;
Bilim

16. İstanbul Bienali: Yedinci Kıtayı Hep Birlikte Yarattık

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen ve küratörlüğünü Fransız akademisyen ve yazar Nicolas Bourriaud’nun üstlendiği “Yedinci Kıta” başlığı altında çevre sorunları etrafında gerçekleşen 16. İstanbul Bienali, yarın (14 Eylül) kapılarını ziyaretçilerine açıyor.  

Yazı: Gülce DEMİRER

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen ve küratörlüğünü Fransız akademisyen ve yazar Nicolas Bourriaud’nun üstlendiği “Yedinci Kıta” başlığı altında çevre sorunları etrafında gerçekleşen 16. İstanbul Bienali, yarın (14 Eylül) kapılarını ziyaretçilerine açıyor. İnsanlığın üretim ve tüketim biçimlerinin sebep olduğu iklim krizinin tartışmasız bir gerçek olduğu Antroposen çağında, son derece anlamlı bir sanat etkinliği ile karşı karşıyayız…

Antroposen, 20. Yüzyılın sonlarına doğru meteorolog Paul Joseph Crutzen’in bilim dünyasına kazandırdığı, insan kaynaklı küresel seragazı emisyonlarının gezegeni kalıcı olarak değiştirdiği bir jeolojik çağın ismi. Diğer çağlardan ve bir önceki çağ olan holosenden farklı olarak bu çağ, insanlığın yarattığı ve doğa olaylarının artık “doğa olayı” olmaktan çıktığı bir zamanı temsil ediyor.

Bilim insanları ve genç iklim aktivistleri hükümetlerden içinde bulunduğumuz krize yönelik daha gerçekçi çözümlerin uygulanmasını ve fosil yakıt bağımlılığımızı durdurmamızı talep ederken, sanat bu krize üçüncü bir müşterek alan açıyor. Yedinci Kıta ismini, küresel iklim krizinin en somut örneklerinden biri olan Pasifik Okyanusu’ndaki, Türkiye’nin beş katı büyüklüğündeki plastik çöplüğünün somut yansımasından alıyor.

Tamamen insan faaliyetlerinin bir ürünü ve sözde küresel refahımızı mümkün kılan fosil yakıtların bir yan ürünü olan tek kullanımlık kullan-at nesnelerin oluşturduğu bir çöp yığını Yedinci Kıta. Bourriaud’nun sözleriyle: “Aşırı üretimden, sanayi fazlasından ve gezegene karşı sorumsuz yaşam tarzlarından doğan yedinci kıta, ekolojik felaketin tarihsel kaynağı olan sömürgeciliğin başlattığı sürecin lanetlenmiş zıt kutbu gibi görünüyor.”

Bourriaud Antroposeni, “Dünyanın artık basitçe yuvarlak olmadığı ve temsillerimizin ve dünyayı kavrayış biçimlerimizin kartlarını yeniden dağıtarak dün ayrı olan dünyaları birbirine yaklaştıran bir çağ” teorisiyle okuyor. Yani, dünyanın topolojisinin fiziksel coğrafyasından koptuğunu ve fiziksel olarak iki ayrı uçta yer alan kıtaların dahi bu korkunç küresel üretim-tüketim modelimizle artık çok da uzak uçlar olmadığını ve hatta bu uçların ortaklaşa olarak Yedinci Kıta’yı ürettiğini söylüyor. Bienal de yer alan antropolog ve sanatçılar da bizi Yedinci Kıta’ya keşfe çıkarıyor…

Japonya’dan Arjantin’e, ABD’den Polonya’ya, İran’dan Tayland’a dünyanın dört bir yanından 57 sanatçı ve sanatçı kolektifinin eserlerine yer verilecek bienale Türkiye’den de yedi sanatçı katılıyor.

1987 Diyarbakır doğumlu Deniz Aktaş’ın çizim ve resimleri, insan ve çevresinin birbirini içine düşürdüğü tehlikelere ışık tutan entropi tasvirlerini içeriyor. Sanatçının süregiden “Yokyerler” adlı serisi, kentsel çürümeyi, çevresel çöküşü, yerinden olan veya göç eden insanları ve hem kentlerin hem de doğanın travmatik dönüşümünü yansıtıyor.

Ozan Atalan’ın 16. İstanbul Bienali için hazırladığı çalışma, insanların yayılım faaliyetlerinin bedelini odağına alıyor ve uygarlığın sınır tanımadan büyümesi ile doğanın ortadan kalkması arasında bağlantı kuruyor. “Monokrom” (2019) adlı yerleştirme, İstanbul’un içindeki ve civarındaki manda yaşam alanlarının yok olmasından yola çıkıyor. Dünyanın en büyük havalimanı olmaya soyunan yeni İstanbul havalimanının ve Boğaz’a üçüncü bir köprünün inşa edilmesi, bölgeye özgü bu canlı türünün yaşam alanlarını kaybetmesine neden oldu. Atalan’ın yerleştirmesinde, belgesel nitelikli bir video, mandaların Kemerburgaz’daki yaşam alanlarını ve inşaat çılgınlığının bu alanları nasıl yok ettiğini gösteriyor.

Tayvan, Taitung’lu sanatçı En Man Chang ise, giderek kentleşen bir dünyada emekçilerin yaşam koşullarını inceliyor. “Temelsiz Toprak – Ljavek Üçlemesi” (2018) adlı videoda Chang, 1950’lerde kereste, ithalat ve inşaat sektörlerindeki işçi talebi artınca Tayvan’ın kent merkezlerine taşınan yerli prekarya topluluklarına, işbirliği yaptığı Balasasau ailesinin gözünden bakıyor.

14 Eylül Cumartesi başlayacak bienal programına buradan ulaşabilirsiniz.