;
Politika

Dünya Günü’nde Çevresel Felaketi Önlemek İçin Dört Politika Önerisi

University College London ve University of Leeds’de küresel değişim bilimi profesörü olan Simon Lewis, Dünya Günü’nde, iklim felaketini önlemek için dört evrensel politika önerisini tartışıyor. 

Yazı: Simon Lewis*

Çeviri: Gülce Demirer

Bugün, bize insanlığın karşı karşıya olduğu korkunç çıkmazları durdurma ve bunlarla yüzleşme fırsatı vermesi gereken Dünya Günü. Mikroplastikleri yiyoruz, kirli havayı soluyoruz ve diğer yaşam formlarının yok oluşunu izliyoruz. Kesişen yoksulluk, sağlık, iklim ve biyolojik çeşitlilik krizleriyle karşı karşıyayız. Küresel çıkmazımız, zenginlerin tüketiminin bizi gezegenin yıkımına sürüklemesi, ancak milyarlarca insan yoksulluk içinde yaşıyor ve iyi yaşamak için daha fazlasını tüketmeye ihtiyaç duyuyor. Bu döngüde, “başarı”nın herhangi bir versiyonu yalnızca felaketi hızlandırıyor.

Bu muammayı çözmek, yalnızca yüksek tüketimli yaşam tarzlarının etkisini azaltmaktan çok daha fazlasını gerektiriyor. Benzer şekilde, verimliliği artırmaya odaklanmak kaynak kullanımını da artırma eğiliminde: Arabaları çalıştırmayı daha ucuz hale getirince insanlar daha fazla kullanıyor.

Bu zorluğa karşı yükselen herhangi bir çözümün özü, toplumu adil ve sürdürülebilir bir yola yönlendiren iç içe geçmiş politikalar olmalı. İnsanların refahını ve özgürlüklerini en üst düzeye çıkarmak, temel teknolojik yenilikleri teşvik etmek ve toplumu dünyanın sınırları dahilinde etki etmesine izin vermek için birlikte çalışan dört politika aşağıda yer alıyor. Merkezinde insan onuru ve her zamankinden daha büyük üretim ve tüketim dinamiğini kırma var. Birlikte, bugünün küresel ekonomisi olan kıyamet makinesine hızla, yeniden yön verebilirler.

İlk politika, her vatandaşa koşulsuz olarak, geçim ihtiyaçlarının üzerinde bir düzeyde mali ödeme yapıldığı evrensel temel gelir (UBI). İş ve tüketim arasındaki bağı koparmak için UBI’ye ihtiyaç var. Hepimizin işte her zamankinden daha üretken olması gerektiğine dair sürekli bir farkındalık var, aksi takdirde başka biri işimizi alacaktır. Buna cevaben ise hepimiz şunu söyledik: Çok çalışıyorum, bu yüzden o lüks yemeği, yeni aleti veya uzun süreli tatili hak ediyorum. Artan tüketim, işte her zamankinden daha üretken olmanın ödülüdür. Gerçekten de, seçimlerimiz ne olursa olsun, işte her zamankinden daha üretken olmamız gerektiğini bildiğimizde tüketimimizi azaltmak pek mantıklı değil.

UBI’nin tembelliğe yol açabileceği korkusu ise temelsiz. UBI’nin küçük ölçekli denemeleri, insanların çok çalıştığını ve daha girişimci faaliyetlerde bulunduğunu gösteriyor. En önemlisi, UBI alıcıları daha düşük kaygı, stres ve sağlık sorunları yaşıyor. UBI, yeterince iyi bir maaş ödenmediği sürece insanların istemedikleri bir işe hayır demesine de olanak sağlıyor. İnsanlar ayrıca okuyabilecekleri veya yeniden eğitim alabilecekleri için normalde erişilemeyen fırsatlara da evet diyebilirler. Ve açıkça, başkalarına değer vermekten, iyi yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz şeyleri üretmeye kadar yapılacak muazzam miktarda iş var. UBI ile, her zamankinden daha fazla tüketmek için daha çok çalışmak yerine, giderek daha fazla önemli olduğunu düşündüğümüz işleri seçebiliriz.

