;
Politika

Koronavirüs İklim Sorununda Bardağı Taşıran Damla mı?

Yazı: Philippe Roos, Strasbourg

Çeviri: Asena Coşan

Koronavirüs krizi, yenilenebilir enerjinin ve elektrikle çalışan araçların kullanıma girişini yavaşlatıp küçültecek ve bir kaç ay boyunca devletlerin iklim sorunundan başka öncelikleri olacak ama tüm bunlar geçici mahiyete sahip. Karbon emisyonlarında boyutları büyüyen ekonomik resesyonun tetiklediği azalma da geçici. Daha kalıcı olan, bu krizin düşük karbona geçişi ivmelendirecek olması.

Böyle bir geçişin derli toplu ve sorunsuz bir şekilde gönüllü eylem, teknoloji, serbest piyasalar ve bir miktar da politika değişiklikleri yapmak yoluyla başarılmasının bir ham hayal olduğu zaman geçtikçe daha da ortaya çıkıyor ve bir çok insan dünyayı iklim değişikliği konusunu ciddiye almaya neyin zorlayabileceğini merak ediyor (NE Sep.19’19). Avustralya’daki orman yangınları gibi bir felaket belki de? COVID-19 salgını ve yol açacağı küresel ekonomik çöküş, böyle bir felaket için gerekli boyutta ve iklimle bağlantılı olmamasına rağmen, gelecekte yaşanacak bir iklim krizinin tüm özelliklerini göstermekte- şu farkla ki; bu şu anda ve çok daha hızlı gerçekleşiyor.

Bu salgının küresel ve ulusal sınırlar umurunda değil. Doğrusal (non-lineer) da değil. Bu şu anlama geliyor: Enfekte insan sayısı ve yeterli koruyucu önlemlerin eksikliği gibi olumsuz faktörler yığılıp birbirini karşılıklı büyüttükçe daha hızlı ivmeleniyor. İklim bilimciler de benzer biçimde, deniz buzu ve karalardaki buz örtüsü kaybının sonucunda güneş ışınlarının daha yüksek oranda emilimi ve permafrost tabakasının erimesi yoluyla iklimdeki değişmeyi hızlandırabilecek “artktik geri besleme” gibi doğrusal olmayan etkiler konusunda bizleri uyarıyor (NE Feb.27’20).

İklim Haber'i Telegram'da Takip Edin!İklim Haber'i Linkedin'de Takip Edin!

Bu salgın, bilime güvenilmesi gerektiğini de gösterdi. Bundan böyle bilimsel kanıtlara rağmen iklim değişimini reddetmenin artık mümkün olmayacağını kestirmek zor değil. İklim değişikliğini inkar edenler, özellikle de ABD’dekiler, küresel ısınmanın bazı sonuçlarındaki belirsizlikleri, bu konuda eyleme geçmenin gereksiz olduğu konusunda bir argüman olarak şimdiye kadar kullanageldiler (NE May2’19). Bu, artık işe yaramayacaktır. Neticede tıp bilimi, iklimbilime göre daha yumuşak çizgileri olan ve daha az kesin bir bilim, kimse de koronavirüsün kötülüğünü ve hakkından gelinmesi gerektiğini sorgulamıyor. İzleyeceği yol tam bilinemese de virüsün sebep olduğu genel gidişat açıkça ortada.

