;
Bilim

Avrupa’nın Rüzgar Santralları Dünyanın Elektrik İhtiyacını Karşılayabilir

Yeni yapılan bir çalışma Avrupa’daki rüzgar enerjisinin potansiyelini ortaya koyuyor. Çalışma, karasal rüzgar potansiyeli artırıldığında Avrupa’daki mevcut üretimin 100 katı kadar elektrik üretebileceğini belirtiyor.

HABER: Gülce DEMİRER

Yeni bir rapor, Avrupa’da işlenebilir arazilerin hepsine rüzgar enerji santralları kurulduğunda ne kadar elektrik üretilebileceğini hesapladı. Sonuçlar, Avrupa karasal rüzgar santrallarının 2050 yılına kadar bütün dünyaya yetecek kadar elektrik üretebileceğini ortaya koydu.

Rüzgar santralları beraberinde bir kaç sorunu da getiriyor; ancak araştırmacılar çalışmalarını Avrupa’daki yenilenebilir enerji potansiyelini göstermek amacıyla yaptıklarını dile getiriyor.

2009 yılında, Avrupa Çevre Ajansı (EEA) şaşırtıcı bir iddiada bulundu: Avrupa, karasal ve deniz üzerinde işlenebilir arazilere rüzgar enerji santralı kurduğu takdirde bütün kıtanın elektrik ihtiyacı bir çok defa sağlayabiliyor. 2009’daki rapora göre, bu rüzgar santralları Avrupa’da 2020 yılında gereken elektrik ihtiyacının 20 katını sağlayabiliyor.

Ancak Avrupa’daki rüzgar potansiyelinin daha da yüksek olduğu ortaya çıktı. Yeni bir araştırma karasal rüzgar potansiyelini artırmanın Avrupa’daki mevcut üretimin 100 katı kadar elektrik üretebileceğini belirtiyor. Araştırmacılara göre bu miktar, küresel enerji talebini 2050 yılına kadar karşılamaya yetiyor.

Enerji Politikası’nın Eylül 2019 sayısındaki çalışmaya göre Avrupa’nın kullanılmayan rüzgar enerji potansiyeli 52.5 terawatt’a yani 16 Avrupa vatandaşı başına 1 milyon watt’a eşit. Kıtanın rüzgar potansiyelini tahmin etmek ve karasal alanların rüzgar santraline uygun olup olmadığını bulmak için araştırmacılar her ülkenin altyapısını, binalarını ve korunan alanlarını detaylandırdılar. Araştırmacılar ayrıca rüzgar santrallarına uygun yeterli rüzgar alan bölgeleri tespit etmek için mekansal analiz de gerçekleştirdiler.

Sussex Üniversitesi’nde enerji politikası profesörü ve çalışmanın ortak yazarı Benjamin Sovacool, Sussex Medya Merkezi’ne yaptığı açıklamada “Çalışma, kalkınma adına bir projeden ziyade politika yapıcıların daha fazla neler yapabileceğine ve temel potansiyellere dair bir kılavuz görevi görüyor” dedi. “Çalışmamız geleceğin karasal rüzgar enerjisi sektörü için aydınlık olduğunu gösteriyor ve Avrupa’nın %100 yenilenebilir enerji konusundaki hevesi teknolojik anlamda kolektif olarak başarılabilir durumda” diye ekledi.

Araştırmacılar, hangi alanların rüzgar santralına uygun olup olmadığını tespit etmede “oldukça liberal” olduklarını kabul ediyorlar. Örneğin, özel arazilerin mülk sahipleri arazilerine rüzgar santralı kurmak istemeyebilirler.

Sovacool, “Bu tabi ki uygunluğu tespit edilen her yere türbin inşa edeceğiz anlamına gelmiyor ama araştırma gösteriyor ki, eğer iklim krizini tersine çevirmek istiyorsak, Avrupa kıtası boyunca yararlanılabilecek inanılmaz bir rüzgar enerjisi potansiyeli mevcut” dedi.

