;
Ekonomi Politika

“İnşaat Faaliyetlerinin Azalması Enerji Verimliliği Yatırımlarını Yavaşlatabilir”

Enerji verimliliği yatırımının, sürdürülebilirlik hedeflerini karşılamak ve enerji tedarikinde gereken çabayı azaltmak için hâlâ yeterli olmadığını söyleyen Türk Tesisat Mühendisleri (TTMD) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kemal Gani Bayraktar, “İnşaat faaliyetlerinin 2020’de daha da zayıflaması ve azalması, binalarda enerji verimlilik yatırımlarının yavaşlamasına sebep verebilir” diyor. Aynı zamanda Avrupa Isıtma, Havalandırma ve İklimlendirme Dernekleri Federasyonu (REHVA) Başkan Yardımcısı ve Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu (ISES) Başkan Yardımcısı olan Bayraktar, her şeye rağmen, dünya genelindeki politikaların toplam etkisinin, enerji verimli inşaat projelerini bazı ülkelerdeki ekonomik gerilemenin kötü etkilerinden korumaya yardımcı olabileceğini iddia ediyor.

YAZI: Bulut BAGATIR

Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Yeşil İyileşme tartışmalarında binalarda enerji verimliliğine özel bir atıf yapıldı ve belli bir bütçe belirlendi. Türkiye’de konu hakkında son gelişmeler neler? Türkiye dünyadaki bu tartışmalardan nasıl dersler çıkarabilir?

ABD Yeşil Yeni Mutabakatı yaklaşımı ve Avrupa’nın Yeşil Mutabakatı iklim değişikliği ile mücadelede karbon salımlarını azaltmayı ve yenilenebilir enerji dönüşümünü hedeflerken; Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın genel amacı,  Avrupa Birliği’nin (AB) 2050 yılına kadar dünyanın ilk “iklim açısından nötr bloku” haline gelmesi, net seragazı salımlarının sıfıra indirilmesi, ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrılmasıdır. İnşaat, biyoçeşitlilik, enerji, ulaşım ve gıda dahil olmak üzere birçokfarklı sektöre uzanan hedefleri var. Yayımlanan AB Yeşil Mutabakatı, seragazı kirliliğini aynı oranda azaltmayan ülkeler için potansiyel karbon tarifelerini içerdiği gibi; döngüsel bir ekonomi eylem planı, Emisyon Ticaret Sistemi de dahil olmak üzere iklimle ilgili tüm ilgili politikaların gözden geçirilmesi ve olası revizyonu (gerektiğinde), uyumluluktan performansa odaklanma ile birlikte Çiftlikten Çatala stratejisi, fosil yakıt sübvansiyonlarına ve vergi muafiyetlerine (havacılık, nakliye) yakından bakan Enerji Vergilendirme Direktifinin revizyonu, sürdürülebilir ve akıllı bir hareketlilik stratejisi ve hedefleri etkili ağaçlandırma ve Avrupa’da orman koruma ve restorasyonuna yönelik AB orman stratejisi yaklaşımlarını da içeriyor.

Ülkemiz, çok yönlü hazırlanmış bu stratejik plandan yararlanarak hızla ihtiyaç duyulacak süreci sahiplenici bütünleşik politikalarını, uluslararası hukuk metinlerinden de yararlanarak tamamlamalı ve yüksek hedeflerle iklim nötr olma çalışmalarını uygulamaya geçirmeli. Bununla birlikte düşük karbonlu kalkınma, döngüsel ekonomi, yenilikçi ve rekabet edebilir sanayi, yeniden beceri kazandırma ve istihdam faydaları ile dönüşümünü sürdürdüğü gibi bölgede rol model olma fırsatını da değerlendirmeli. Sanayi için Sınırda Karbon Düzenlemesi tehdit olabileceği kadar; iklim nötr kalkınma ve rekabetçiliği güçlendirmek için enerji yoğunluğunu azaltma, döngüsel üretkenlik ve kaynak yönetimi, yenilenebilir enerji odağında yetkin insan kaynağımızın katkıları ile fırsata da dönüşebilir. Temiz ve erişilebilir enerji ile bütünleşik, enerji ve kaynak verimliliği sağlanmış yeni inşa edilecek ve yenilenecek mevcut binalar yaşam, çalışma ve üretim alanlarını “iklim nötr” şekillendirirken, hem işletiminde hem de inşasında (sürdürü­lebilir malzeme üretiminden sevkine, uygulamasından kaynak yönetimine, tasarımcısından üretici ve uygulama­cısına) farklılaştığımız, yeni bir strateji belirlediğimiz habitat yaratacak. Sade­ce AB’de değil tüm dünyada şekillen­mekte olan yeni düzene, tek evimiz dünyamızın bir üyesi olan Türkiye de hem kendi hem de gezegenimizin gele­ceği için hızla uyum sağlamak zorunda.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2019 Kasım ayında yayımladığı Ener­ji Verimliliği raporu enerji verimlili­ği hızının (energy efficiency uptake) yavaşladığını ve 2018 birincil enerji yoğunluğunun 2010’dan bu yana en düşük oran olan %1,2 arttığını ortaya koymuştu. Önümüzdeki yıllardan ne­ler bekleyebiliriz?

