;
Politika

“Başka Bir Dünya Talep Ederken Daha Cesur Olmalıyız”

YUVA Derneği Direktörü Erdem Vardar, kömürlü termik santralların artık miadını doldurmuş ve dünyayı felakete sürükleyen bir teknoloji olduğunu,  özellikle bu santralların çevresinde yaşayanların büyük ölçüde anladığını ifade ederken, şimdi bunun daha geniş kesimlere ve özellikle de enerji yatırımları konusunda çalışan karar alıcılara anlatılması gerektiğini söylüyor.

Öncelikle pandemiden konuşmadan söze girmek olmaz. 2020 yılı boyunca herkesin planlarını altüst eden pandeminin, sizin çalışmalarınız ve sürdürülebilirlik açısından nasıl bir etkisi oldu?

YUVA olarak bildiğiniz gibi çevresel südürülebilirlik ve yoksulluğun azaltılması alanlarında bütüncül çözümler üretmeye çalışıyoruz. Pandeminin en büyük etkisi yoksulluk ve eğitime erişim alanlarında yaptığımız çalışmalarda büyük bir gerilemeye yol açması oldu. Aslında bu sadece bizi etkilemedi, tüm dünyada Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada büyük gerilemeler yaşanıyor. Çevre konusunda bile fosil yakıt kullanımı azalıyor, sokaklar vahşi yaşama kalıyor diye yaşanan sevinç gittikçe yerini her tarafı kaplayan tek kullanımlık plastikler ve artan özel ulaşımla gelen kirliliğe bıraktı. En dezavantajlı kesimlerin gelirlerinin artması için yaptığımız çalışmalarla elde ettiğimiz kazanımlar, kayıt dışı çalışanların işlerini kaybetmesiyle bu kesimlerin kendine yeterliliklerini önemli ölçüde etkiledi. Okulların kapanması hem bizim de çalıştığımız düşük gelirli aileleri hem de tüm çocukları etkilemiş durumda. Uzaktan eğitime erişimin zorluğu ve alınan eğitimin kalitesinin düşmesi çocukların öğrenme motivasyonunu azaltıyor ve bu çocukların eğitime devamı konusunda bizi gelecek için de endişelendiriyor.

Genel anlamda çalışmalarımızın sürdürülebilirliği açısından tüm dünyada sivil topluma ayrılan maddi kaynaklarda bir azalma söz konusu. Türkiye’de ise maalesef karar alıcılar tarafından henüz bir ekonomik sektör olarak tanınmış değiliz, bu nedenle bu sektörde çalışan ve ekmeğini kazanan binlerce insan da göz ardı edilmekte. Oysa gelişmiş ülkelerde özel sektöre uygulanan sübvansiyonların ve maddi desteklerin benzeri sivil toplum için de sağlanıyor. Şu anda uzun vadeli projelerimiz sayesinde biz bu durumu bir kriz olarak yaşamıyoruz, görece esnek yapımız da adapte olabilmemizi kolaylaştırdı, ancak bir iki yıl sonra yani pandemi sonrasında ne olacağını zaman gösterecek.

İkinci olarak, geçtiğimiz yıl hangi alanlarda çalışmalar yaptınız ve önümüzdeki yıl için neler planlıyorsunuz?