İkinci politika çerçevesi ise benim evrensel paylaşılan hizmetler olarak adlandırdığım çerçeve. Başkaları da evrensel temel hizmetleri savundu, ancak ihtiyaç duyulan şeyin temelin çok ötesinde olması gerekiyor. Sağlık hizmetlerinden eğitime kadar pek çok ülke bunlardan bazılarına sahip. Bunlar herkesin ihtiyaç duyduğu hizmetlerdir ve herkese sunulmasının toplum çapında etkileri vardır. Temelde sağlık, eğitim, enerji, barınma ve eğlence olan bu hizmetlerin sağlanması, ölçek ekonomileri nedeniyle finansal maliyetleri ve çevresel maliyetleri evrensel olarak önemli ölçüde düşürebilir. Bu tür evrensel hizmetler, toplumları daha eşit hale getirir ve eğer iki politika daha yürürlüğe konulursa onları daha fazla sürdürülebilirliğe doğru da yönlendirebilir.

Üçüncü politika, yasal olarak bağlayıcı olan sürekli azalan karbon bütçeleri yoluyla iklim acil durumunun üstesinden gelmeyi amaçlıyor. Bu çerçeve, 2008 İklim Değişikliği Yasası’nı takiben İngiltere’de mevcut. Hükümet, İngiltere’nin karbon emisyonlarını bir karbon bütçesi dahilinde düşürmeli. Bu beş yıllık bütçeler 2050 itibarıyla sıfır tahsise düşüyor. Bu yasa aynı zamanda verileri analiz eden ve hükümete ardışık her bir karbon bütçesine nasıl ulaşılacağı konusunda tavsiyelerde bulunan bağımsız bir yasal organ da oluşturdu. Öneriler, belirli sektörler için yeni mevzuatla sonuçlanıyor ve uzun vadeli hedef net sıfır emisyon olduğundan teknolojik yeniliği de yönlendiriyor. Sonuç olarak İngiltere karbon emisyonlarını azaltmada dünya lideri.

Dördüncü politika, azalan bütçe ilkesini kullanır, ancak enerji üretimi yerine malzeme kullanımını ele alır. Benzer şekilde, “plastik kullanım bütçelerinin” azalması, toplumu plastik kirliliğini ortadan kaldıracak bir yola sokabilir. Aynı ilke, madencilikten kaynaklanan hasarı sınırlamak için metal kullanımının üstesinden gelebilir. Bir ülkenin tükettiği gıdayı üretmek için kullanılan toplam arazi miktarı için bir bütçe, biyoçeşitlilik kaybını durdurmak için merkezi olarak tarımın ayakizini sınırlayabilir. Karbon emisyonlarında olduğu gibi, bilim insanları artık plastik, metal ve gıda üretimini ve kullanımını takip edebiliyor. Bilimsel izleme ve yeni “düşen bütçe” politikaları, materyal kullanımını gezegenin üst sınırları içinde tutabilir.

Bu dört politika hedefi hep birlikte insanların refahını artıracak ve çevresel etkilerimizi azaltacaktır. Yeni değiller, çok radikal de değiller. Örneğin, birçok ülkede emeklilerin gelirlerini şimdiden temin ediyoruz, sağlık hizmetleri bazı ülkelerde evrensel ve azalan karbon bütçeleri, günümüzün enerji geçişine yardımcı olmak için kullanılıyor.

Ama bunları nasıl ödeyeceğiz? Güçlü konuma sahip olanların değişime ilk tepkisi, maliyetlerin çok yüksek olduğunu tartışmak. Ancak nadiren böyle. İklim değişikliğiyle mücadelenin yüksek maliyetleri hakkında yirmi yıllık tartışmalardan sonra, McKinsey’nin danışmanları, Avrupa’nın 2050 itibarıyla net sıfır emisyona ulaşma maliyetinin net sıfır olduğunu bildirdi. Yatırımlar kelimenin tam anlamıyla kendi masraflarını karşılıyor. Gelir artırma seçenekleri, dört politikanın daha ucuza uygulanmasına da yardımcı olabilir; bunlara, gelir sahiplerinin mali işlemleri üzerindeki vergileri ve yüksek enerji veya malzeme kullanımı dahil. Ancak elbette, popüler protesto hareketlerinin ve siyasi partilerin baskısı olmadan hiçbir şey değişmeyecek.

Yine de küresel sorunlara nasıl yanıt verileceğine dair sistematik düşünme hızla artıyor. COVID-19 salgını, aslında toplumun, çevrenin “dışında” olmadığını grafiksel olarak ortaya koyarak yeni bir ciddiyet yarattı. “Dışarısı” diye bir şey olmadığında, serveti kendinize saklamak için vergi ve düzenlemelerden kaçınmanın neoliberal mantığı gittikçe daha az mantıklı geliyor. Siyasi baskı ve akıllı politikalarla, yüzyıllardır insanları ve çevreyi sömüren yeni bir evrenselliğe ulaşılabilir. Bu şüphesiz ki çok zor bir görev, ancak başarısız olmayı göze alamayız.

*Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.