;
Bilim

Derin Marmara Yaşam Mücadelesi Veriyor!

marmara
FOTO: WWF Türkiye

Yaklaşık yarım asırlık ölçümler, Marmara’nın derinlerinde “doğal” kabul edilen oksijen yetersizliğinin, yoğun insan kaynaklı baskılar nedeniyle hızla oksijensizleşme, hatta yer yer sıfır oksijen koşullarına dönüştüğünü ortaya koyuyor.

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) 2025 yılının sonuna gelirken oksijensizleşme (hipoksiya) ve yer yer sıfır oksijen (anoksiya) koşullarına sürüklenen Marmara Denizi’nde, hassas türler arasında yer alan ve ekosistemin dengesini koruyan köpekbalıklarının korunması gerekliliğine dikkat çekti. WWF-Türkiye Kıkırdaklı Balıklar Danışmanı Dr. Hakan Kabasakal da Marmara Denizi’nin derin sularında giderek artan oksijensizleşmenin köpekbalıklarının yanı sıra tüm biyoçeşitliliği tehdit ettiğini ve koruma çabalarını zorlaştırdığını belirtti.

Deniz suyunda çözünmüş oksijenin 2 mg/L’nin (ya da 80 µM) altına düşmesiyle tanımlanan oksijensizleşme (hipoksiya), oksijen soluyan tüm deniz canlıları için kritik bir tehdit oluşturuyor. Marmara Denizi gibi insan faaliyetlerinden yoğun biçimde etkilenen ekosistemlerde oksijensizleşme (hipoksiya), deniz tabanında oksijenin sıfıra yaklaştığı ölüm bölgelerinin oluşmasına yol açarak biyoçeşitliliği dramatik biçimde düşürüyor. Özellikle dip balıkları için büyük bir yaşam baskısı yaratan oksijen kısıtlı bölgeler, hassas türlerin hızla azalmasına sebep oluyor.

Yaklaşık yarım asırlık ölçümler, Marmara’nın derinlerinde “doğal” kabul edilen oksijen yetersizliğinin, yoğun insan kaynaklı baskılar nedeniyle hızla oksijensizleşme (hipoksiya), hatta yer yer sıfır oksijen (anoksiya) koşullarına dönüştüğünü ortaya koyuyor. İç denizi çevreleyen milyonluk kentlerin ve endüstriyel tesislerin atıkları ile tarım kimyasalları taşıyan akarsular bu süreci şiddetlendirerek derin Marmara’yı bir ölüm bölgesine dönüştürüyor.

Hakan Kabasakal: “Marmara’da Yaşam Umutlarını Güçlendirmek Birlikte Mümkün”

WWF-Türkiye Kıkırdaklı Balıklar Danışmanı Dr. Hakan Kabasakal derin Marmara’nın hızla geri dönüşü zor bir eşikten geçmekte olduğuna dikkat çekerek, “Yaşamak için direnen hassas türleri desteklemek ve ekolojik direnişe katılmak, Marmara Denizi’nin geleceği için kritik önemde. Doğru politikalar, güçlü toplumsal farkındalık ve kararlı adımlarla ‘derin Marmara’da’ yaşam umutlarını güçlendirmek birlikte mümkün. Daha etkili atık yönetimi yapılması, toplumda çevre farkındalığının artırılması, derinlerdeki yaşamın görünür kılınması ve hassas türler üzerindeki hedef dışı av baskısının azaltılması için kamuoyu oluşturulması hayati önemde. Marmara’nın karanlık katmanlarında yaşam için direnen türlerin geleceği, insanların bugün vereceği kararlara bağlı” dedi.

Son yıllarda mezofotik kuşakta 300 metreye kadar indirilen robot kameralar, karanlık mercan bahçelerinde dolaşırken görüntülenen köpekbalıkları sayesinde derin Marmara’daki yaşam direnişini gözler önüne serdi. Altı yarıklı bozcamgöz (Hexanchus griseus), yutucu köpekbalığı (Centrophorus uyato) ve domuz köpekbalığı (Oxynotus centrina), oksijenin neredeyse yok olduğu bu katmanlarda yaşam mücadelesi veren kırılgan avcı türlerin başında geliyor. Ancak Marmara Denizi’nin derin sularında süren oksijensizleşme, bu türleri koruma çabalarını giderek zorlaştırıyor.

İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e ve Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi’ne açılan Marmara Denizi, Türk Boğazlar Sistemi olarak tanımlanan ekosistem bütününün merkezinde yer alıyor. Yüz ölçümü 11.500 km² olan bu yarı kapalı iç denizin en derin noktası Çınarcık Çukuru’nda 1.390 metreye ulaşıyor. Hidrografik yapısı büyük ölçüde boğazlar aracılığıyla gerçekleşen su değişimleri tarafından belirlenen Marmara’nın en karakteristik özelliği ise haloklin altı katmanlarda süregelen oksijen yetersizliği. Bu doğal süreçlerin geçmişi yaklaşık 3.000 yıl öncesine dayanıyor.