Belki de daha önemlisi, virüs krizi, Batı Avrupa’nın demokratik toplumlarında bile sert ve etkili politikaların merkezi olarak kararlaştırılabileceğini, hızla uygulanabileceğini ve halk tarafından büyük oranda da kabul görebileceğini gösterdi. Bunun tersine, ABD’nin koronavirüs krizine merkezi olmayan ve parçalı tepkisinin, siyasi tercihlerin, iklim değişikliğinin aciliyetinin görülmesine ve federal düzeyde daha güçlü politikalar belirlenmesine sebep olan bir dönüşümüne yol açacak dramatik etkileri olabilir. Tüm dünyada insanların hissettiği risk duygusu, böyle bir riskin maliyeti ne olursa olsun yeterli ve doğru kararların alınması ile üstesinden gelinebileceğinin gösterilmiş olması gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde, iklim sorunu tekrar gündemin tepesine yerleştiği zaman da pek unutulacakmış gibi görünmüyor. Bu görüş “toplumların hafızası kısa sürelidir” diye eleştirilebilir. Doğru ama şanslıyız ki bu koronavirüs salgını çok doğru bir zamana denk geldi: İklim konusunda eyleme tam da şimdi geçmek gerekiyor ve bizim bu dersi unutmaya vaktimiz olmayacak (NE Aug.29’19).

Petrol sektörüne bakıldığında, koronavirüs korkusu nakliyat/taşımacılık talebinin ne kadar kırılgan olduğunu kanıtlıyor (NE Jan.2’20). Bu da hava trafiği hacminin önümüzdeki yıllarda hızla büyüyeceği yönündeki tahminlere şüpheyle yaklaşan görüşleri pekiştiriyor. Bunlar arasında uçuş-karşıtlığı/hava taşımacılığı karşıtlığı, Boeing firmasının 737 Max fiyaskosu ve başta Avrupa olmak üzere belli bölgelere yönelen kitle turizminin yarattığı gerginlik ve hayal kırıklığı sayılabilir. Ancak taşımacılık talep kırılganlığı salt hava yolculuğunun çok ötesine geçmiş durumda. Bizzat iş seyahati yapma gereğini zaten azaltmış olan dijitalizasyon şimdi artık insanların evlerinden etkin olarak çalışabileceklerini ve günde milyonlarca kilometrelik işe gidiş geliş zorunluluğundan kurtulabileceklerini gösterdi. İlaç hammaddelerinin dolaşımında yaşanan da dahil olmak üzere halihazırda yaşanan kesintiler, sanayi şirketlerini- ve devletleri- arz zincirlerini irdelemeye ve taşımacılık aleyhine, küresel değil yerel olanı desteklemeye teşvik edecektir. Bu eğilim, elektrik sektöründe, yenilenebilir kaynakların fosil yakıtlara tercih edilmesini pekiştirecektir; doğa güneş ışığını ve rüzgarı her yere bedavaya sağlamaktadır. Zengin ülkelerdeki insanlar, belki de sahip oldukları teknoloji ürünü aygıtların hepsine ihtiyaçları olmadığını bile fark edebilirler ve bu da gelecekteki ekonomik büyüme hızlarını temelden değiştirebilir.

Son olarak, süregiden petrol fiyatları savaşının akıbeti merak edilebilir. Ucuz petrol, istikrarsız ve kötü ekonomik gidişata yardımcı olabilir ama fiyatlar her hâlükârda dibe vuracaktı. Eğer bu gerçekten de iklim sorununda bardağı taşıran son damlaysa ve kritik eşiği geçtiysek, fiyatların düşük olması, virüs krizi sona erdiğinde talepte beklenen canlanmayı sağlamayı başaramayabilir. Gerçekten de, fiyatlarda tamamen düzelme hiç gerçekleşmeyebilir çünkü üretici fiyatları, tüketimi düşürmek için petrolün pahalı olması istenen bir dünyada giderek daha az önem taşıyacak. Bu da, Suudi Arabistan gibi düşük maliyetli ihracatçıların, ürettikleri petrol fazla karbon yoğun olmaya devam ettiği veya temiz teknolojilere yatırım yapmadıkları takdirde pazar garantisine sahip olamayacakları anlamına gelir. Petrol tüketicisi ülkeler, “ahlaklı olmayan” petrole, düşük üretim maliyetlerinin avantajlarını ortadan kaldıracak miktarda yüksek vergiler koyabilir ve daha yeşil rakip üreticileri tercih edebilirler.

Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.