Enerji verimliliği yatırımı, sürdürüle­bilirlik hedeflerini karşılamak ve enerji tedarikinde gereken çabayı azaltmak için hâlâ yeterli değil. İklim hedefle­rine ulaşmak için birincil enerji yo­ğunluğunun yılda ortalama %3,6 azal­tılması gerekirken, 2019’da değişim yaklaşık 2018 ile aynı %2 seviyelerin­deydi (IEA). Bina sektöründe enerji verimliliğine yönelik küresel yatırım ise 2019’da %2 arttı. Genel olarak, iki faktör bina verimliliği yatırımını belirli­yor. Birincisi, yeni binalar ve tadilatlara yapılan toplam inşaat sermayesi har­caması. İkincisi, bu sermaye harcama­larının daha fazlasını bina kodlarının üzerinde enerji performansına sahip yeni binalara yönlendirmeyi ve ısıtma soğutma sistemleri gibi enerji kullanan ekipman dahil olmak üzere mevcut stokun verimli bir şekilde yenilenmesi­ni teşvik etmeyi amaçlayan politikalar. Örneğin 2018’de güncellenen “Bina­larda Enerji Performansı Yönergesi”, yıllık yenileme oranını %3’e çıkarmayı hedefliyor.

İnşaat faaliyetlerinin 2020’de daha da zayıflaması ve azalması, binalarda enerji verimlilik yatırımlarının yavaşla­masına sebep verebilir. Yine de, dünya genelindeki politikaların toplam etkisi, enerji verimliliği inşaat projelerini bazı ülkelerdeki ekonomik gerilemenin en kötü etkilerinden korumaya yardımcı olabilir. 65’ten fazla yönetim, 2050’ye kadar net sıfır salım hedeflerini belirlemiş veya bu hedefleri değerlendirirken, özellikle kuzey yarımkürede birçok hükümetin de gündemini oluşturuyor.

Yakın gelecek karbonsuzlaşmada belirlenen stratejilerden yaygın bir şekilde yararlanılacağı ve yeniliklerin hızlanacağı bir dönemi işaret ediyor. Bunlar arasında; daha düşük ısıtma talebi için daha verimli bina elemanlarına ve yapısal iyileştirmeye yatırım, yenilenebilir elektrik desteğiyle fosil yakıtlı ısıtma ekipmanını tamamen düşük karbonlu bir şebeke ve / veya yenilenebilir enerjinin öz tüketimi ile sağlanan ısı pompaları gibi yenilikçi teknolojilerle değiştirilmesi, gaz karbonsuzlaştırma katkısıyla gazla çalışan ısıtma ekipmanının hidrojene uyarlanmış kazanlarla değiştirilmesi ve düşük karbonlu gaz dağıtımının artırılması, yenilenebilir enerjinin (biyokütle, jeotermal, güneş ısıl,..) doğrudan kullanımı, bölgesel ısıtmanın yaygınlaşarak bireysel ısıtma ekipmanının yenilenebilir kaynaklardan, ısı pompalarından ve atık ısıdan ısı sağlayan genişletilmiş bir ısı ağına bağlantılarla değiştirilmesi bulunuyor.

1 Ocak’ta yürürlüğe giren Enerji Kimlik Belgesi’nin (EKB), yaklaşık 10 aylık sürecini ve gelecekte nasıl etkileri olabileceğini değerlendirebilir misiniz?

1 Ocak 2020’den itibaren zorunlu olarak yürürlüğe giren EKB uygulaması; yeni yapılacak veya yapılmakta olan bi­naların enerji performans sınıfının en düşük C olmasına müsaade ederken, mevcut binalarda mevcut durumun enerji performans sınıflamasını belirli­yor. Enerji kullanımını azaltarak enerji performans sınıfını iyileştirmeye yöne­lik herhangi bir yaptırım gerektirmiyor. Binalarda EKB uygulamasının başladı­ğı 2011’den 2020 yılı başına kadar 200 bini mevcut, 800 bini yeni olmak üzere 1 milyon bina için EKB alınmış olup; yaklaşık 3000 A sınıfı, 272 bini B sınıfı ve 677 bini C sınıfı enerji performans değerlerinde bulunuyor.

Öte yandan yeni inşa edilecek ya da büyük ölçüde tadilat yapılacak konut ve ticari binalarda uygulanacak ısı yalı­tımı kurallarını düzenleyen ve kurallara uymadan yapılan uygulamalara göre en az %60 tasarrufu öngörerek tasarlanan TS 825 “Binalarda Isı Yalıtım Kuralla­rı” standardı da, “Binalarda Is ı Yalıtım Yönetmeliği” ile 14.06.2000 tarihinden sonra yapılacak tüm yeni binalarda mecburi standart olarak uygulanmaya başladı. Bu çerçevede; 2020 başı iti­bariyle 9,8 milyon bina ve 25,9 milyon konuta ulaşılan ülkemizde, toplam bina stokunun %17,8’inin, konut stokunun ise % 37,4’ünün “TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları”na uygun olduğu, toplam bina stokunun %10’unun da EKB’ye sahip olduğu iyimser tahminle kabul edilebilir.