2020 yılında Avrupa Birliği’nden aldığımız fon sayesinde Küresel Okuryazarlık Ağı KOZA’yı kurduk. Bu ağda sürdürülebilir yaşam pratiklerinin yaygınlaşması için gençlere ve yetişkinlere yönelik ülke çapında eğitimler düzenliyoruz ve ağa üye sivil toplum kuruluşları ve belediyeler olarak birbirimizden öğrenerek küresel yurttaşlık eğitimleri verme konusundaki becerilerimizi arttırıyoruz. KOZA’nın şu an 40 üyesi var ve bu sayı her geçen gün artıyor, bu da bizi çok ümitlendiriyor. Yüz yüze olarak planlanan eğitimler bu aşamada online eğitimlere evrildi, bu bir zorluk olarak karşımıza çıksa da daha büyük kitlelere ulaşmamızın da bir aracı olacak gibi duruyor. İklim değişikliği konusunda sosyal medya araçlarını kullanarak farkındalığın artırılması ve insanların harekete geçmesi için yürüttüğümüz Termiksiz Gelecek isimli projemiz de tüm hızıyla sürüyor. Kömürlü termik santralların artık miadını doldurmuş ve dünyayı felakete sürükleyen bir teknoloji olduğunu, özellikle bu santralların çevresinde yaşayanlar büyük ölçüde anlamış durumda. Şimdi bunu daha geniş kesimlere ve özellikle de enerji yatırımları konusunda çalışan karar alıcılara anlatabilmemiz gerekiyor. Yerel ve sürdürülebilir kalkınma amaçlı kurduğumuz Kırıkhan Toplum Merkezi  (Türkiye’de çeşitli yönleriyle bir ilkti) projemiz bu yıl sona eriyor. Merkezimizi Ağustos sonunda kapattık. Bu bizim için yedi yıllık harika bir serüvendi ve Kırıkhan’da yaşayan mülteciler ve yerel halk dahil binlerce insana dokundu. Bu çalışmanın sonuçlarını ve öğrendiklerimizi yakında kamuoyuyla paylaşacağız. Böylece benzer çalışmalara bir örnek ve kaynak teşkil etmesini umuyoruz. Yoksul kesimlerin eğitime erişimini artırmak için yürüttüğümüz akademik destek, kapsayıcı eğitim konusunda öğretmenlerin eğitimi, eğitim bursu gibi çalışmalarımız özellikle Ankara, İstanbul ve Hatay’da devam ediyor.  Gelecek yıl devam eden çalışmalarımıza ek olarak uluslararası işbirliklerimizi artırmaya ve hem çevrimiçi olarak hem de yüz yüze yaptığımız eğitim faaliyetlerimizin etkisini yükseltmeye odaklanacağız. Döngüsel ekonomi, iklim değişikliği, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınma ve eğitime erişimle yoksulluğun azaltılması gibi konularda önümüzdeki yıllar için yeni projeler geliştiriyoruz ve geliştirmek istiyoruz.

İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik bağlamında, sizce sivil toplumun çalışmalarındaki en büyük sorun nedir? Sivil toplum ve STK’lar bu sorunun değişimi için neler yapabilir? Genel olarak yurttaşlara ve kurumlara neler önerirsiniz?

Yaşam tarzlarını değiştirmek, sivil ve/ veya siyasi bir oluşumda örgütlenerek harekete geçmek veya bu tür politikaları benimseyen siyasileri seçmek konusunda farklı sosyal kesimleri ikna etmekte güçlük çekiyoruz. Bu farklı ihtiyaçları ve bağlamları olan kesimlerle beraber çalışmak yerine, zaman zaman onlara kendi gündemlerimizi dayatarak, onları konuya ve kendimize yabancılaştırıyoruz. Monolog yerine diyaloğu tercih etmeliyiz. Bu çok daha uzun ve meşakkatli bir süreç. Öte yandan çevresel sorunların hepsi son derece acil ve bu bizi sabırsızlığa itiyor. Bu kısırdöngüden çıkmalı ve eğitmek yerine karşılıklı öğrenmeye ve diyaloğa odaklanmalıyız. Yurttaşlar ve kurumlar olarak daha cesur olmalıyız, hem başka bir dünyayı talep etmek konusunda hem de buna ilişkin küçük veya büyük çözümleri ve girişimleri hayata geçirmek ve desteklemek konusunda.

Son olarak kamuoyuna yönelik mesajınızı veya çağrınızı almak isteriz…

Uzun vadeli bir değişim için sivil toplumun rolü çok büyük. Bu çalışmaların bir parçası olmanız veya destek vermeniz de çok önemli. Maddi, manevi veya emek anlamında desteklerden söz ediyorum. Hep beraber, tohumlar ekmeye ve yeşertmeye devam edelim. Bir bakmışız, orman olmuşuz.