Rüzgar Enerjisi Her Zaman Avantajlı Değil

Rüzgar enerjisinin tamamen sorunsuz olduğunu söyleyemeyiz. Big Think internet portalının Temmuz’da yazdığı yazıya göre, rüzgar enerjisi şu anda en ucuz yenilenebilir enerji türü ancak ABD’de hakim enerji kaynağı olmamasına neden olan bir kaç sebep var:

  • Rüzgar çeşitliliği: Basitçe söylemek gerekirse rüzgar türbinleri, devamlı olarak güçlü rüzgara ihtiyaç duyarlar. ABD’nin güneybatısı gibi bazı kısımları düşündüğümüzde bu bir sorun teşkil ediyor çünkü görece daha yavaş rüzgar hızı mevcut. Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı’nın Ulusal Rüzgar Teknolojileri Merkezi’nde başmühendis olan Paul Veers Vox’a “Rüzgar enerjisi rüzgarın gücüne sanıldığından çok daha fazla hassastır” açıklamasında bulunmuştu. Ancak rüzgar çeşitliliğinin, rüzgar enerjisi daha verimli bir şekilde depolandığında daha az sorun yarattığı da belirtiliyor.
  • Window-shadow” etkisi: Bir bölgeye rüzgar türbini koyduğunuzda, yerel rüzgarların özelliğini değiştirmiş olursunuz. Bir olumsuz tarafı, fazladan her bir türbin santraldakı diğer türbinlerin rüzgarını çalmış oluyor. Dolayısıyla tasarımcılar türbinlerin arasındaki mesafeyi, verimliliğin yükselmesi için, artırmaya çalışıyor. Ancak türbinlerin arasındaki mesafeyi arttırmak da hem araziden hem de muhafaza etme açısından daha maliyetli oluyor. Bunlara ek olarak, kırsal bölge sakinleri büyük rüzgar türbinlerinin mülklerinin değerlerini ve manzaralarını bozmasını istemiyor.
  • Yerel Isınma: Rüzgar gibi yenilenebilir enerji çeşitleri uzun dönemde iklim değişikliğini yavaşlatabileceği gibi kısa dönemde yerel sıcaklıkların artmasına sebep olabiliyor. Neden mi? Soğuk hava normalde deniz seviyesine yakın, sıcak hava ise yüksek rakımlarda bulunur. Ancak rüzgar türbinleri bu doğal düzeni bozabilir ve sıcak havayı deniz seviyesine doğru alçaltabilir. Ancak araştırmacılar bu eleştirilerin bulgularını geçersiz kıldığını düşünmüyor. Araştırmada, rüzgar enerjisinin kesintili yapısına yer verdikleri gibi pratikte her işlenebilir araziye rüzgar santralı kurmanın imkansızlığını da kabul ediyorlar. Harvard’da mühendislik ve fizik profesörü David Keith The Associated Press’e “Her büyük enerji sisteminin çevresel bir etkisi oluyor. Her şeyin bir bedeli var. Rüzgar enerjisini bu kadar büyük bir ölçekte yaparsanız tabi ki bir şeyleri değiştirir. Ancak bu iklim değişikliğiyle kıyaslandığında, geçici bir etkidir” demişti.

Araştırmacılar “İki eleştirinin de cevabı aynı” diye belirtiyor: “Rüzgar enerjisi potansiyeline dair çalışmalar bir kalkınma projesi değil. Bu gibi çalışmalar politika yapıcılara üst sınırın ne olduğunu ve neyin mümkün olduğunu göstermeye, planlayıcılara belirli alanları tespit etmelerine ve bizim konumuzu ve mevcut teknolojinin potansiyellerini görmemize yardımcı oluyor. Çalışmamız, karasal rüzgar potansiyelinin hala yüksek olduğunu ve Avrupa’nın %100 yenilenebilir enerji konusundaki hevesinin teknolojik anlamda kolektif olarak başarılabilir durumda olduğunu gözler önüne seriyor.”