;
Ekonomi Politika

Kömürlü Termik Santralların Hava Kirliliği Türkiye’ye 53 Milyar TL’ye Mâl Oluyor

2020 yılında özelleştirildiği için muafiyet tanınan kömürlü termik santrallardan birkaçı kükürt arıtma sistemlerine yatırım yaptı. Öte yandan yönetmeliğe uysun uymasın, azot ve kükürt giderim tesislerini tamamlamayan santrallar var. Ancak dikkatinizi şuraya çekmek istiyorum: Bu santralların hemen hepsi 30 yıldan fazla süredir işletmede ve bu zaman boyunca onlarca ton kirleticiyi ekosistem döngüsüne soktular.

YAZI: Funda GACAL, HEAL-Sağlık ve Çevre Birliği Türkiye Kıdemli Danışmanı, [email protected]

Günlük yaşamın vazgeçilmezi olan elektriğin fosil yakıtlardan üretilmesinin çevre ve sağlık sorunlarına neden olduğunu artık biliyoruz. Elektrik üretimi hem iklim değişikliğine neden olan küresel CO2 emisyonlarının hem de bir hava kirletici olan kükürt dioksitin Türkiye’de ve dünya genelinde en büyük kaynağı. Özellikle kömürden elektrik üretmek kükürt dioksitin yanı sıra partikül madde, azot oksitler, cıva gibi anne karnında dahi insan sağlığına zarar veren hava kirleticilere neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki en büyük çevresel tehdit olduğunu ilan etti. Dış ve iç ortam hava kirliliği dünyada her yıl 7 milyon erken ölüme, yani beklenen yaşam süresinden erken ölmeye yol açıyor.

HEAL-Sağlık ve Çevre Birliği 90 üye kurumuyla 53 ülkeden 200 milyondan fazla insanı temsil eden, çevre sağlığı üzerine çalışan ve kâr amacı gütmeyen uluslararası bir kuruluş. Şubat 2021’de “Kronik Kömür Kirliliği Türkiye” raporu ile Türkiye’de ilk defa kömürlü santrallar düzeyinde hava kirliliği emisyonlarına ve buna bağlı sağlık etkisi ve maliyeti tahmininde bulundu. Böyle bir araştırmanın yapılmasının nedeni kömürden elektrik üretmenin iklim değişikliğinin yanı sıra sağlık etkisinin çok büyük olduğunu rakamlarla ortaya koymak ve Türkiye’de emisyon verilerinin paylaşılmadığına dikkat çekmek.

Kömürden Elektrik Üretmenin Bedeli: Günde 13 Erken Ölüm

Rapor, 100 MW ve üzerinde kurulu güce sahip 29 kömürlü termik santralı araştırdı; 2019 yılını temel aldı ki 2019’da  elektriğin %37’si kömürden, toplam %56’sı fosil yakıtlardan üretilmişti. Araştırılan 29 kömürlü termik santral,bulundukları yere göre yerli linyit, taş kömürü, asfaltit ya da ithal taş kömürü yakıyordu. Pek çok ülkenin aksine Türkiye’de santral bazında emisyon verileri kamuya açık değil, bu nedenle gerçek zamanlı elektrik üretiminin yanı sıra hava kirliliği seviyelerini etkileyen teknik detayları da kapsamlı bir şekilde ve diğer uzmanlarla işbirliğinde bulunarak inceledik. Emisyon sonuçlarını küresel ölçekte kabul edilen hastalık risk faktörleri ve maliyetlerle değerlendirdik; tutarlı bir rakam elde edebilmek için maliyetlendirmede Türkiye’nin ekonomik parametrelerini kullandık.

Raporun temel bulgularından bazıları şöyle özetlenebilir;

  • 4818 erken ölüm
  • 3070 erken doğum
  • 26 bin 500 çocukta bronşit vakası
  • 3230 yetişkinde yeni bronşit vakası
  • 5664 hastane başvurusu
  • 237 bin 37 astım ve bronşit semptomu gösterilen gün (astım hastası çocuklarda)
  • 1 milyon 480 bin iş günü kaybı
  • 11 milyon 300 bin hasta geçirilen gün.

