;
Ekonomi Politika

İklim Kriziyle Mücadele: COVID-19 Sonrası Dünya Normale Dönebilecek mi?

İçinden geçtiğimiz bu zamanlar, adalet, sağlık ve sürdürülebilirlik üzerine kurulmuş yeni bir ekonomik mutabakat oluşturmak için kullanılmalı.

YAZI: Adrienne Buller

Çeviri: Elif Baknalı

Devam eden sağlık sorunları ve ekonomik kriz etkileri, şaşırtıcı netlikle kolektif önceliklerimizi ortaya koydu. Birleşik Krallık’ta topluluklar 750.000’den fazla gönüllü ile Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) ve yardım grupları için ortak dayanışma sergiledi. Tıpkı Wuhan’daki sağlık personellerinin gönüllü çabalarından Toronto’da oluşturulan “care mongering” hareketi gibi bu eylemler dünya çapında yayılmaya devam etti. Birçok bakımdan ise bu krizle birlikte benzer şeyleri istediğimizi hatırladık: Güvenlik, sağlık, refah. Ancak halkın dayanışma gösterdiği yerde, hükümetlerin tepkisi farklı bir gerçeği yansıtıyor ve iklim krizini nasıl ele alabileceğimize dair üzücü bir uyarı niteliğinde.

Dünyanın önde gelen ekonomileri söz konusu olduğunda, öncelikler arasında rant ekonomisi ve varlıklı “Küresel Kuzey” ulusları yer alıyor.İktisatçılar şimdiden uyarıyor. 2008 krizinden sonra olduğu gibi, sıkı koşullar ve ekonomide önemli yapısal değişiklikler olmaksızın, merkez bankalarından benzeri görülmemiş bir para akışı yaratılacak, bu durum da “amaca uygun olmayan” ve cepleri astarlayan bir finansal sistemin girdabı ile sonuçlanacak.

Bu arada, yurt içindeki komşular arasında sergilenen dayanışma ulus devletler arasında gözlenmiyor gibi görünüyor: AB’de, en yoksul Avrupa ülkelerini destekleyecek bir coronabond önerisine, Avusturya, Almanya ve Hollanda da dahil olmak üzere “tutumlu” devletler karşı çıktı.

Birçok yönden salgın, küresel ekonomideki derin kırıkları, kırılganlıkları ve güç dengesizliklerini ortaya çıkardı. Aynı zamanda, hangi grupların kriz zamanlarında ilk olarak korunacağını ve hangi grupların çıkarlarına öncelik verildiğini de gösteren ağır bir ders oldu. Hep birlikte birlik olarak çoğunluğu yaratabiliriz ancak ayrı bir havuzda yer alan yatırımcıların, büyük şirketlerin ve “Küresel Kuzey’in” güçlü hükümetlerinin de bu çoğunluğun içinde yer alması şart.

İklim krizi büyük önem taşıyorken, mevcut salgının eşitsizlikleri ve güvensizlikleri de genişletmesi muhtemel görünüyor. İklim ve çevresel tahribatın farklı olacağı iddia edilse de, ABD’li gazeteci Melody Schreiber’in da yazdığı gibi, muhtemelen “şok edici” şekilde gerçekleşecek aşırı kuraklık, orman yangını, ekin yetmezliği, salgın hastalıklar gibi ani krizler, tahribat ilerledikçe hem daha sık hem de daha ciddi boyutlarda gerçekleşecek. Felaketler karşısında en güvenli ve en makul yaklaşım, bilinen tehditleri öngörmek ve kaçınılmaz şoklar meydana geldiğinde hem onları hafifletmek hem de eski durumuna getirmek için elimizden geleni yapmak.

Ancak tehdit içeren durumlar da var; 2008 mali krizinden sonra olduğu gibi, şu anda mevcut kriz nedeniyle karbon emisyonlarında yaşanan önemli düşüşten daha büyük büyük bir artışa neden olacak ekonomik teşvik paketleri sunulması. Bu şekilde de karbon yoğun endüstriler devlet tarafından finanse edilen yaşam desteğine yerleştirilecek ve yenilenebilir enerjiye yatırımın çökmesine izin verirken çevresel düzenlemeleri yürürlükten kaldırma konusunda kurumsal talepler de kabul edilecek. Borçların affı yerine, kriz sonrası kendilerini yeniden inşa etmeye çalışan “Küresel Güney” hükümetleri artan borçlanma maliyetleriyle kalabilir. Sosyal güvenliği güçlendirmek ve bunu bir kazanç olarak görmek yerine, onu daha da aşındırabiliriz.

Alternatif olarak bu durumu dönüm noktası olarak görüp, daha adil ve daha dayanıklı bir gelecek tasarlayarak gelecek yıllarda yaşanma ihtimali olan benzer trajedileri önlemek için elimizden gelen her şeyi yapabiliriz.

Fosil yakıt veya havacılık gibi endüstrilerde, hem devlet borçlanmasının hem de cari hisse fiyatlarının düşük maliyeti, onları kamulaştırmak ve karbonsuz bir geleceğe geçişlerini adil bir şekilde yönetmek için kullanılabilir. Kriz sonrası teşvikler, yeşil altyapıya ve sağlık ve sosyal bakım gibi doğal olarak düşük karbonlu iş biçimlerine yönelmeli. İklim krizine karşı en savunmasız olan ülkelerin buna karşı dayanıklılık geliştirmelerine olanak tanımak için borçlar düşürülmeli. Ve kemer sıkmayı bir zorunluluktan ziyade ideolojik bir seçenek olarak ortaya koyduktan sonra, bu hataların asla tekrarlanmamasını ve sosyal güvenlik ağlarının da güçlendirilmesini sağlamalıyız.

Bir krizi yaşamak aynı zamanda birden çok alternatifle de yüzleşmek anlamına geliyor. Bu krizden sonra normale dönme arzusu son derece makul olacak. Ailelerimizi ve dostlarımızı görme, kamusal alanların, doğanın ve kültürün tadını çıkarma gibi açılardan normale dönüş içtenlikle hoş karşılanacak. Ancak, önümüzdeki yıllarda bu bir tür “normal” in tadını çıkarmak için iklim ve çevresel tahribatla da yüzleşiyor olacağız. Hükümetlerimizin bu krize tepkisi, bir sonraki krizle boğuşacağımız koşulları belirleyecek. Şimdi sahip olmak istediğimiz geleceği seçme zamanı.

Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.