Tapuda işlemler açısından aranma zorunluluğu kaldırılarak beyana bıra­kılan EKB uygulaması; yeni binalarda enerjinin etkin kullanımına yönelik eşik değeri olan bir şart olmakla birlik­te, mevcut binalarda enerji tüketimini azaltmaya yönelik yaptırımı olmayan bir durum tespiti ve tüm binaları da kapsamıyor. Sınır değerler de enerji kullanımını ve neden olacağı salımları­nı sıfırlayabilmek hedefli daha da dü­şürülmeli.

Son 10 yılda enerji ithalatımızın ülke ekonomisine bedeli 450 milyar dolar üzerinde. Tükettiğimiz enerjinin dört­te üçünden fazlasını dışarıdan ithal ediyoruz. 41,2 milyar dolar ile enerji ithalatı 2019 yılı itibariyle 202,7 milyar dolarlık toplam ithalatın %20,3’ünü teşkil ederken, 55,1 milyar dolarlık dış ticaret açığımızda da önemli etkisi bulunuyor. Dış ticaret açığımızı daha düşük seviyelere indirmek ve enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak, iklim değişikliği ile mücadelede salımları azaltmak ve dönüşümü destekleyecek istihdam yaratmak için binalardaki enerjinin etkin kullanımına yönelik önlemler, geleceğin sıfır enerji binalarını bugünden tasarlamak ve mevcut binaları dönüştürmek hem birey hem de ülke ekonomisi için büyük önem taşıyor. Geleceği bugünden inşa etmek üzere, birincil enerji tüketim sınır değerlerini daha da düşürecek yaptırımlarla tasarlanacak EKB uygulamasında; belgenin düzenlenmesi amaç değil, ülkemizin düşük karbonlu kalkınmasında iyileştirmeler için gösterge teşkil edecek araç olmalı.

İnşaat sektörünün doyumsuz ve de desteklenen büyüme ve betonlaştırma arzusu, kentlerin ve konutların sürdürülebilir olması önündeki en büyük engellerden biri olarak görülüyor. Bunu tersine çevirmek, kolektif bir şekilde sürdürülebilir bir kent ve çevre için neler yapılabilir?

2003’ten 2015’e 1 milyar artarak 7,3 milyara ulaşan dünya nüfusunun 2030’da 8,5 milyarı, 2050’de ise 9,7 milyarı aşması beklenirken, büyümenin gelişmekte olan ve karbon temelli enerji kaynaklarına bağımlı Afrika ve Asya kıtalarında gerçekleşeceği öngörülüyor. 78,7 milyon olan Türkiye nüfusunun da sırasıyla 87,7 ve 95,8 milyona ulaşacağı bekleniyor. 2014’te nüfusun %54’ünün yaşadığı şehirlerin 2050 yılında %66’sını barındıracağı öngörülüyor ve hızlı büyüyecek Afrika ve Asya’da halen %40 ve 48 olan şehirleşmenin, %56 ve 64’e ulaşacağı tahmin ediliyor. 2050’de dünya şehir nüfusunun 2,5 milyar artarak 6,3 milyar kişiye ev sahipliği yapacağı ve bu artışın %90’ının da Afrika ve Asya’da gerçekleşeceği düşünülüyor. Türkiye’de de %73 olan şehir nüfusunun %84’e ulaşacağı öngörülüyor. Nüfusu 10 milyondan fazla olan (28’i mega olmak üzere 1 milyonun üzerinde) toplam 488 şehrin, 2030’da dünya nüfusunun yaklaşık %50’sini barındıracak (41’i megaşehir olmak üzere) 662 şehre erişeceği BM tarafından belirtiliyor. Gelişmiş ülkelerde yerel yönetimler inisiyatif alarak karbon nötr, döngüsellik ve biyoçeşitlilik temelli kalkınma süreçlerini içselleştiriyor ve şehirlerini bu yönde farklılaştırıyorlar. Örneğin dünyada en az 100 şehir, yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik kullanımını %70’in üzerine çıkardı. Bu çerçevede sürdürülebilir gelişmenin şehirlerde başarısını sağlayacak ve geleceğin enerji etkin, çoklu konforlu, çevre dostu şehirlerini tasarlayacak politikalar da önem kazanıyor. Gelecekte sağlanmak istenen küresel amaçlar, bugünden uygulamaya geçirilecek önlemlerle başarılabilecek. Sürdürülebilir şehirlerin yaratılmasına yönelik, tüm disiplinlerin işbirliğine ve vakit kaybetmeden dayanışma ile gerekli dönüşüm için çalışmalara başlanmasına ihtiyaç var. Talebin yönetiminde, enerji verimliliği uygulamalarında, yenilenebilir enerji kullanımında, döngüsellik ve kaynak yönetiminde ülkemiz için hem yerel yaygınlaşma hem de yenilikçi yaklaşımlar acil bir şekilde ele alınmalı.