Bu sağlık sorunlarının maliyeti ise tüm etkilenen bölgelerde 99,37 milyar TL; sınır ötesi bu hastalık yükünü Türkiye’yle sınırlandırmaya çalışırsak 53,60 milyar TL’ye kadar maliyet getirdiği tahmin ediliyor ki bu Türkiye’nin sağlık harcamalarının %27’si.

Filtre Çözüm Değil

Filtre sistemleri kirliliği bir düzeye kadar elbette indirir ancak bu bir çözüm mü, konu burada tıkanıyor. Sorunu dört maddede özetleyebiliriz;

  1. Santrallarda filtre olması bu filtrelerin 7/24 çalışarak kirliliği sıfırladığı anlamına gelmez. En iyi filtre sistemleri bile, hava kirleticileri sadece belirli bir düzeyde azaltabilir. Ülkemizde de filtrelerle ulaşılması gereken sınır değer Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliğinde belirlenmiştir. Bu yönetmeliği diğer ülkelerle örneğin AB ile kıyaslarsak 2019 sınır değerlerinin AB 2021 sınır değerlerinin üç-beş katından daha fazla olduğunu görürüz.
  2. Bununla beraber DSÖ, hiçbir hava kirliliği düzeyinin “güvenli” olarak kabul edilemeyeceğini ve hava kirliliği ile solunum yolları ve kalp damar hastalıklar arasındaki bağlantının kesinlik kazandığını ifade ediyor.
  3. Filtrelerin verimliliğine dair soru işaretleri var çünkü zamanla eskiyorlar. Ayrıca hava kirliliği emisyonlarını filtre sistemlerinin yanı sıra yakma sistemleri ve yakılan kömürün içeriği de etkiliyor.
  4. Filtreler CO2 emisyonlarını engellemez, yani kömüre dayalı enerji üretiminin iklim değişikliğine neden olduğu gerçeğini değiştirmez.

2020 yılında özelleştirildiği için muafiyet tanınan kömürlü termik santrallarından birkaçı kükürt arıtma sistemlerine yatırım yaptı. Öte yandan yönetmeliğe uysun uymasın, azot ve kükürt giderim tesislerini tamamlamayan santrallar var. Ancak dikkatinizi şuraya çekmek istiyorum: Bu santralların hemen hepsi 30 yıldan fazla süredir işletmede, bu zaman boyunca onlarca ton kirleticiyi ekosistem döngüsüne soktular; hava kirliliğine bağlı yaklaşık 5000 erken ölüm hava kirliliğine bağlı, iklim değişikliğinin yanı sıra toprak ve su kirliliğiyle bu rakam katlandı ve hastalık yüküne neden oldu.

Sıfır Kirlilik ve Şeffaflık

Türkiye hava kirliliğinin izlenmesi için Birleşmiş Milletler Uzun Menzilli Sınır Aşan Hava Kirliliği Sözleşmesi (CLRTAP) ve Sözleşmenin EMEP Protokolü’nün tarafı. Bu nedenle her yıl düzenli olarak hava kirleticilerinin ulusal emisyon miktarları hesaplanıyor ve sözleşme sekretaryasına raporlanıyor. Ancak bir nüans var; bu raporlarda ne sadece elektrik sektöründen kaynaklı emisyonlar biliniyor ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait Emisyon Yönetim Portalı (HEY) kamuya açılıyor.

Bilmediğimiz kirlilik üzerinde nasıl analiz üretebilir, halk sağlığını korumak için planlar yapabiliriz? Rapor tam olarak bunu sorguluyor; tahminlerimiz ortada ve raporu destekleyen Çevre İçin Hekimler Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), Türk Tabipleri Birliği ve Türk Toraks Derneği gibi tıpta uzmanlık dernekleriyle emisyon verilerinin kamuya açık olmasını talep ediyoruz.

Sorunun kökten çözümü ise 30-40 yılı aşkın süredir çalışan eskimiş kömürlü termik santrallardan başlayarak santralların kapatılmasında ve yeni santralların inşa edilmemesinde. Kısacası; hem sıfır kirlilik hem de iklim değişikliği ile mücadele başlığı altında halk sağlığını gözeten bir elektrik üretim hedefinin oluşturulması gerekiyor.