koruyamayacak durumda olan, nispeten daha yoksul ülkelerde gerçekleşecek.