;
Ekonomi Politika

İklim Eylemini İçermeyen Ekonomik Kalkınma Mümkün Değil

COVID-19 karantinaları, emisyonlarda düşüşlerin yanı sıra daha az seyahat ve tüketim alışkanlıkları getirerek yeni sosyal değerler kazanmamıza sebep oldu. Eğer bu gelişmeler korunursa, Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak bir hayal olmaktan çıkacak.

Haber: Janice Golding

Çeviri: Çisil Sevinç

Pek çok kişiye göre, COVID-19 karantinaları geçici süreyle de olsa gezegenin nefes almasına olanak sağladı.

Endüstriyel üretimin azaldığı, uçuşların ve kara yolu taşımacılığının durma noktasına geldiği bu günler, seragazı emisyonlarında da keskin düşüşlere sebep oldu. Çoğumuz hayatında daha önce hiç böyle bir deneyim yaşamamıştı.

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’nın paylaştığı uydu görüntülerine göre, küresel salgın başladığından beri hava kalitesinde gözle görülür bir artış yaşandı.

Avrupa Birliği’nin (AB) öngörüler sonucu hazırladığı modellemelere göre, AB’deki emisyonlar 2020 emisyon hedeflerinin %24.4 altında seyredebilir. Çin’de ise emisyon miktarı 200 milyon metrik ton CO2’ye düşerek Şubat ayında salgın öncesi döneme göre %25’lik bir daralmaya sebep oldu.

Bu düşüşler, hava kalitesi ve iklim değişikliği konularında etkileyici ve hızlı başarılara ulaşılabileceğinin birer kanıtı niteliğinde.

İngiltere merkezli düşünce kuruluşu Carbon Brief, küresel emisyonların azaldığı bu dönemin küresel salgının devam etmesi durumunda 2020 sonuna kadar %5.5’lik bir düşüşe yol açacağını tahmin ediyor.

2016’daki Dünya gününde imzalanan Paris Anlaşması için de yeni umutlar doğmuş oldu. Anlaşmanın 2030 yılına kadar emisyonların yarılanması ve 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşma hedefleri hâlâ gerçekleştirilebilir.

Ancak, 2020 yılındaki Dünya gününde iklim değişikliği konusunda yaşanan olumlu gelişmelerle birlikte küresel salgının çok daha kötücül sonuçları da deneyimlendi. Yüz binlerce insan hayatını kaybetti, psikolojik travmalar sonucu aile içi şiddette artışlar meydana geldi ve gelir kayıpları yaşandı.

Salgının bir başka sonucu olarak da, 21 Nisan’da yaşanan tarihi bir düşüşle petrol talebinde sıfır noktasına ulaşıldı. Ülkelerin ekonomilerini kalkındırmak için getireceği önlemler, Paris Anlaşması’nın küresel hedeflerinin göz ardı edilmesine sebep olabilir.

Ucuz petrol taleplerindeki artış çevreye ölümcül tahribatlar bırakabilir.

Ekonomiler geri sıçrayışa geçtikçe, karbon emisyonları da salgın öncesi seviyelere yükselebilir, hatta 2008 – 2009 finansal krizinde olduğu gibi bu seviyelerin üzerine dahi çıkabilir.

Aynı hataların tekrar edilmemesi için ülkelerin geçmişten bir ders çıkarması ve Paris Anlaşması ve BM 2030 Gündemi’nin getirdiği hedeflere yönelik adımlar atılması gerekiyor.

Öte yandan, değişikliğin tohumlarının atılmaya başlandığı da söylenebilir.

Karantinalar, hava kirliliğinin fazla olduğu şehirlerde havanın temizlenmesiyle güzelleşen manzaraları beraberinde getirdi. İnsanlık bu şekilde, ülkelerin sürdürülebilir yaşamları teşvik etiği takdirde gezegenimizin ne denli güzelleşebileceğini kısa süreli de olsa deneyimledi.

İnsanlar nasıl birlik olunacağını öğrendi ve daha az abartılı yaşam, aşırı tüketimin azalması ve sürdürülebilir yaşam stili gibi yeni sosyal değerler edinildi.

Şanslı olanlar evlerinden çalışarak, daha az dışarıda yemek yiyerek ve daha az seyahat ederek karbon ayak izlerini azalttı.

Sosyal değerlerdeki dönüşümleri destekleyecek ve iklim konusundaki olumlu gelişmeleri koruyacak küresel bir işbirliğine ihtiyaç var. Bunun anlamı, düşük karbonlu bir ekonomi için çok daha sıkı çalışılması gerektiği.

Gezegeni yeniden inşa etmek ve küresel kalkınmanın çok gerisinde kalmış insanların hayat koşullarını daha iyi hale getirmek için yenilenmiş taahhütler getirilmesi gerekiyor.

Bu hareket, teşvik paketlerine, birlik fonlarına ve sosyoekonomik COVID-19 önlemlerine iklim eylemini ve doğa bazlı çözümleri ekleyerek başlatılabilir.

Haberin aslına buradan ulaşabilirsiniz.