;
Politika

Glasgow Anlaşmasının İklim için Bir Kazanım Olup Olmadığını Zaman Gösterecek

BM iklim zirvesi, küresel ısınmayı 1.5 derecede sınırlayarak, dünyaya iklim değişikliğinin en kötü etkilerini önleme şansı verecek bir anlaşmayı güvence altına almayı amaçlıyordu.

Zirvenin Birleşik Krallık’taki ev sahibi, katılımcıları ve gözlemcilerine göre, anlaşma 1.5 derece çıtasını çok az aştı ve nihai başarısı, hükümetlerin gelecekteki eylemleri tarafından belirlenecek.

Zirvenin başkanı Alok Sharma Cumartesi günü anlaşmanın kabul edilmesinin ardından geç saatlerde yaptığı açıklamada, “Sanırım bugün, güvenilir bir şekilde 1.5 dereceyi ulaşılabilecek seviyede tuttuğumuzu söyleyebiliriz. Ancak nabzı zayıf ve ancak sözlerimizi tutarsak hayatta kalacağız” dedi.

Yaklaşık 200 ülke tarafından desteklenen anlaşma, ilk kez, insan kaynaklı küresel ısınmanın en büyük itici gücü olan fosil yakıtları açıkça hedef aldı, hükümetlerden emisyon kesintilerini hızlandırmalarını istedi ve iklim değişikliği ile mücadele eden yoksul ülkeler için daha fazla para sözü verdi.

Ayrıca, otomobil ve uçaklardan kaynaklanan emisyonları temizlemek, güçlü sera gazı metanını dizginlemek, ormanları korumak ve yeşil finansmanı desteklemek için ülkelerden, şirketlerden ve yatırımcılardan gönüllü taahhütler ve anlaşmalar başlattı.

Ancak anlaşma tavizlerle doluydu ve daha hızlı eylem isteyen zengin ülkelerden, kaynak zengini gelişmekte olan ülkelere ve alçak ada devletlerine kadar tüm tarafları tatminsiz bıraktı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Onaylanan metinler tavizlerle dolu. Bugünün dünyasındaki çıkarları, koşulları, çelişkileri ve siyasi iradenin durumunu yansıtıyorlar” dedi.

Bu da dünyayı son derece savunmasız bırakıyor.

“Hala iklim felaketinin kapısını çalıyoruz. Acil durum moduna geçme zamanı” dedi.

Hedefler

Zirve, ısınmayı 1.5 derece ile sınırlayacak net bir yol belirlemek için ülkelerden yeterli emisyon azaltma sözü alamadı. Bunun yerine, etkinlikte temsil edilen yaklaşık 200 ülke için gelecek yıl aradaki açığı kapatmak için taahhütlerini artırma konusunda bir anlaşma yaptı.

Açık çok büyük. Hükümetlerin bu 10 yılda emisyonları azaltma konusundaki mevcut taahhütleri, 2,4 derece ısınmaya yol açacak.

1.5 derece hedefine uyum sağlamak için ülkelerin 2030 yılına kadar karbondioksit emisyonlarını 2010 seviyelerine göre %45 oranında azaltmaları gerekiyor. Mevcut planlar çerçevesinde emisyonlar 2030’a kadar yaklaşık %14 artacak.

Çevre grubu Avaaz’ın CEO’su Bert Wander, “COP26’daki tavizler 1.5 hedefini ulaşılabilir tutuyor ancak her şey halen pamuk ipliğine bağlı” dedi.

Dünyanın en büyük karbondioksit yayıcısı olan Çin, geçen hafta ABD ile yaptığı ortak açıklamada, kömür kullanımını azaltarak, metanla mücadele ederek ve ormanları koruyarak emisyonları azaltma çabalarını hızlandıracağını duyurdu. Ancak planlarına dair çok az detay paylaşıldı.

Çin aynı zamanda Glasgow anlaşması metninde fosil yakıtları hedef alan dili sulandıran kaynak zengini gelişmekte olan bir grup ülke arasındaydı.

Taslak, ülkeleri kömür kullanımını ve fosil yakıt sübvansiyonlarını aşamalı olarak kaldırmaya çağırdı. Ancak müzakereler devam ederken kelimeler değişti: Kömür “unabated (( bu terim, son yıllarda kirlilik kontrolüne yönelik düzenleyici yaklaşımlarda kullanılıyor- karbon tutulmasını sağlayacak teknolojiye sahip olmayan santrallar) kömür” haline geldi ve emisyon yakalama teknolojisini kullanan kömürün kullanımı için alan bıraktı.

Sübvansiyonlar, hangi tür sübvansiyonların verimsiz sayıldığına dair bir tanım olmaksızın “verimsiz sübvansiyonlar” haline geldi ve hükümetlere petrol, gaz ve kömürü finanse etmeye devam etmeleri için kıvrak bir alan sağladı.

Anlaşmanın kabul edilmesinden hemen önce Hindistan ve Çin’in son dakika müdahalesi ile, kömürden “kademeli çıkış”, “kademeli azaltım” olarak değiştirildi.

Adalet ve Finansman

Glasgow anlaşması, yoksul ülkeler ile zengin ve güçlü muadilleri arasında tartışmalı bir konu olan finans konusunda karışık bir yaklaşım sundu.

Finansman, adalet meselesine ve tarihsel emisyonları iklim değişikliğine neden olmaktan büyük ölçüde sorumlu olan zengin ulusların dünyanın en yoksul ülkelerine dayattığı maliyetleri ödeyip ödemeyeceklerine bağlı.

Anlaşma biraz ilerleme kaydetti. Gelişmiş ülkelerden “2025 yılına kadar 2019 seviyelerine göre gelişmekte olan ülkelerin uyum için toplu iklim finansmanı tedariklerini en az ikiye katlamaları” istendi.

Ayrıca sözleşmede ilk kez “kayıp ve hasar”dan bahsedildi. Kayıp ve hasar, ülkelerin yıllardır tazminat talep ettiği iklim kaynaklı afetlerden halihazırda karşı karşıya kaldıkları maliyetleri ifade ediyor.

Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve diğer zengin ulusların direnişinden sonra, anlaşma bu tazminat için fon sağlayamadı.

Dünyanın en savunmasız ülkeleri nihai anlaşmayı isteksizce destekledi. Antigua ve Barbuda müzakerecisi Lia Nicholson, ülkesinin ve diğer küçük ada devletlerinin sıkıntılarını dile getirmeye devam edeceğini söyledi.

Zengin ülkeler, iklim finansmanında 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar sağlama konusunda 2009’da verilen sözü yerine getiremediler ve bu, yoksul ülkeleri vaat edilen nakit paranın gelmeyeceği konusunda temkinli hale getirdi. Şimdi 2023 yılına kadar 100 milyar doları aktarmayı hedefliyorlar.